Sabahattin Ali’nin Nihal Atsız’la ilişkisi

Sabahattin Ali ismi yine öne çıktı. Romanları, şiirleri tiyatro eserleri var. Mektupları da yayınlandı.

“Cumartesi Anneleri” adıyla maruf bir grup her cumartesi İstanbul Beyoğlu’nda beliriverir. Grup bu defa 6 Nisan 2024’te yazar Sabahattin Ali için ortaya çıktı.

Belli basın yayın organlarında “76 yıl önce gözaltına alındıktan sonra kaybettirilen yazar Sabahattin Ali’nin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, adaletsizliğin son bulması çağrısında bulundular.” haberini okuyoruz.

Sabahattin Ali’nin bir yüzü ele alınıyor ve bir yüz üzerinde ideolojik örgü örülüyor. Bir diğer yüzü daha vardır ki, Sovyet Rusya güdümlü Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oluşudur.

TKP’yi suçlamak için “Sovyet güdümlü” demedim. Nâzım Hikmet ve daha birçok ismin üyesi olduğu, yönetiminde bulunduğu bu parti gerçekten Sovyetler’in tezlerini savunması için kurulmuştur. (Bahsetmiştim. 1948’de, Ankara’da, Yüksek Teknik Öğretmen Okulu 1. sınıf öğrencisiyken Türkiye’den Bulgaristan’a kaçan TKP yöneticilerinden Prof. Dr. Halis Okan’la röportajımda bütün gerçekler ortaya konmuştu. Bu uzun röportaj Balkan Volkanı kitabımızda.)

Eski dostlar TKP’li Sabahattin Ali ile Türkçü Nihal Atsız kıyasıya bir tartışmaya girmişler, mahkemelik olmuşlardı. Her yıl 3 Mayıs’ta hatırlanan “Türkçüler Günü-Milliyetçiler Günü”ne giden yolun başlangıcı Nihal Atsız-Sabahattin Ali Davası’dır.

Önce Sabahattin Ali’yi gösterilmeyen yüzüyle bilelim.

Eski Türkiye Komünist Partili Aclan Sayılgan’ın “Türkiye’de Sol Hareketler” kitabını biliyor musunuz? Kalın bir kitap (Doğu Kütüphanesi yayını). Bu kitaptan Sabahattin Ali’nin isminin geçtiği satırları vereceğim:

“İzmir'in, Yunan işgalinden Türk ordusu tarafından kurtuluşunun -9 Eylül 1931- yıldönümü günü, Giritli tenekeci Recep, Alaaddin, Orak-Çekiçli beyannameleri küçük çocuklara dağıtırlarken yakalandılar. / Aydın'ın Karapınar Nahiyesinde makinist Ali Cevat'ın evinde ‘Kızıl İstanbul’ gazeteleri ele geçti. Gene Aydın Sanat Okulunda ‘Kızıl İstanbul’ gazeteleri öğrencilerin dolaplarında bulundu. Ali Cevat, öğretmen Baha, İzzet, Musa Oğuz, hikayeci Sabahattin Ali yakalandılar. Aydın Ceza Mahkemesinde duruşmaları yapıldı. Ali Cevat, Baha, öğrenci İzzet, Musa Oğuz yirmibeş gün hapse mahkûm oldular. Sabahattin Ali beraat etti.” (s. 175-176)

[Türkiye Komünist Partisi’nin] Merkez Komite[si] yurt dışına adam kaçırmak, beynelmilel toplantılara ve festivallere delege göndermek işleriyle de meşgul olur. / Merkez Komitenin tasvibi alınmadan hiçbir partili yurt dışına çıkamaz. Dışarıya kaçırılamaz. Nitekim, Sabahattin Ali'nin kendi başına yürüttüğü firarı, hayatına mal olmuştur.” (s. 388-389)

***

Sabahattin Ali, Nihal Atsız’la önceleri dosttu.

Atsız, komünist olarak nitelendirilenlerin devlet kademelerinde giderek güçlenmelerine, korunup kollanmalarına karşı Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na Orhun dergisinde iki açık mektup yayınlamış ve bu mektuplarda tenkit edilen Sabahattin Ali’nin dava açmasıyla “milliyetçiler” yargılanmaya başlanmışlardır.

