Sansürden oto sansüre basınımızın ahvali…

1908'in 23 Temmuz'unda, Enver'le baş edemeyip İttihatçı isyanı bastıramayan II. Abdulhamit Meşrutiyet'i ilan etti, Enver dağdan indi isyan nihayete erdi. Hal böyle olunca 1876 yılında çıkan "sansür kararnamesi" uygulanamaz oldu. 24 Temmuz 1908 öncesi gazetelerin basılması için gerekli olan sansür memurlarının yayından önce gazeteleri kontrol işlemleri devre dışı kaldı.

İşbu sebeple 24 Temmuz basın bayramı olarak kutlanmaktadır. Türkiye'de basın özgürlüğünün tarihi hakkında birtakım ihtilaflar olsa da 24 Temmuz kabul görmüştür. İhtilaflı mevzuu Yağmur Atsız şöyle hikaye etmiş idi bir zamanlar:

"...aslında ikinci Meşrûtiyet bir gün önce, 23 Temmuz'da îlân edilmişdir ama buna bağlı olarak 1876'dan kalma sansür kararnâmesi ile bağlantısı ertesi gün tecellî etdiği için "bayram" 24 Temmuz olarak kabûl edilmişdir. O kararnâmeye göre sansür memurları her akşam gazetelere gelerek ertesi gün basılacak olan haber ve yazıları kontrol ediyorlar ve beğenmediklerini değiştirerek veyâ tamâmen atarak gazetelere nihâî şekillerini veriyorlardı. 23 Temmuz akşamı İkdam gazetesi sâhibi Ahmet Cevad bey ile Sabah gazetesi sâhibi Mihran Nakkaşyan efendi bu memurlara, artık sansür kalkmışdır sözleriyle kapıyı göstermiş ve gazetelerini ilk defâ olarak gönüllerince basma saâdetini tatmışlardı."

Gazetecilik ve muharrirlik mesleğinin hikayesi sansür ve baskı ile birlikte yürür.

Abdülhamid merhum gazetelere "sansür memurları" gönderiyordu, tek parti döneminde basın neyi yazıp neyi yazmayacağını "amentü" gibi ezberlemişti. Çok partili dönem para ile terbiye dönemidir desek yanılmış olmayız. Kenan Evren gazete kapılarına askerleri dikmişti.

Bu dönemlerde gazeteciler darbecilerin hışmına uğramamak için üslubun gücüne dayanmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Merhum Galip Erdem'in "Beşiktaş nasıl kurtulur?" yazısı bunun en güzel örneklerinden biridir. Bu vesile ile Galip Erdem ve onun gibi her türlü baskıya rağmen işini hakkıyla yapmayı başaran gazetecilere selam edelim. Ölenlere rahmet kalanlara sıhhat dileyelim.

Darbe ve ara dönem basınını seyretmek oldukça eğlenceli idi. Darbeye selam çakan gazeteler, askerlerden "brifing" alan gazete patron ve yazarları, hükümet düşüren manşetler Türk matbuatının kara lekeleri olarak basın tarihine geçtiler.

Basını bu tür müdahalelere açan patronu, yöneticisi ve gazetecisi ile "sektörü" eleştirilerin dışında tutmamak lâzım. Ara dönem sevdalısı basının askerlerle kol-kola yaptıklarının Türk siyasetinin dengesini nasıl bozduğunu hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz.

Modern zamanlar gazete sahibi kavramının "medya patronu"na evrildiği zamanlardır. Bu örnekte gazete holdingin bir parçası oluyor. Böyle gazeteleri "terbiye" etmek için "kredi, banka ve maliye" şifre kelimelerdi. 90'lı yıllardaki "medya patronları başka iş yapabilsin mi?" tartışmalarını, kanun düzenlemelerini, iktidarların medya patronlarını mecliste terbiye etme seanslarını hatırlayın.

Ticaretini muhafaza etmek için gazete satın alan patronlardan çok çekti bu memleket. Bu durum basın-iktidar ilişkilerinin nirengi noktası. Basın "oto sansür" uygulamaları için salt iktidarlara çıkışarak işi çözemez. Siyaset doğası gereği her şeyi kontrolüne almak ister, basının görevi bu kontrole karşı direnmek, sadece hakikata hizmet etmektir.

Aslında ortada şairin dile getirdiği "masum değiliz hiçbirimiz" örneği var…

Bugün artık ne sansür memuruna ne de asker dipçiğine ihtiyaç var. "Maişet" derdine düşmüş gazete patronları yetiyor da artıyor bile. Gazete patronlarının gazeteci ve köşe yazarlarının gönlüne düşürdükleri "oto sansür" illeti Türk matbuatının merkezine yerleşmiş, onu tüketiyor. Bu duruma dikkat kesilmek gerekiyor.

Cemil Meriç bir zamanlar "dergi hür tefekkürün kalesidir" demişti. Anahtar kelime bu: Hür tefekkür. Siyasi iktidarlar gazetelerden, dergilerden ve kitaplardan yayılan tefekkürü koltuğu için tehdit olarak algılamadığı, gazeteci "hür tefekkür"ün sadece kendi tefekkürünün olmadığını idrak ettiği ve "özgür basının" sadece muhalifi olduğu siyasi otoriteden değil diğer siyasi/dini/ekonomik otoritelerden de özgür olması gerektiğini anladığı zaman problem çözülmüş olacak.

Bu duygu ve düşüncelerle Basın Bayramını kutluyorum.

Yazarın Diğer Yazıları