Sakarya Beşlisi!

Casusluk ve Paralel Devlet soruşturması olarak başlayan ancak evrakta sahtecilik davasına dönüşen davanın odağında Selam-Tevhid Kudüs Ordusu örgütü var. Örgütün yazar Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı gibi failleri halen net olarak aydınlandığı söylenemeyecek suikastlarda rolü bulunuyor.
İran Devrim Muhafızları Ordusu ve istihbarat teşkilatı Savama ile bağlantılı örgütün Güneydoğu’da etkin Hizbullah’ın silahlı eylemlerine taraftar olmayan lider kadrolarını öldüren İlim kanadı ile de irtibatları biliniyor. İlim grubu lideri Hüseyin Velioğlu’nunkurşun yağmuruna tutularak öldürüldüğü 2000 yılındaki Beykoz baskınında ele geçirilen arşiv güvenlik güçlerini hayrete düşürmüştü. Çoğu Kürt asıllı binlerce kişi tüm irtibatlarıyla fişlenmiş ve şantaj kayıtları tutulmuştu. Umut operasyonu da bu arşiv sayesinde gerçekleştirilmiş ve Mumcu suikastinin failleri yargılanarak mahkum olmuştu! Yine silahlı mücadeleyi kesin bir şekilde reddeden Med-Zehra grubu lideri Molla İzzeddin Yıldırım’ı domuz bağı işkencesiyle katleden Velioğlu’nun Jitem’le ilişkileri de dikkat çekiciydi. Jitem kurucusu emekli albay Arif Doğan, Velioğlu’nu ajan olarak kullandıklarını açıklamıştı. Velioğlu’na Hizbullah içinde bugün de şehit lider olarak saygı duyanlara rastlanmaktadır.
Ülkemizde İran’ın klasik istihbarat faaliyetleri kapsamında birçok ajanı yakalanmıştır, bu durum istihbarat dünyasında normal de karşılanabilir! Ancak coğrafyamızda Soğuk Savaş yıllarından kalan, komünizm tehlikesine göre yapılandırılmış uluslararası bir istihbarat ağı vardır. CIA ile MI6 kontrolünde MİT ve SAVAK (SAVAMA) arasındaki ilişkiye eskiden MOSSAD da dahil olmaktaydı. Eski ittifakın sürdüğünün çok sayıda emaresi verdir. İran ülkemize kaçan rejim muhaliflerine yönelik suikast düzenleyebilmekte ve MİT buna fazla ses çıkaramamaktadır. MİT’in bilgisi dahilinde gerçekleştirilen infazlar Tuncay Özkan’ın kaleme aldığı MİT kitabında ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.
İran’ın şeriatla, Türkiye’nin laiklikle yönetilmesi her iki devletin derin güçlerini rahatsız etmemekte, aksine varlıklarını bu zıtlaşmayla sürdürmektedir. İki ülkenin samimi dindar ve laikleri, ideolojilerini komşusuna yaymaya çalışırken derin yapılanmalar mevcut durumun daha da kökleşmesi için işbirliği yapmaktadır. Türkiye’deki başörtüsü türü yasaklar Tahran’daki yönetime aleyhte propaganda fırsatı sunmakta, İran’daki şeriat adına yapılan despotluklar da Ankara’ya “bakın böyle olursunuz” diyerek korkutma imkanı vermektedir! Süper güçler ise bu kutuplaşmanın derinleşmesinden çift yönlü çıkar devşirmektedir. Bir yandan her iki ülke başkentinde rahatça çalışırken öte yandan gelecekte muhtemel yeni bir Osmanlı tehlikesine karşı Türkiye’yi frenleyecek imdat kolu bulundurmaktadır!
İslam dünyasında Şiilik yaklaşık yüzde 10’luk bir nüfus yoğunluğuna sahiptir! Yayılma yönü ve etki alanı Sünni ülkeler olan Şiilik batı için önemli bir tehdit sayılmamaktadır. Günümüzde İran’ın iki yanındaki Afganistan ve Irak’taki Şii nüfus hem ABD’nin hem de İran’ın doğal müttefikidir! Aynı zamanda batı kamuoyundaki İslam düşmanlığı ve doğunun emperyalist amaçlı sömürülmesi planlarına meşruluk kazandıran Medeniyetler Çatışması tezi için de uygun bir araçtır!
Son yıllarda Ankara ve Tahran hattında yukarda izah etmeye çalıştığım tezgahın farkına varan yöneticilere rastlıyoruz. Bu ekibin güçlerini aşan projelere giriştiği, “aramızda anlaşalım ve bölgeden diğer güçleri çıkaralım” şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşım geliştirdikleri de görülmektedir. Açıkça da dillendirilen bu girişim daha baştan sabote edilmiş, İran’ın özellikle Suriye krizinde ortaya çıktığı gibi hiç de samimi olmadığı anlaşılmıştır. 
Bölgedeki gelişmeleri dikkatli okuyamayan ideolojik çevrelerde İran’ın ABD ve İsrail karşıtı söylemi sempati toplamaktadır. Devletin kritik noktalarında anti İran’ın emperyalist tezlerini haklı gören İslamcı kişiler atanmaktadır. Geleneksel ehl-i Sünnet çizgisini koruyan dini gruplar ise tasfiye edilmektedir. Varmak istediğim nokta şudur; medyaya “Acem uşakları” olarak yansıyan, bilinen profesyonel casusluk çalışmalarının dışında, ABD düşmanlığı zemininde gönüllü bir casusluk riski sözkonusudur. 1950’li yıllarda batı dünyası “Cambridge Beşlisi” skandalı ile sarsılmıştır. İngiliz istihbaratının çatısı Cambridge Üniversitesi mezunu, asil ailelerden, paraya ihtiyacı duymayan fakat sosyalist ideoloji etkisiyle SSCB ile gönüllü işbirliği yapan ajanların eline geçmiştir. ABD ile İngiltere’nin Türkiye ve Ortadoğu’daki birçok ortak operasyonu hayatı filmlere konu olan Kim Philby gibi aslında KGB’ye çalışan İngiliz ajanları yönetmiştir.
Geçtiğimiz günlerde takipsizlik kararı verilen Selam Dosyası kapatılırsa devletin kılcallarına sızan “Acem Uşakları”nın izleri yargı eliyle silinecektir. İdeolojik fanatizm noktasında buluşan Türk ve İranlı bu kesimler esasında iki komşu ülkeye de zarar vermektedir. Irak, Suriye ve Filistin’de destekledikleri dini gruplar birbirini acımasızca katletmekte sonunda İsrail’in ve süper güçlerin istismarına açık, BM’den medet uman bir ortam oluşmaktadır. 80’li yıllarda Ankara’da Sakarya Sokak çevresinde tanışıp kaynaşan İran sempatizanı kişiler bugün devlette en kritik noktalara kadar yükselmiştir!

Yazarın Diğer Yazıları