Patlamadan çıkarılacak dersler

Afyonkarahisar’da Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığına bağlı Mühimmat Deposundaki patlama, Genelkurmay’ın açıkladığı şekilde henüz bilinmeyen hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın çıkarılabilecek net sonuçlar var. İster terör saldırısı ister kazayla yaşanmış olsun ortada büyük ihmaller olduğu ortadadır.
Öteden beri Kırıkkale mühimmat felaketi haberleriyle sarsılan bir ilimizdi. MKE Mühimmat Fabrikası’nda 1997 yılında meydana gelen patlama 4 kişinin hayatına malolmuş, 100’e yakın kişi de yaralanmıştı. Yine 29 Ağustos 2008’de MKE Barut Fabrikasının deposunda meydana gelen patlama 3 kişinin ölümüne 26 kişinin de yaralanmasına neden olmuştu. 2 Ocak 2012 gece yarısı felaket haberi bu kez Yahşihan’daki 4 katlı Mühimmat Ayırma ve Ayıklama Tesisi’nden gelmişti, patlamada 4 işçimiz hayatını kaybetmişti.
Fabrikaların modernizasyonu konusunda önemli adımlar atılsa da, askerliğini yapan herkes bilmektedir ki cephanelerin kaydı, tasnifi, depolanması ve korunması konularında ciddi eksiklikler vardır. Sürekli yazdığımız gibi bazı hassas görevler acemi erlere bırakılmayacak kadar ciddidir. Son patlamada ölenlerin 21’i muvazzaf olmayan er ve erbaştır. Yaralı askerin ifadesine göre depoda görevli erler cephane istifleme işi yapmaktadır... Bu noktada bazı sorulara verilmesi gereken cevaplar var:
Cephaneliğe her asker girebilir mi? Giriş için güvenlik kleransı (belgesi) olması gerekmiyor mu?
Bu askerlerin aldıkları eğitim, mühimmatı yerine uygun şekilde yerleştirmeye yeterli midir?
Depodaki işler niçin gündüz gözüyle yapılmamaktadır?
Ayrıca el bombası türü patlayıcılar sarf malzemesi kabul edildiği için bunların envanterden düşülmesi kolay olmaktadır. Birlikler günlük eğitimlerini tamamladıktan sonra herhangi bir sebeple patlamayan bombalar tekrar cephaneliğe teslim edilmektedir. Burada basit bir ihmal daha büyük facialara sebebiyet verebilir.
Maalesef Türk Silahlı Kuvvetleri Soğuk Savaş döneminin anlayışlarından arındırılmadığı için yeniden yapılandırılma noktasında ciddi bir sorunla karşı karşıyadır. Bunu Genelkurmay başkanlarının resmi veya basına sızan açıklamalarından öğreniyoruz. Şimdiye kadar en büyük sorun denetlenememesiydi! Artık Sayıştay denetimine açılsa da uygulamadan kaynaklı problemler devam etmektedir.
Aslında Yüksek Askeri Şura TSK’nın yenilenmesinden birinci derecede sorumlu bir kuruldur. Şimdiye kadar Türkiye’nin başını ağrıtan terör dahil önemli sorunlarda hangi projeler geliştirdi bilmiyoruz! YAŞ asli görevine yani ordunun yenilenmesi ve yeniden yapılanma konularına yönlendirilebilir.
Sorun sadece geri hizmetlerdeki teknik bilgi ve donanım eksikliğiyle sınırlı değildir. NATO’nun envanterden düştüğü mühimmatın bakımı uzun vadede yenisini edinmekten daha pahalıya mal olmaktadır. Oysa ihtiyaç duyulan cephane ve silahların yerel kaynaklardan karşılanması mümkündür. Bu konuda Sanayi Müsteşarlığı ile OSTİM Organize Sanayi Bölgesi, TÜBİTAK, ODTÜ vs yerli kurumlarla başlayan girişimlerin devam ettirilmesi gerekmektedir.
Hükümet, “terörle mücadele” konusunda Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı örneğindeki gibi yapısı ve yetkisi net belirlenmemiş kurum ve kurulları bir yana bırakarak Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bünyesinde, Emniyet, MİT ve Jandarma’nın üzerinde istihbarat çarkını işletecek ve teröre karşı inisiyatif kullanacak bir üst kurum meydana getirmelidir.
Türkiye’de terörle mücadeleyi siyasi, kültürel, sosyal, diplomatik ve güvenlik alanlarda yürütebilecek bilgi birikimi ve tecrübesi vardır. Yeter ki, hükümet bu işi nasıl yapacağına karar versin. Yani geleneksel metotlar dediğimiz deneme yanılma ve anlık tepkiler vermekle mi devam edecek yoksa her şeyi temelinden ele alan çağdaş ve akılcı usuller mi geliştirecektir...

Yazarın Diğer Yazıları