Profesyonel ordu ve devlet aklı

Kamuoyunda tartışıla dursun  “Profesyonel Ordu” göreve başlamış bile. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün açıklamasına göre güney hududumuzdaki 6 tümen (herhalde tugay demek istedi) ’profesyonel’askerlerden oluşmuş durumda. Esasında Silahlı Kuvvetler profesyonel ordu modeline uzun zamandır geçmiş bulunuyor. Hava ve Deniz kuvvetlerinin operasyonel birlikleri zaten muvazzaflardan oluşuyor. Kara Kuvvetleri’nde ise Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın tamamı profesyonel. Komando tugayları ve Jandarma Özel Harekât taburları personelinin de yüzde 80’den fazlası profesyonel askerlerden teşekkül ediyor.  Daha önce de yazdığımız konulara özetliyorum. Askerlik ile ilgili 1111 Sayılı Kanun, 1927 yılında ve Birinci Dünya Savaşı tecrübesine göre hazırlandı. Güncelleştirilmesi gerekir fakat Türkiye gerçeklerini yansıtmayan mevcut Terörle Savaş stratejisine göre değil... Genelkurmay’ın referans gösterdiği  “Terörle Mücadelede Uluslararası Mevzuat”  elbette dikkate alınmalı ancak temel prensipler ve uygulamada Türkiye’nin özel şartları göz önünde bulundurulmalıdır.
Profesyonel yöntemler kadar bu yöntemlerin milliliği de önemlidir. Teröristi ’gerilla’ konumuna yükselten NATO yönergeleri biran önce millileştirilmelidir. ABD ve NATO’nun Kore ve Vietnam’da, İsrail’in de Filistin’de ’işgalci’bir tavırla geliştirdiği terörle mücadele (gayri nizami harp) konsepti ile Türkiye’deki durum nasıl eşleştirilebilir? ABD ordusunun FM (Field Manuel) talimnameleri neredeyse birebir tercüme edilerek Sahra Talimnamesi (ST) olarak kullanılıyor. Mesela FM 31, ST 31 serisi Özel Kuvvetlerin uzun süre başvuru kaynağıydı. Yine  “Low density conflict”  kavramı  “düşük yoğunluklu savaş/çatışma”  olarak çevrildi ve terörle mücadele bağlamında Genelkurmay Başkanlarının dahi ağzından duyduk. Amerikan ordusunun eğitim ve doktrin komutanlığının benzeri (Training and Doctrine Command) bizde Eğitim ve Doktrin Komutanlığı (EDOK) adıyla büyük umutlar vaat ederek kuruldu. Şimdi ne yapıyor merak ediyorum.
Dilimize pelesenk edilen  “asimetrik savaş” ve “asimetrik psikolojik harekat”  kavramlarını aynen adapte ettik fakat onların ’iç düşman’belirlememe hassasiyetine kulaklarımızı tıkadık. NATO devletlerinin hangisi kendi ülkesinde ’iç güvenlik harekatı’ yürütüyor diye sorgulamadık. Milli Güvenlik Siyaset Belgelerimizi bile NATO’nun önceliklerine göre kaleme aldık. Şimdilerde artık iç düşman yok ama ’iç güvenlik harekatı’sürüyor! İçimizde hain ve terörist olabilir. Ancak bunları istihbarat kurumları takip etmeli ve teröriste ’suçlu’muamelesi yapılmalıdır. Ordu, bağrından çıktığı halkla karşı karşıya geliyor görüntüsü verilmemelidir ki, Allah göstermesin sınırların dışında savaşırken birlik ve bütünlüğümüz zarar görmesin.
‘Terörle Mücadele’ ile ‘Teröristle Mücadele’arasındaki farka dikkat çeken eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ görevden ayrılmadan önce acı bir itirafta bulunmuştu: Türkiye’de terör uzmanı yok. Çeyrek yüzyıllık terörle mücadele seyrinde Türkiye’nin devlet aklı (!) bir tane olsun uzman yetiştirmez miydi? 50 bin insanımızın neden öldüğü herhalde daha iyi anlaşılmıştır! Benzer hatalar sürüyor. Terörle Mücadele’nin koordinasyonu için Müsteşarlık kuruluyor fakat İçişleri Bakanlığı bünyesinde... Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı MGK Genel Sekreterliği bünyesinde kurulamaz mıydı? Böylece hem istihbarat hem de güvenlik kurumlarının hepsi koordine edilebilirdi. Devlet mekanizması birbirinden bağımsız, koordinesiz ve işlevsiz onlarca kurumu zaten içinde barındırıyor. Şimdilerde kulağımıza gelen, memleketin belirli yörelerinden gençlere uzun dönem askerlik yaptırmamak gibi acemice çözümleri ise tartışmak bile istemiyorum.
Askerlik, seferberlikte bütün vatandaşları kapsayan vatani bir görev olarak kalmalı ancak barışta profesyonel gönüllülerce deruhte edilmelidir. Özellikle muharip birimler için ’gönüllülük’özel bir anlam taşır. Herkes ruhen ve bedenen ’savaşçı’ olamaz. Öyle ki, günümüzün savaşları elektronik ortamlarda, çoğu kez insansız uçaklar ve uzaktan kumanda yöntemleri ile yönetilmektedir. Radar ve elektronik muharebe konularında milli yazılım gerçekleştirebilecek bir uzman, cephedeki kahraman kadar faydalı olabilir. Benzer şekilde  “milli güç” unsurlarından ekonomik, siyasi, diplomatik, sosyo-kültürel ve tarihi miras güçleri askeri güç kadar önem kazanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları