Riyakâr...

ABD'nin İsrail Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıması üzerine çıkan olaylarda ölü sayısı da, yaralı sayısı da her geçen saat artıyor ama benim için matematik değil buz gibi gerçek bundan ibaret:

Amerikan tafrası yüzünden Filistin'deki protestoları bastırmak için kullanılan gazı soluyan 8 aylık bir bebek öldü!

Yaşını doldurmamış bebeklerin katline karşı "insan"ın safı tartışmaya açık değildir:

Kahrolsun İsrail terörizmi!

Kahrolsun ABD emperyalizmi!

Duayla, bedduayla, protestoyla gereği neyse dayanışalım; lafım yok, hepsine de varım amma...

Eş zamanlı başka bir şey daha oluyor coğrafyamızda:

Kerkük, "kütük/sandık marifetiyle" zapt ediliyor!

Nüfus dağılımları uyarınca çok sayıda milletvekili çıkarması gereken Türkmenler "buharlaştırılıyor"!

Var olduklarını kanıtlamak üzere sokağa çıkanlar terörün hedefi oluyor!

200 kişilik Türkmen aşiretinin hep birlikte oy kullandığı sandıktan 5-6 oy çıkıyor!

5 bin Türkmen'in sandığa gittiği Altunköprü'den 100 oy çıkmıyor!

Kerkük, "cebren ve hile ile" bir kere daha işgale uğruyor!

Ve...

Misal Irak Büyükelçiliği'nin önünde in-cin top oynuyor!

Demem o ki...

Bugüne kadar düşsün diye elinden geleni ardına koymadığın halde düşmeyen, direnen Kerkük'e kapattığın gözlerinden akıtıyorsun ya o yaşları Gazze'ye...

Riyakarsın.

***

GÜNÜN SÖZÜ

"Türk milliyetçiliğinin, Türk varlığının güvencesi olduğuna inananlar, onu ayaklar altına almaya yeltenenlere Türklüğün bekasını emanet edemez! "Millet aklı" o milletin adını söylemekten imtina eden kişiyi işaret edemez! Kendi egemenliğini tek adama devreden iradeye "Millî İrade" denemez!"

Atila Kaya/MHP İstanbul Milletvekili

***

Gazeteci görünümlü provokatör

Önceki gün, Meral Akşener'in Cumhurbaşkanlığı Seçim Kampanyasını resmen başlattığı toplantıda gözüme battı:

Bazı meslektaşlarımız oraya sanki sadece provokasyon amaçlı yollanmıştı.

Sanırsınız mesleğimizi hep yedi yıldızlı ultra lüks otellerin kral dairesinde ağırlanarak yapıyoruz... Bir burun kıvırma, bir memnuniyetsizlik...

Değme assoliste taş çıkartacak kaprisler...

Görevli gençleri aralıksız taciz ederek, kaba bir üslupla talimatlar veren, işi azarlamaya vardırarak onları korumaya çalıştıkları sabır ve nezaket sınırlarından dışarıya çıkarmak için azami uğraş veren bir gazeteci, bir ara sesini de yükselterek aynen şöyle bağırdı -yanılmış olma ihtimalim yok tam yanımdaydı-:

-Mal bunlar!

Ne hakla?

Gazeteci haber malzemesi, konusu neyse izler, gözler, inceler, araştırır, soruşturur ve aktarır. Ha yanlış mı gördü, eksik mi, hata mı, gizlemez, ört bas etmez elbette onları da ekler haberine. Eleştirir. Görevidir ve kimse gıkını çıkaramaz sırf görevi olan şeyi yapıyor diye...

Lakin...

Haber mahallinde haberin unsuru olan kişileri yersiz biçimde tahrik, onları haberin asli konusunu gölgeleyecek hareketlere teşvik gazetecilik değil provokatörlüktür.

***

Ee, hani oyu yoktu?

Baskın seçim ilanından sonra "takvim"in İYİ Parti'yi seçime sokmamakla ilgisi olup olmadığı tartışılırken bir kısım iktidar yalakası medya üzerinden atıp tutuyordu:

"Kim takar İYİ Parti'yi... "

"Oyları yok ki..."

"AK Parti seçime girsin ister..."

"Girsinler de boylarının ölçüsünü alsınlar..."

Dün baktım, dümen kırmışlar;

"Muharrem İnce sahaya inince CHP'den İYİ Parti'ye kayan oylar dönmeye başladı" filan yazmaya başlamışlar...

E, hani İYİ Parti'nin oyu yoktu arkadaş?

Dün: Yok.

Bugün: Var ama yok oluyor.

Yarın bakalım ne iddia edecekler!

***

Ben "aday adayı"nı gelişinden tanırım

Kalabalıkları ustaca yarar... Protokolde yeri olmadığı halde varmış gibi yapar ve yerin de en iyisini kapar... En güzel o alkışlar... Partisinin mümkünse lider değilse ondan sonraki en etkili varsaydığı ismiyle bir kare selfiye sızar...

Şaka bir yana da aday adayı mısın derdin var bu ara...

Bu kadar kısa zamanda kendilerini nasıl tanıtacak, nasıl akla girip bir de orada kalacaklar, onlar da haklılar;

Bir kendilerini gösterme gayreti... Bir "ben de buradayım"lar geçidi...

Çeşitli ebatlarda araç giydirenler mi istersiniz, broşür dağıtanlar mı, "en çok istenen aday benim", "taban beni istiyor" anketleri yayınlayanlar mı, kulislerde yatıp kalkanlar mı, "aracı" kollayanlar mı, kesenin ağzını açıp "güç gösterisi" yapanlar mı... Ama en yaygını parti yöneticisi gördü mü üzerine atlayıp 30 saniyede pırıltılı bir özgeçmiş sunmaya, olumlu bir ilk intiba bırakmaya çalışanların ısrarlı yanaşma, yakınlarda yer tutma çabaları...

Naçizane tavsiyem:

Abartmayın.

Böyle işlerde "doz" önemli; aşırıya kaçınca -Allah korusun- komisyonlarda "alerjik" reaksiyona sebebiyet vermek de var işin ucunda...

Yazarın Diğer Yazıları