Ramazan Bayramı mı, Şeker Bayramı mı?
Ramazan ayının bitiminden sonra gelen “bayram”ın adlandırılmasında tartışma süregelmiştir. “Ramazan Bayramı” mi diyeceğiz, “Şeker Bayramı” mı? Dindar kesim “Ramazan Bayramı”, seküler kesim ise çoklukla “Şeker Bayramı” der. Her iki kesimde de çocuklar “şeker”de ısrarlıdırlar. Ramazan veya şeker... Elbette dinî bayram. Neticede bir sevinç günündeyiz, şükür günündeyiz. Adlandırmayı tartışmaya açmanın bir manası var mı? Tartışacaksak “bayram” ifadesini de tartışırız. (Dikkat; “söylem” demiyoruz, “ifade” diyoruz!)
“Bayram”ı ezelden beri Türkler kullanır. Ramazan/şeker bayramının Arapçası “îdü’l-fitr”, Farsçası “îd-ı fitr”dir. Kurban Bayramı ise Arapçada îdü’l-adhâ, Farsçada îdü’l-kurban’dır. Biz “kurban”ı Farslardan almış, “Kurban Bayramı” demişiz.
Bir kesimde “Osmanlı” öne çıkar... Osmanlı muhakkak “Ramazan Bayramı” demiştir, derler. Dönemin kaynaklarına girdiğimizde “şeker bayramı” adlandırmasıyla da karşılaşırız. İlk ne zaman “şeker” öne geçmiştir? O kaynağı bilmiyoruz. Türk Yurdu dergisinin Osmanlı yazısıyla çıktığı dönemde Ramazan Bayramı’na rastlayan sayılarının ilk sayfasında “karilerimizin şeker bayramını kutluyoruz.” yazılıdır. (Belki de “kari ve karielerimizin” yazılıdır. Tam aklımda değil. O dönemlerde çoklukla erkek okuyucu için “kari”, kadın okuyucu için “karie” kullanılıyordu. (kari/karie “okuyucu” demektir. Baştaki “k”, kaf olduğu için, sonra gelen “a” sesi üzerine şapka koymadım. Şapka (“^”) “kef”ten sonraki seslilerde kullanılır. İlmî çalışmalarda “kaf”tan sonra gelen sesli üzerine çizgi konur: ā.
Osmanlı yazısında “şeker” ve “şükür” aynı harflerle yazılır. “Şeker” değil; “şükür” okumak gerekir, diyenler olacaktır. Mümkün. Ancak, “şeker” kullanılageldiğine göre, bu adlandırmanın bir öncesi olmalıdır. Onun için “şeker” okudum.
Söz açılmışken bir ara not daha ekleyeceğim: Dikkat etmişsinizdir... Yeniden Refah Partisi, kazandıkları belediyelerde rüşvetle ilgili tabela asıyor. Yazı şöyle: “Rüşvet alan da veren de mel’undur.” Yazının altında da “hadis-i şerif” yazısı yer alıyor.
“Mel’un” yazılması gereksiz. Türkçede sık kullanılan “melun”u (lanetli) “mel’un” yazarak kafa karıştırmanın manası yok. Kendilerince bilgiçlik taslıyorlar. Kelimedeki apostrof, burada ayırma işareti değil; harf karşılığıdır. Akılları sıra “ayn”ı göstermiş oluyorlar. Üstelik ayın ilmî çalışmalarda ters apostrofla belirtilir, “u” da uzatılır: “mel‘ûn”.
Böyle ayrıntıya giriyorlarsa, “hadis-i şerif”i de “hadîs-i şerîf” yazmalıydılar.
***
“Bayram” adlandırmasına geliyoruz.
Eski Türk dili sahasında söz sahibi Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya, “bayram” kelimesini ayrıntılı ele almıştır:
“Bayram kelimesi, Proto-İrancada ‘ön ek’ olarak kullanılan pati ‘geri, tekrar’ anlamındaki ekin yine Sanskritçeden Proto-İrancaya geçen rāma ‘barış, huzur, mutluluk’ kelimelerinin pati+rāma şeklinde birleşmesi ile oluşmuştur. ‘Sevinç, neşe, huzur, mutluluk, sükûn’ anlamına gelen bu birleşik kelime İran dillerinden Soğdcada patrām, Partçada (= Pehlevîcede) paḏram (padram) şeklinde kullanılmıştır.” (“‘Bayram’ kelimesi üzerine”, Türk Dili, S. 833, Mayıs 2021)
TDV İslâm Ansiklopedisi’nde ise şu bilgiler yer alır:
“Kâşgarlı Mahmud’un tespitine göre kelimenin aslı Farsça beẕrem/beẕrâm olup ‘sevinç ve eğlence günü’ demektir beyrem/bayram telaffuzu Oğuzlar’a aittir. (...) beẕrâmın, beẕm ‘yiyip içme, konuşup eğlenme meclisi’ kelimesinin m sesi düşmüş şekli olan bez ile ‘hoş ve sevinçli’ anlamını taşıyan râm kelimesinin birleştirilmesi sonucu elde edilmiş, ‘neşeyle konuşup eğlenme, yiyip içme meclisi’ anlamında bir birleşik isim olduğu kabul edilebilir.” (Sargon Erdem, “Bayram”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 5, 1992)
En Türkçe bildiğimiz “bayram”ı araştırdığımızda nasıl bağlantılar çıkıyor, görüyorsunuz. Onun için, Türkçeleştireceğiz diyerek akıllarına estikçe kelime uyduranlara tavırlı olmalıyız.