Atsız, ikinci mektupta Sabahattin Ali için şu ifadeleri kullanır:

“Bugün Maarif Vekâletine bağlı Dil Kurumu azasından ve Ankara’daki Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden bir Sabahattin Ali vardır. Hemen hemen bütün kendisini tanıyanların komünistliğini bildiği Sabahattin Ali 1931 yıllarında Konya’da 14 ay hapse mahkûm edilmişti. Sebebi de başta o zamanki Reisicumhur Atatürk olduğu hâlde bütün devlet erkanını ve rejimi tehzil eden manzum bir hezeyanname yazmasıydı.” (Atsız, “Başvekil Saracoğlu Şükrü’ye ikinci açık mektup”, Orhun, 16 (1 Nisan 1944); bkz. Nergishan Tekin, Nihal Atsız, Kariyer Yayınları)

3 Mayıs 1944 olayları, Nihal Atsız’la “komünist” ve “vatan haini” olarak suçladığı Sabahattin Ali arasındaki “hakaret davası”nın ikinci duruşması sonrasında başladı.

İlk duruşma 26 Nisan 1944 günü, saat 10. 00’da idi. Fakat katılanların aşırı yığınağından korkan davacı Sabahattin Ali, Adliye Sarayı’nın giriş katındaki, salonun açık olan penceresinden atlayarak kaçtı.

9 Mayıs 1944 Pazartesi günü yapılan son duruşmada, avukatlarının savunmalarını okumalarından sonra, Atsız savunmasını yaptı ve: “Söze başlarken de bildirdiğim gibi kararı kendi lehime çevirmek için hiçbir kaçamak yolu aramadığıma inanmanızı rica ederim. Şu kadar söyleyebilirim ki, Sabahattin Ali bir komünist olduğu, yani rejimi değiştirmek ve istiklâlimizi yok etmek istediği, yani vatan hâini olduğu için Başvekile olan mektubumda bir vatan hâininin Maarif Vekâleti tarafından korunduğunu belirtmek üzere bu tabiri kullandım. der.

Mahkeme “Mücerret olarak söylenen ‘vatan hâini’ tabirini” hakaret saymadı, “sövme” olarak kabul etti ve ona göre ceza verdi; o cezada indirim yaptı ve erteledi.

Bu davada, o sıra DTCF öğrencisi olan Osman Yüksel Serdengeçti, Sabahattin Ali’yi yumruklamıştı.

Nihal Atsız’ın 1931-1932’de 17 sayı çıkardığı “Atsız Mecmua”nın bir yazarı da Sabahattin Ali idi.

Nihal Atsız, Sabahattin Ali ile Türk Ocağı’nda açtıkları “Kızılelma” odasında tanıştıklarını belirtir ve hakkında şu cümleleri kurar:

“Sabahattin Ali konuşkan, şaklaban ve komiksel bir gençti. Daima mübalâğalı ve yalanla karışık konuşurdu. (...) Zeki ve çalışkan olmakla beraber ruh bakımından çok zayıftı. Ahlak ve şeref duygularına gülerdi. Vatan ve şeref için ölüp tarihe geçmiş olanlara ‘Lâyemut enayiler’ derdi. Soyadı olarak bön ve altın demek olan (Alı)yı alması da herhalde orijinallikten çok şerefe ve itibara yan çizmenin neticesidir.

Bir şeyler olmak isterdi. Bütün iradesiz insanlar gibi yükselmek için alçalmağa her an hazırdı. (...)

Hasan Âli’nin Maarif Vekilliği zamanı, Sabahattin Ali’nin yıldızının parladığı devir olmuştur. (...) Sonu malum: Hasan Âli’nin, Falih Rıfkı’nın ve Milli Şef’in bana karşı ve bize yani Türkçülere karşı koruyup desteklediği Sabahattin, Bulgaristan’a kaçarken sınırda öldürüldü. / Toprağı bol olsun...” (Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri)

***

Madem Sabahattin Ali yine gündeme getirildi, bu yönüyle de bilinsin istedim.

Yazarın Diğer Yazıları