Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Şairin kaleminden sözcüklerin gücü

“Sevgi olmasa kainat olmayacaktı” demiş, şair... Bu durumda şiirin sahiplerine, dünyayı bizim görmediğimiz yanlarıyla, sevginin yarattığı bir büyüteçten görüyorlar demek daha doğru. Tanrının yarattıklarını da, insanın meydana getirdiklerini de “sevmek” fiilinin oluşturduğu bir büyüteçten görmek ve gösterebilmek şairin işi. O zaman şair hayata karşı güçlü bir empati geliştirmek, sezmek, hissetmek ve hissettirmek zorundadır. Çünkü şiir bir durum raporu değildir. Amacı da bilgi vermek değil, hissetmek, düşündürmek ve ifade gücü ile durumu, duyguyu yaşatmaktır. Kısacası şiir sevgileri ve yaşanmışlıkları en iyi biçimde ifade etmenin kelimelerle resimlenmiş halidir. Öyle bir dengeler bütünüdür ki, yüreğinizdeki duyguları, hayret, hayranlık, şefkat, merhamet, nefret ve özlemleri yani sevginin farklı farklı yansıyışlarının kelimeler ile uyumu ve müzikal bir ahenk içerisinde sunuşudur.
Kelimelere yüklenen anlam ve ifadenin güçlülüğü şiirin kalitesini belirler. Örneğin güçlü bir şiirde  “üşümek” hali sadece “üşüyorum”  kelimesiyle ifade edilmemektedir.  “Üşümüş yağmurlar yaz sıcağında” derken ruhun yalnızlığını yada Atilla İlhan’ın hüznü anlatırken,  “Kadeh gibi buğulanıyorum”  söylemindeki şiiri güçlendiren, ifadelerin dizilişini incelemek, hissetmek gerekir. Mesela Ahmet Selçuk İlkan şarkılara ilham veren şiirin de aşkın romanlaşmasını bakın nasıl güçlü kelimelerle hissettiriyor okuyucusuna.
“Kalbimde arama eski yerini, / Sen gözümden akan sele karıştın, / İstesem de artık sevemem seni / Hasret rüzgarına yele karıştın.” Ya da bir başka söyleyişte Aşık Veysel ala gözlü benli dilbere bakın nasıl anlatıyor aşkını; “Ne pervam var ne de perdem, / Sanma beni hali bir dem, / Söyler seni teller her dem. / Kulak versen saza doğru.”  Aşkın büyük şairi  Cahit Sıtkı’nın  “Haydi Abbas vakit tamam, / Akşam diyordun işte oldu akşam. / Al getir sevgiliyi Beşiktaş’tan / Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.”  derken bir başka özlemi var geçmişe ve Özdemir Asaf ne de güzel anlatmış ruhun çıplaklığını ve kendiyle hesabını dizelerinde.
“Küstahlığımı nezaketim götürdü, sadece kendime bakakaldım. Kararsızlık bir an sürdü, gizlenen insanların ortasında ben kaldım çırılçıplak. Selamımı tanıdıklar götürdü, saygıyı bekleyince alçaldım. Kararsızlık bir an sürdü, kendini beğenmişler ortasında ben  kaldım çırılçıplak. Ağlamayı ölenler götürdü. Kendimi ölmez sanınca ufaldım, kararsızlık bir an sürdü. Ölülerle dirilerin arasında bir ben kaldım, çırılçıplak...”
İşte böyledir şiirin gücü. Akılla cinnet arasındaki, delilikle velilik arasındaki geliş gidişleri anlatır. İnsanın her alandaki sorgulayış ve arayışı kimi zaman bedensel, fiziksel ve yaşamsal rahatlamaya, kimi zaman da ruhsal ve düşsel rahatlamaya gereksinim duyuşundandır çünkü.
İşte şiir gönüldeki arayışın, güçlü hissediş, haykırış ve kelimelerle şekilleniş halidir. Ustaların ifadesiyle; bunlardan nasiplenmek gerekir. Şiirden nasipsizlik yaradılışın derinliğine ulaşmaktan yada hakikatle buluşmaktan da nasipsizliktir. Oysaki şiir başka başka kültürlerin gelenek ve değerleri ile buluşup başka başka yürekler ile konuşmamızı sağlayacaktır. Şiir şairin kaleminde evrensel sevginin ustaca ve sanatlıca harmanlanışı sayesinde bizleri de yoğunluklarına taşıyan bir sevgi pınarıdır. Edebiyatın koynunda rahat uyuyan sözcükler sevgi gereksinimimizin diğer tüm sevgileri nasıl kucakladığının en güzel örneğidir.
Söz böyle güçlü olunca şiir gibi bir hayat dilemekten başka çare kalmıyor...

Yazarın Diğer Yazıları