Reform mu yoksa deforme mi?

Yer küremizde var olan devletlerin tamamı halklarının arzuları istikametinde oluşturulan demokratik kurallar doğrultusunda Cumhuriyet rejimiyle yöneltildiklerini iddia etmelerine rağmen çok değişik idari uygulamalarla yönetilmektedirler.
Bunlardan bakkal dükkânına varıncaya kadar her türlü mal varlıkları devlet tekelinde olan ülkeler ki tamamıyla halktan kopuk yöneticilerle yönetilirler. Maalesef o ülkelerde yaşayan insanlardan bir kısmının görevi yönetmek, kalan çoğunluğunun ise yönetilmektir. Yönetenler yaşar, yönetilenler ise yılan misali sürünürler. Her ne kadar rejimin şekline Cumhuriyet dense de, asılda komünizmdir.
Bazılarının adları devlet olsa da, her şeyleri gelişmiş ülkelerce sömürülen, dilleri ve dinleri dahi sömürgecilerce belirlenen köle devletçiklerdir. Buralarda yaşayan insanlar ekmek bulursa yerler, yoksa ölülerini Amerikan vahşi batı filmlerindeki gibi akbabalar yer. Sömürge ülkesi olmalarına rağmen cumhuriyetle yönetildiklerini iddia ederler.
Üçüncü bir gruba giren ülkeler ise, büyük holdinglerin de sahibi olan ve dünyaya nizam vermekle övünen sömürgeci devletlerdir. Kendi halkları için tüm dünya halklarını yok sayan, sağlık, adalet, eğitim ve güvenlik konusunda hiç tavizleri olmayan, çıkarlarına aykırı her hareketleri anında yok eden gücün oluştuğu devletlerdir. Bu ülkelerce başka ülkelerin insanlarının değeri, ancak bir kurşun kıymetindedir.
Bizim ülkemize gelince; Cumhuriyet rejimine sadık, demokrasi ile yönetilen, yöneticilerimizin demokratlıktan bahsettiği, insanların kendi kendini idare ettiğini zannettiği, toklar ülkesi ve birinci ligde olan büyük devlet olduğu iddialarımızdır.
Bu büyük iddialara rağmen, son yıllarda demokratikleşme ve gelişme adına yaptıklarımıza bakıldığında ise yöneticilerimiz ve yakınlarının zenginleştiği, başta topraklarımız olmak üzere Cumhuriyetten günümüze kazanılmış tüm varlıklarımızın yandaşlara ve çok uluslu holdinglere peşkeş çekildiği bir ülke olduk.
Tüm bu yapılanlar sonucudur ki, taşeronlaşmanın hızla yayıldığı, insanların açlıktan nefeslerinin koktuğu, hırsızlık ve gaspın arttığı, ayaklanmaların yaşandığı, devleti devlet yapan unsurlardan sağlık ve eğitim sektörlerinin bile pazarlanmaya çalışıldığı bir ülke haline geldik.
Şimdiden medyamızın ve belli çıkar çevrelerinin zemin oluşturmaya çalıştığı ve kısa zamanda uygulamaya geçirileceğini tahmin ettiğimiz sözde reformlardan biri de okulların özelleştirilmesidir.
Yapılan çalışmalara göre; Milli Eğitim Bakanlığı bir ihale ile belirleyeceği şirketlere merkezdeki okulların bakım ve onarımı karşılığı “otopark, kantin, öğretmenevi, konferans ve kültür merkezi, restoran, öğrenci pansiyonları, atölyeler, bilim merkezi, deney ve gözlem evi, gençlik merkezi, sinema ve tiyatro salonlarının” işletmelerini verecek. Diğer bir ifadeyle sınıflar hariç tüm okul bölümleri ihaleyi kazanan şirketlerce çalıştırılacaktır.
Kentler dışında oluşturulacak eğitim kampüslerindeki okullar ise 49 yıllık kira bedelleri karşılığında özel şirketlere yaptırılacak. Yani devlet eğitim-öğretim işlerini kiralık binalarda yürütecek. Bu görüntü ise bize yakın gelecekte eğitim-öğretim faaliyetlerinin tamamının özele devredileceğinin alt yapısının oluşturulduğu intibaını vermektedir.
Buradan hareketle, dünyada gelişmiş ilk yirmi devletin içinde yer alma gayretlerimiz ve AB ile bütünleşme çalışmalarımızla hiç mi hiç bağdaşmıyor. Nedeni ise gelişmiş ülkelerde eğitim-öğretim faaliyetleri yerel yönetimler vasıtasıyla yürütülmektedir. Bakanlığın ise eğitim programlarını yaptığı ve denetlediğini görüyoruz. Bu sistem bize uygun mu? Elbette değil. Çünkü benim ülkemde bu bölücülük böyle devam ettiği müddetçe böyle bir yola gidilmesi ülkenin bölünmesi demektir. Yapılan işler denetlenir mi? Asla. Bugüne kadar yapılan özelleştirmelerde bu görülmemiştir. Bırakın özelleştirilenlerin denetlenmesini, halkın zehirlenmesine bile seyirci kalınmıştır.
Öyleyse böyle bir gelişmenin sonucu ne olur diye araştıracak olursak. Her konuda olduğu gibi burada da ortaya çıkan, birilerinin cepleri dolarken, halkımızın kaz gibi soyulmasına devam edilir. Belki aklı evvel bazıları, yapılanları savunma adına, köy ve kasaba okullarını örnek vererek kim neyini işletecek diyebilir. Unutulmasın ki köy okulları kapatılmıştır. Çıkarılacak yasada kent merkezleri ifadeleri unutulmamalıdır.
Varoşlardaki okullar ise şehir dışında oluşacak eğitim kampüslerine taşınacaktır. Olmadı, özel okullardan hizmet satın alınacaktır. Böyle olunca da büyük devlet Türkiye’nin ne kadar büyük olduğu ve nasıl yönetildiğine herkes şahit olacaktır. O sömürülen halkın yerlerde sürünürken, nasıl köleleştirildiğini ve her alanda bir yerlere muhtaç ülkelerden farkımız kalmayacaktır. Yok, buna eğitim reformu diyorsanız, biri de çıkar size zekânızdan şüphe ettiğini söyleyerek, yapılanların eğitimde reform değil, olsa olsa bu eğitimde deforme diyerek cevap verir.

Yazarın Diğer Yazıları