RF-4'ümüzü kim düşürebilir?

Genelkurmay Başkanlığı'nın 22 Haziran'da kamuoyuyla paylaştığı bilgi notunda "Görev uçuşu için saat 10.30'da Malatya/Erhaç Meydanından kalkış yapan bir uçağımız ile saat 11.58'de Hatay ili güneybatısında deniz üzerinde radar ve telsiz teması kesilmiştir" deniliyordu. Konuyla ilgili ayrıntılar ve uçağın modeli iki gün sonra, Dışişleri Bakanlığı web sitesinden duyuruldu: "Test ve eğitim görevi icra eden silahsız bir RF-4 uçağı..." Baştaki 'R' jetin keşif uçağı olduğunu anlatılıyordu.
Türk Dışişleri ve diğer resmi makamların açıklamalarında ısrarla uçağın silahsız olduğu, kısa süreli bir sınır ihlalinde bulunduğu ancak uluslararası sularda vurulduğu vurgulanıyor. Buna göre uçak açık denizde isabet aldıktan sonra Suriye kıyılarına doğru yaklaşık 5 mil kontrol dışı uçmuştur! Suriye tarafı ise Türkiye'yi bu konuda daha önce uyardıklarını, çok yaklaşan uçağa güvenlik endişesiyle ateş açtıklarını, basit uçaksavar mermileriyle vurduklarını, Türkiye'ye teslim edilen enkazdaki uçak savar mermi izlerinin de bunu ispatladığını savunmaktadır.
Peki eninde sonunda enkaz çıkarılacağı ve kimin haklı olduğu anlaşılacağına göre taraflar niçin çelişkili açıklamalar yapmaktadır? Diplomasi dilinde gerçekler ve resmi açıklamalar birbirinden farklı olsa da resmi metinler yoruma açık, deyim yerindeyse ileride kıvırabilecek beyanlarla kaleme alınır. Fakat bu olayda vurulma yeri ve kullanılan silah konusundaki açıklamalar çok nettir. Önce bu saldırıyla Türkiye ne kaybetti ve Beşşar Esad neler kazandı, ona bakalım. NATO veya BM öncülüğünde Suriye'ye yapılacak olası bir müdahalede öncü rolü oynayacağı farz edilen Türkiye, komşusundaki insan hakları ihlalleri hususunda bağımsız ve adaletten yana bir ülke olarak değil, aksine özel husumet besleyen bir ülke olarak 'çatışan taraf' noktasına indirgenmiştir.
Esad'ın askerleri uçağa ateş açarak zaman kazanmıştır. Şimdi suçlu araştırılacak ve özür dilenmesi beklenecektir. Böylece adım adım hedefe doğru ilerleyen BM/NATO müdahale süreci provoke edilerek Çin, Rusya ve İran'ın Suriye lehine tavır almaları sağlanmıştır. Suriye ordusundan kaçan generaller ve son olarak bu hadiseden birkaç gün önce uçağıyla firar eden pilot haliyle büyük bir moral kaybına neden olmuştur. Jetimizin vurulmasıyla hem Esad'a bağlı askeri grupların morali kısmen düzeltilmiş hem de muhalefeti silahlandıran ülkeye karşı misilleme yapılmıştır. En önemlisi Esad rejimi muhalefetteki Suriye Ulusal Konseyi taraftarlarına,  "Türkiye'ye ve batılı müttefiklerine güvenmeyin, inisiyatif bizim elimizde" mesajını vermiştir.
Suriye açısından uçaksavarla yahut füzeyle vurmak arasında fark olmadığına göre Şam bu konuda durumu niçin zorlaştırmaktadır? Üstelik fırlatılan güdümlü füzenin uçağı takip ettiği öne sürülebilirdi. Böyle bir iddia Şam'ın elini güçlendirir ve ileride yalancı durumuna düşmekten korurdu. Oysa Suriye sözcüsü, acilen tepki verdiklerini, kendi uçakları da olsa düşüreceklerini, Türk keşif uçağının 100 metre irtifada, menzili 2.5 km olan bir uçaksavarla vurulduğunu öne sürmektedir.
Ankara ise pilotumuzun radar üssüyle en son irtibata geçtiğinde, "aynı profili (manevrayı) tekrarlayacağını" belirterek hava sahasın yeniden ihlal edilmemesi için  "pozitif radar kontrolü" istediğini açıklamıştır. Bu durumda Türkiye'nin uçağımızın vurulmasından sonra,  "Hatay ili güneybatısında deniz üzerinde radar ve telsiz temasının" nasıl kesildiğine dair daha net bir açıklama yapılması gerekir. Jetimiz Suriye füzeleri tarafından hedef alındıysa pilotların bunu fark ederek merkez üsse bildirmeleri gerekmez miydi? Peki Suriye jetimize uçaksavar ateşi açarken, jetimizin radar ve telsiz bağlantısını başka bir ülke kesmiş olabilir mi? Bu noktada cevaplanması gereken bazı sorular vardır:
Şam ve Ankara'nın da bilgisi dışında RF-4'ün radar ve telsiz sistemleri kilitlenmiş, körleştirilmiş ve yönlendirilmiş olabilir mi? Telsiz ve radarların susması bu varsayımla açıklanabilir mi? Bölgede böyle bir imkana iki ülke sahiptir. Rusya ve İsrail. Rusya, Batı'nın Yemen usulü müdahale sürecini provoke etmek isteyebilir ancak bunun bölgedeki elektronik üstünlük sebebiyle Batı ülkelerince anlaşılmaması düşük bir ihtimaldir.
İsrail bunu yapabilir mi? Öncelikle Esad'dan sonra kim gelirse gelsin, Suriye'deki otoritesini sağlamlaştırmak için Golan tepelerindeki İsrail işgalini bitirmek isteyecektir. Mevcut durumun sürüncemede kalması, iki İhvan-ı Müslimin iktidarı arasında sıkışacak İsrail'in lehine görünmektedir. Üstelik Tayyip Erdoğan hükümetinin hem iç hem de dış kamuoyunda itibar kaybetmesi kendi iç siyaseti açısından işine gelmektedir.
Türk F-4'lerinin modernizasyonunu gerçekleştiren İsrail, böyle bir hareket yeteneğine teknik olarak sahiptir. Bu ihtimal sıradan bir İsrail karşıtı komplo olarak görülmemeli ve üzerinde düşünülmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları