Reyhanlı üzerinden verilen mesaj

Reyhanlı’daki patlayan bombaların ardından yaşananlar, saldırganların ardındaki gücün amacına büyük ölçüde ulaştığını gösteriyor. Patlamaların Suriye kriziyle ilgili olduğu yönünde yerli ve yabancı basında bir kuşku yok. Sadece Başbakan Erdoğan, verilen mesajı almak veya kabullenmek istemedi. ABD yolculuğu öncesindeki açıklamasında saldırıyı ‘çözüm süreci’ ile ilişkilendirdi.
7 Mayıs’ta, Moskova’da, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile beş saatlik bir toplantı yaptı. Görüşmeden tarafların Haziran başında Cenevre’de Suriye Barış Konferansı düzenlemesi kararı çıktı. Taraflar konferansa katılacak (İran gibi) ülkeler konusunda anlaşamasa da Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bir konuda görüş birliğine vardı. Kerry’nin açıkladığı plan, Suriye’de tam yetkiye sahip geçici hükümet kurulmasını ancak Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın gelecekteki rolünü belirsiz bırakmayı öngörüyordu.
Bu sonuç Ankara’yı rahatsız etti. Erdoğan, Suriye’ye yönelik askeri bir operasyona destek vereceğini söylerken  “Esad ya gidecek ya da gidecek”  şeklinde özetlenebilecek tavrındaki ısrarını sürdürdü. Aslında baştan beri ABD, Batılı ülkeler ve İsrail’in Türkiye’den istekleri netti:  “Bu oyunu birlikte oynarız. Sen de bizim oyunumuzda rol kaparsın. Fakat kendi başına oyun kurmaya yahut rolünü büyütmeye kalkışma!”
Yukarıda yazılanları Reyhanlı patlamaları bağlamında değerlendirirsek; ABD ve Rusya üzerinde anlaştıkları bir karara itiraz eden Ankara’ya açıkça, “Bizim sözümüz üzerine söz söyleme, yoksa savaşı Türkiye sınırları içerisine taşırız”  mesajı vermektedir. Başbakan, her Okyanus ötesi gezisi öncesinde Türkiye’nin provokatif saldırılarla sarsılmasına alışık olduğu halde nedense yine kulağının üzerine yatmayı tercih etti. Patlamaları çözüm sürecine bağladı. Acaba süper güçler bunu nasıl karşılayacak? Erdoğan’ın mesajı almadığını düşünerek saldırıların dozunu artıracaklar mı, yoksa önce yüz yüze bir konuşalım mı diyecekler?
Patlamaların bir mezhep çatışmasına dönüşeceğini ileri sürenler Türkiye gerçeklerinin pek farkında değil. 2011 genel seçim sonuçlarına göre Reyhanlı’da oyların neredeyse tamamı üç parti arasında paylaşılmıştı. İktidar partisi yüzde 68.5, CHP yüzde 14.3, MHP yüzde 12.5 oy aldı. Hatay genelinde ise oylar, iktidar partisi yüzde 44.6, CHP yüzde 38.4 ve MHP yüzde 12,6 oranlarıyla sıralandı. Bölgede hangi mezhepteki insanların hangi partilere oy verdikleri bellidir. Suriye’de çatışmadan kaçan kesimler ise genellikle Sünni Araplardır ve bunların kendilerini en rahat hissettikleri yer haliyle Reyhanlı olacaktır. Reyhanlı büyük oranda aynı soydan ve aynı mezhepten gelen insanları buluşturmuştur. Oysa şimdi Suriyeli misafirlerimiz iç savaş yaşayan ülkelerine dönmek zorunda bırakılacak kadar taşkınlıklara maruz kalmıştır. Sorunun mezhep çatışmasıyla ilgisi yoktur. Reyhanlı’daki canı yanmış ve öfkeli kesimler,  “başımıza bu belayı siz sardınız”  diyerek Suriyelilere saldırmıştır.
Hükümet Suriye’ye insani yardımda bulunmak yerine hangi gerekçeden kaynaklanırsa kaynaklansın iç savaşın tarafı olmakla baştan büyük bir hata yaptı. Böylece Suriyelilerin yarısına yardım ederken diğer yarısının düşmanlığını kazandı. Şimdi hem yardım ettiği kesimi hem de seçimlerde en fazla destek aldığı bir şehri küstürüyor. Doğru ya da yanlış bir karar alabilirsiniz fakat hiç olmazsa bunların yan etkilerini baştan iyi hesaplamanız gerekir. Yanlış kararlardan ziyade ülkeye en çok güvenlik zafiyeti, istihbarat, güvenlik kurumları arasındaki koordinasyonsuzluk, sınırların kevgire dönmesi, göçmenlerin sorun yaşanmayacak bölgelere taşınmaması gibi acemilikler zarar veriyor. Bu kadar hatayı üst üste tekrarlayan bir hükümetin Türkiye’yi bırakın küresel bir güç seviyesine çıkarmayı, bölgesel bir güç olarak dahi tutması zordur.

Yazarın Diğer Yazıları