“Petrolde oyunları” araştıran yazarın başına gelen!..

Egemen güçler Türkiye’yi kendi çıkar çatışmaları ile meşgul ediyor!.. Misal “basılmamış kitap üzerinden gazeteci infazı var!.”  gibi.. Bu dayatma bir illüzyon mu, doğru mu?!.. Üzerine çok söz söylenir.. Söz konusu  “gazeteci”  kim.. Onun için AB’nin sömürgecileri neden canhıraş biçimde kendini yırtıyor?!! Her ne ise, doğrusu ateşe düşmüş memleketin ne kadar öz meselesidir apaçık ortada..
Oysa, ülkenin gerçek gazetecileri ve bu gazetecilerin içinde boğuştuğu gerçek sorunları daha başka..
Mesela, göz dikilen “petrol değeri”  ve üzerindeki oyunlar..
Bu köşede  “Raif Karadağ’ın esrarengiz ölümünü”  yazmıştık..
Petrol oyununu yazan bir başka gazeteci de Hakan Yılmaz Çebi’dir..
Araştırmacı Hakan Yılmaz Çebi’nin “Türkiye’de Petrol Kime Saklanıyor” adlı kitabında bugün Libya ve etrafındaki gelişmelerin ipuçlarını bulabilirsiniz ama benim sözüm daha değişik..
Çebi’nin  “Bu Topraklarda Petrol Var”  adlı önceki kitabından sonra başına gelenler çok çarpıcı..
Yazar’ın bu kitabıyla ilgili hikayesini kendi kaleminden okuyalım..
 “2006 yılında, kitabımız referans gösterilip petrol hakkında Meclis’te sıkı bir soruşturma başlatılsın diye iktidardaki partinin milletvekili tarafından davet edilmiş, baş başa bir hafta ne yapabiliriz diye görüşmüştük..
Daha yola çıktığım andan itibaren şeytani nefesler peşimdeydi. Ankara’da Orman Bakanlığı’nın misafirhanesinde kalmaya karar verdim.
Kaydım yapıldıktan sonra; misafirhane lobisini gezdim. Hiç Rahmani bir elektrik alamadım. Suratları kara, içleri de kara insanlar vardı.
Gece yarısına doğru misafirhanedeki odama çıktım.
Ve inadına kapıyı kapatmadım.
Odayı hazırlayanlar her türlü girişi ayarlamışlardır dedim. Sürpriz yapmak lazımdı, kaçarsan kovalanırsın. Böylesi durumlarda en iyi taktik her türlü riske rağmen tavşan olacağına, Ölümüne tazı olmaktır.
Güneydoğu’da askeri vazifemi yaptığım gibi, ayakkabılarımı çıkarmadan, yatağın dışında tutarak sırtüstü uzandım. Her an çatışmaya mukavemet edebilmek için.
Kapıyı anahtarlamadım, lakin banyo terliğinin birini alarak nasıl olsa kapı açılması için kapı kolu aşağıya inecek deyip, kapı koluna terliği yerleştirdim. Bu her an sürprizi beklerken uykuya geçersem kapı kolu aşağıya doğru indiğinde ” terlik yere düşsün “ ve ses uyanmama vesile olsun diye idi.
İnsanları değişik şekillerde izsiz, pürüzsüz ortada kaldırma teknikleri vardır.
Damardan verilen et suyu gibi.
Hiçbir iz vermeden kaldırır adamı ortadan..
Neyse...
 Allahtan fazla beklemedik, kapı arkasında anahtar kısmıyla oynanmaya başlandı. Ardından kapı kolu indi. Tam yataktan sıçrarken terlik öyle bir yere düştü ki, sanki terlik değil de ses bombasıydı. Kapıda panik iki ses duydum. Kapıya koşup açtığımda, iki kişinin koridoru hızla döndüğünü ancak sırtlarındaki parkelerden anlayabildim.
Hâlâ aklımın almadığı, öyle bir ses çıkardı ki; terliği kaç defa elime aldım inceledim. Üstelik hafif plaj terliklerindendi.
 Tahmin ettiğiniz gibi. Tabii her zaman olduğu gibi ilahi kudretin/trafiğin işiydi bu!
 Hayatımız hep bu trafiğin himmetiyle geçti.
İçimdeki sekine yat aşağıya bu da öylesine bir oyundu deyip, olabildiğince rahat bir uykuya geçtim.
 (...)
 Ankara’dan İstanbul’a otobüsle dönerken iki sivil polisin güvenlik takibindeydim. Bolu’da mola verilince namaz için mescide girdim. Arkamdan geldiler, yakınlık kurmak istediklerini, kaçak göçek hareketlerle de olsa belli ediyorlardı. Hatta bir ara bir tanesi bana doğru göz teması sağlamasa da işittirerek biri imam olsa da beraber namaz kılsak dedi. İçimdeki “sekine” iyi insanlar olmalarına rağmen yine de mesafe, yine de mesafe nasihatinde bulundu.
Ve bir süre sonra Hırant Dink cinayeti ve burada da Yeni Petrol Yasası gündeme geldi...”
Soruyorum, bu olay, tartışılan  “yazılmamış kitap!!”  olayından çok mu önemsiz?!!

Yazarın Diğer Yazıları