Petrol güç mü, bela mı?

Her ne kadar, dünyanın enerji sorununu çözeceği sanılan nükleer füzyonunun başarıldığı ve 10 yıl içinde piyasaya sürüleceği haberleri büyük bir ilgi uyandırmışsa da, petrolün ağırlığını uzun yıllar koruyacağı sanılıyor.

Gerçekten de; gezegenimizde en büyük acının, en büyük kan dökmenin ve en büyük kazanç elde etmenin “petrol” yüzünden kaynaklandığı yıllardır kabul ediliyor.
Ne var ki daha önce de belirtmiştik; petrolün ne büyük bela olduğunu ayrıntılarına kadar öğrenmek için Daniel Yergin’in “Petrol” adlı eserini sindire sindire okumak gerekiyor.
“Petrolün “güç” olduğu varsayımı daha Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş meydanlarında kanıtlanmıştı.
Petrolün güç olduğu kabul edilirse, hükümranlığın da sembolü olduğu kabul edilmeliydi.
O günden bu yana petrol savaşta ve barışta, ulusları bir araya getirmek veya aralarına nifak sokmak yeteneğine sahip olmuş ve yirminci yüzyılın büyük politik ve ekonomik mücadelelerin son sözü söyleyen kara mercii olmuştur.
Ancak, zaman zaman bitip tükenmek bilmeyen çatışmalar yüzünden petrolün zayıf yanının gözler önüne serildiği olmuştur.
Petrolün içerdiği güç fiyatla birlikte gelir.
Bir buçuk yüzyılı aşkın süredir petrol, uygarlığımızın hem en iyi hem de en kötü yanlarından sorumludur.
Bazen bir nimet, bazen de çekilmez de çekilmez bir yük olmuştur.
Enerji, endüstri toplumun temelidir.
Tüm enerji kaynakları içinde en büyük yankıyı uyandırmış, en çok problemle gelmiş kaynak petroldür.
Bu sorunların görünerek veya belki de görünmeden, sürpriz şekilde gelmesi söz konusudur.
Petrol tarafından bu denli kapsamlı şekillendirilen ve etkilendirilen bir yüzyılda bundan daha azını beklemek gaflet olur.
Petrolün tarihinde bir zaferler panoraması ve trajik ve bedeli pahalıya mal olan hatalar yatar.
Petrol her zaman için soylu, insan karakterinin temelinde bir tiyatro olmuştur.
Bu tiyatroda yaratıcılık, adama duygusu, işletmecilik, beceri ve teknik yeniliklerin rolü kadar, tamahkârlık, çözülmenin kör politik hırsın ve acımasız gücün de rolü vardır.
Bu ikisi bir arada rollerini oynadılar.
Petrol insanın fiziki dünyayı galebe çalmasına yardımcı olmuştur.
Petrol uğruna bu güne kadar pek çok kan döküldü.
Bugünden sonra da yine petrol için ve onun sağladığı zenginlik ve güç için büyük, vahşet denilebilecek kavgalar yapılacak ve bu, petrol merkez noktada oldukça sürüp gidecektir.
Unutmamak gerekir ki yaşadığımız yüzyıl uygarlığımızın her alanda petrolün modern ve ipnotize edici yapısıyla değişime uğradığı bir yüzyıldır.
Gerçekten de yaşadığımız yüzyıl tam bir petrol çağıdır.” 
Kim ne derse desin, bozulan ekonomileri tehlikeli çizgiden uzaklaştırmak için uygulanan siyasi ve askeri planlar, eski çatışmaları hatırlatırken yeni petrol savaşlarını çağrıştırıyor.
Aslında, ABD’nin büyük rüyası belki de ütopyası Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi’nin temelinde “petrol” ve “enerji yollarının” güvenliği yatıyor.
Irak-İran Savaşı, Saddam’ın Kuveyt’i istilası, Körfez Savaşı, “Arap Baharı” yani Libya’nın parçalanması, Mısır’da siyasi rejimlerin alt-üst olması, Irak ve Suriye’nin parçalanmak istenmesi, IŞİD gibi kanlı örgütlerin meydana çıkması hep “petrol” ve  “enerji yolları” yüzünden olduğu biliniyor.
Zaten Rusya, Çin gibi dünya süper devletlerinin en büyük korkusu ve kaygısı, muhtemel enerji bunalımından kaynaklanıyor.
İsrail ile İran’ı, petrolün yanı sıra nükleer enerjinin mevcudiyeti en çok düşündürüyor ve gece-gündüz nöbette tutuyor.
Petrolün; başta Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan Krallığı olmak üzere Körfez ülkelerini endişeden endişeye sürüklediği de biliniyor.
İşte böylesine bir sarmal, petrolü ve enerjiyi daha belalı hale getiriyor.
Bu arada; Türkiye’nin Orta Doğu batağına neden saplandığı da pek sorgulanmıyor.

Yazarın Diğer Yazıları