Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Pollyannacılık aslında mağlup olmak değilmiş...

Uzun zamandır görmediğim sevgili arkadaşım Tuğba ile keyifli bir telefon sohbeti yaptık. İkimizin de ortak özelliği Pollyannacı olmaktır. Başkalarının sorunlarını bile kendimize dert ederiz. Olsun, yine de pozitif olmaktan ve gülümsemekten hiç vazgeçmedik. Toplumda algılanan Pollyannacılık gereğinden fazla iyimser olmaktır. Nedense böyle düşünenlere hep mağlup gözüyle bakılır.
Sohbetin bir yerinde Tuğba dedi ki;  “Sana öyle güzel bir mail gönderiyorum ki, biz Pollyannacılar ve bizim gibi düşünenler mağlup değil aslında galipler.”  “Nasıl yani” dedim. Sonrasında maili açtım. Tüm kitaplarını severek okuduğum örnek kişi Prof. Dr. Üstün Dökmen hocanın bir makalesiydi. Ondan alınan bu yazıyı ben ve benim gibi düşünen herkesle paylaşmak istiyorum.
Mutlu olmak Pollyannacılık mı?
Mutsuz olmayı, şuna buna söylenmeyi, karamsarlığı öylesine derinden öğrenmişiz ki,  “Bu ülkede yaşanmaz” ve nihayet  “Batsın bu dünya”  demeye hakkımız olduğunu düşünüyoruz sonuçta. Ve daha da kötüsü, iyimser birini gördüklerinde canları sıkılıyor kötümserlerin, adeta  “Şuna bir şey söyleyeyim de keyfi kaçsın” diyorlar içlerinden. Yıllardır seminerlerimde iyimser olmanın öneminden söz ettiğimde en az bir kişi çıkıp  “Hoca iyi de o zaman bu Pollyannacılık olmaz mı”  der. Bu karamsarlığa prim veren bakış tarzı beni üzüyor. Şimdi söz konusu cümleye tekrar bakalım:
“İyimserlik, küçük şeylerden mutlu olmak Pollyannacılık sayılmaz mı?”
Bu görüşte, sanırım iki hata var. Birincisi “İyimserlik eşittir Pollyannacılık” iddiasıdır ki bu doğru değildir. İkincisi böyle söylendiğinde Pollyannacılığın kötü olduğunu kim söyledi 
Pollyanna’cılık, kayba uğradığımızda, elimizde kalanları fark etme ve sevinme becerisidir. Pollyannacılık bir psikolojik savunma mekanizmasıdır., aşırı olmadan yerinde kullanıldığı sürece, kişiyi kaygıdan, sıkıntıdan korur, kişinin yarına kalma ihtimalini artırır. Pollyannacılık, kendini avutmak değil, bardağın dolu yanını fark etmektir.
Diyelim ki birisi bir bacağını kaybetti. Şüphesiz bu kötü bir durumdur. Ancak bu kişinin önünde iki yol uzanır:
Birinci yol, bir bacak gittiği için yaşamdan elini çekmek, sürekli üzülmek, artık hiçbir şeyden keyif almamaktır. İkinci yol ise şudur: Kişi eğer geriye dönüş yoksa, mevcut durumu kabullenir. Elinde kalan bacak için sevinir, yaşamdan elini çekmez, yaşama sevincini kaybetmez. İkinci yol Pollyannacılıktır. Pollyannacının ömrü, birinciye oranla daha kaliteli geçer.
Pollyannacı tavır, Çin atasözünü hatırlatıyor. Şöyle demiş Çinli:
 “Tanrım, bana değişebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla. İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver.”
Değiştiremeyeceğimiz kayıplar karşısında, yaşama sevincimizi kaybetmemek Pollyannacılıktır. Karamsarlığa oranla da herhalde daha gerçekçi bir tavırdır.
Umarım bu yazıyı okuyuncaya kadar Pollyannacılık hakkında farklı düşünenler, kötümser olmanın, iyimser olmaktan daha zarar verici ve yıpratıcı olduğunun ayırtına varır, asıl galibiyetin elinde kalanla mutlu olmayı becerebilmek olduğunun farkına varmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları