Rusya ve Denizbank

Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Moskova'ya gitti.

Uçak krizinden sonraki ilk ziyaret. Karşılama muhteşem oldu. Rus medyası Türk Rus ilişkilerinin hızla iyileştiğine dikkat çekti.

Rusya, Türkiye için ekonomik olarak çok önemli bir ülke. İhracatımız, turizmimiz ve inşaat sektörümüz için adeta can suyu.

Bu ülke ile daha bir kaç ay öncesine kadar yaşanan gerginlik hiç bitmeyecek, sonsuza kadar sürecek gibiydi.

İşte bu noktada Rus sermayeli bir Türk şirketi olan Denizbank oldukça önemli bir kilit rol üstlendi. Rus kamuoyundaki Türkiye aleyhine neredeyse her dakika yapılan olumsuz propagandaları Denizbank'ın ana hissedarı Sberbank karşıladı. Aslında Ruslar, Denizbank'ı çok zamansız almışlardı. Türk ekonomisinin artık parlak günlerinin geride kaldığı günlerde. Üstüne üstlük bir de uçak krizi, Ruslar'ın Türkiye'den gideceği yönünde bir beklenti oluşturdu. Ancak her şeye rağmen gitmediler.

Krizde kritik rol oynayan iki önemli isim. Biri Sberbank'ın İcra Kurulu Başkanı Herman Gref ve Denizbank'ın genel müdürü Hakan Ateş'ti.

Bu iki yönetici Türk-Rus dostluğuna inanıp, iki ülke arasında ilişkilerin yeniden düzelmesi için büyük çaba harcadılar.

Cumartesi günkü Moskova ziyaretinin arkasındaki en önemli gizli kahramanlardır aslında.

Sberbank'ın İcra Kurulu Başkanı Herman Gref, Rusya'da çok önemli bir isim. Kremlin'e yakın ve etkili bir yönetici. Bu kişinin Türkiye'de elini güçlendiren isim ise iştirakleri olan Denizbank'ın Genel Müdürü Hakan Ateş'tir.

Hakan Ateş ilginç bir bankacı. Denizbank markasını yoktan var eden bir yönetici. 20 yıl önce bir otel odasında kurulan, 81. sıradan ilk 5 büyük banka arasına giren bir marka Denizbank.

Geçen hafta Hakan Ateş'in "yeni evimiz" diye ifade ettiği Deniz Tower'i ziyaret ettim. Yıllar önce yine aynı bölgede sıradan bir binada faaliyet gösteren Denizbank Genel Müdürlüğü şimdi en çok çalışanın olduğu bir devasa yönetim merkezine dönüşmüş.

Bu, bana yıllar önce yine bir Türk bankasının "bankacılık üssü" diye yaptığı reklamı hatırlattı. Gerçekten bir bankacılık üssü haline gelmiş.

Hakan Ateş binayı bizzat gezdirdi.

Ateş'in A takımı ile tanıştım. İşte bu noktada  Denizbank'ın 81'inci sıradan nasıl ilk beş büyük banka haline geldiğini gördüm.

Genç bir kadro. Sıfırdan başlayıp şube müdürlüğüne, oradan bölge müdürlüğüne ve son bir adım ile Genel Müdür Yardımcılığı'na yükselmiş isimler. Yani sektörün dışından, sırf üniversite sınavında birinci oldu diye getirilip tepeye konulmayan insanlar. Tırnağı ile kazıyıp hak eden insanlar.

Murat Kulaksız, şube müdürlüğünden bu yana tanıdığım bir bankacı. Genel Müdür Yardımcısı olarak değil de halen bankaya ilk girdiği portföy heyecanında ve enerjisinde. Hakan Ateş, Türkiye'nin en önemli bankasının KOBİ bölümünü Murat Kulaksız'a emanet etmiş. Murat Kulaksız, hani emniyet teşkilatında karakoldan gelip, müdürlüğe kadar yükselmesine rağmen halen sokaklarda operasyonlara katılan polis gibi. Aklı fikri "saha" olarak nitelendirdiği şubelerde.

Oğuzhan Özark. Perakende Bankacılık ona emanet. Genç bir bankacı. Halen en iyi için neredeyse 24 saat çalışacak bir yönetici.

Bora Böcügöz, bankaların en önemli birimlerinden olan fon yönetiminin başındaki isim. Piyasaya hakim. Ekonomi ilmini Türkiye gerçeklerine göre yorumlayan bir banka yöneticisi.

Yine Hakan Ateş'in A takımının en önemli isimlerinden Ayşenur Hıçkıran. Sektörün en gençlerinden. Bankacılık alt kültürü ve bilgisi ile dikkatleri üzerinde toplayan bir yönetici.

Daha bir çok isim. Tıpkı bir piramit sistemi ile oluşturulmuş bir bankacılık. Tepesinde ise usta bir orkestra şefi Hakan Ateş.

Kağıt üzerinde kurulan bir markayı 1.4 milyar lira kâr ettiren bankaya dönüştüren bankacılık duayeni.

Aslında Hakan Ateş ve Denizbank markası bir başarı hikayesi.

Türkiye'nin daha çok başarı hikayelerine ihtiyacı var.

Yazarın Diğer Yazıları