"Saray"a para yetişmiyor

"Saray"a para yetişmiyor
"Saray"a para yetişmiyor

Bakanlıkların ve kamu kurumlarının "temsil, tanıtım gideri" faslından harcadıkları paranın toplamı yılın ilk beş ayında 63 milyon liraya ulaştı.

Gümrük Bakanı Bülent Tüfenkci 7 milyon 100 bin lira, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci 4 milyon 400 bin lira harcamış.

Bizim paramızla alınan çiçekler, yemek davetleri vs.

 İftar ve sahur daveti verip "sevapları" kendi hanelerine yazdırırlarken, hesabı da bizim bütçemize yazmış oluyorlar böylece.

Bu arada deyim yerindeyse Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na da para yetiştiremez hale geldik. Bu yıl Cumhurbaşkanlığı'na 434 milyon lira bütçe ayrılmıştı, daha yılın yarısında bu paranın yetmeyeceği anlaşılınca bütçe 712 milyon liraya çıkarıldı.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi CHP'li Aykut Erdoğdu şöyle anlatıyor: "Cumhurbaşkanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında hemen hemen hiçbir bilgi alamadık. Meclis bilgilendirilmedi. Birkaç bakanlık bütçesi büyüklüğündeki bu para nereye harcanıyor, bu konuda en ufak bir bilgi yok."

 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendisini Anayasa ile bağlı hissetmemesini "seçimle işbaşına gelmesiyle" meşrulaştırıyor, seçildiği için istediği gibi davranabileceğini söylüyor. İşte tam da bu nedenle aslında TBMM'ye ve halka, bu parayı nereye harcadığını kalem kalem açıklamalıdır.

Millet, bütçe yapma yetkisini TBMM'ye verdi. Aksine bir Anayasa hükmü getirilene kadar (ki yakında korkarım o da olur) TBMM, vergilerimizin nereye harcandığını bilmek hakkına sahiptir. O bilmeli ve denetlemelidir ki milli irade tecelli etsin. Bu olmuyorsa, o düzene demokrasi demiyoruz.

Cumhurbaşkanı, kendisini bir kral olarak konumlamak istemiyorsa tabii...

Mehmet Y. Yılmaz/ Hürriyet

 

*

 

Zengin ve yoksul

Fakir milletten toplanan paraları Cumhurbaşkanı harcıyor, Başbakan harcıyor, Bakanlar harcıyor, TRT harcıyor... Krallar gibi mi, padişahlar gibi mi desek, öyle yaşıyorlar!

Yiyen yiyene, harcayan harcayana...

Saraylar, konforlu uçaklar, lüks otomobiller devlet parasıyla hep onlar için alınıyor.

Temsil harcamaları da müthiş... Bakanlıklar 63 milyon liralık pasta ve çiçek almışlar!

Ekonomi Bakanı Zeybekci 4 milyon 400 bin liralık temsil harcamasıyla en başta!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 yıl tek başına, son 2 yıldır da Başbakan'la birlikte toplam 9 milyar 863 milyon lira harcamış! Muazzam bir servet!

Sadece bu yılın ilk 5 ayında yapılan harcama miktarı 734 milyon lira!

Süper zengin Amerika' nın Başkanı Obama bile belki bu kadar harcamamıştır!

Bir vatandaş olarak merak etmemek mümkün mü?

Nereye gidiyor bu paralar?

Gerçi yasa gereği Cumhurbaşkanı bunu açıklamak zorunda değil ama anayasanın delik deşik edildiği ülkemizde bir defa da bu yasa delinse ne olur sanki?

Vatandaş, fakir ülkenin zengin Cumhurbaşkanı'nın harcamalarını öğrenmiş olur!

Rahmi Turan/ Sözcü

 

 

*

 

Devletin A.A'sı...

Anadolu Ajansı (AA), Atatürk'ün talimatıyla kurulmuş devletin resmi haber ajansı. Bütçesi büyük ölçüde devlet tarafından karşılanıyor. Türkiye'nin ve dünyanın hemen her tarafında büroları, muhabirleri var. İşte bu ajans, dört gün önce bir haber geçiyor. PKK'nın önde gelen isimlerinden Bahoz Erdal'ın Irak'ın kuzeyinde, Türkiye sınırına yakın bir yerde suikast sonucu öldürüldüğünü yer, zaman, hatta saat verecek şekilde ayrıntılı olarak bildiriyor. Ancak ajans, özellikle bu iktidar döneminde ciddi güven kaybına uğradığından geçtiği flaş haber aboneleri tarafından ihtiyatla karşılanıyor. Kimi aboneler haberi kesin bir dille "Bahoz Erdal öldürüldü" diye verirken kimileri kuşku cümleleriyle aktarıyor. Ajansın haberi üç gün sonra Cumhurbaşkanı'na soruluyor. Anlaşılan o da Anadolu Ajansı'na pek güvenemeyenlerden ki, soruyu;

- Bizim aldığımız bilgiler de bu yönde. Haberin teyidine yönelik çalışmalar halen devam ediyor, diye yanıtlıyor.

Aynı soru bu kez ajansın bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'a yöneltiliyor. Onun  verdiği yanıt:

"Bahoz Erdal'ın öldürüldüğüne dair bilgiler var. Ancak bu bilgiler teyit edilmiş değil."

Anlayacağınız, Erdoğan da Kurtulmuş da "haber yalan" diyecekler ama dilleri varmıyor.  Devletin TRT'si bir âlem, AA'sı başka âlem...

Melih Aşık/ Milliyet

 

 

*

 

Alın size Anayasal suç

Suriyelilere TOKİ evleri verilebilirmiş.

Saray son olarak böyle buyurdu.

Çünkü izbe yerlerde, zeminlerde, 15- 20 kişi birlikte yaşamaya çalışıyormuş Suriyeliler. Bu duruma çok üzülüyormuş. Kimse böyle yaşamamalıymış.

Evet, bu doğru, kimse bu koşullarda yaşamamalı.

Ancak bunu söylerken önce kendi vatandaşınıza bakacaksınız.

Kaç milyon kişi sözünü ettiğin koşullardan daha zor durumlarda yaşıyor?

Kaç milyon kişi derme çatma evlerde, izbe yerlerde, bir odada 10-15 kişi kalmak zorunda?

Haydi herkesi görmüyorsunuz, bilemiyorsunuz, gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına yansıyan "şehit yakınlarının" oturduğu evleri de mi görmüyorsunuz?

(...) ister halk seçsin ister atanmış olsun, kimsenin bu ülkenin ortak malını kendi kararıyla dağıtmaya hakkı olamaz.

"Suriyelilere TOKİ evlerinden vereceğiz" kararı "ben bu ülkenin milli varlığını canım kime istiyorsa ona dağıtırım" anlamına gelir.

Sarayın anayasal birçok suç işlediğini söylediğimiz zaman "uydurmayın, hangi anayasal suç?" diye çemkiriyor yandaşlar, alın size bir anayasal suç işte.

Can Ataklı /Korkusuz

 

 

*

 

O evleri şehit ailelerine  vermeyi neden düşünmediniz

"Yerli ve milli" lafı ağızlarından düşmez oldu ama...

Yerli ve milliler, şimdi Suriyelilerin yanında gariban kalıyorlar!..

Recep Bey uçak gazetecilerine Suriyelilerin TOKİ konutlarına yerleştirileceklerinden söz etmiş...

"Apartman bodrumlarına, kamplara mahkum mu edeceğiz?" diyor...

Gönül ister ki TOKİ konutları bir kenara, hepsine havuzlu birer villa verilsin...

Ama ne çare ki kendi vatandaşımız sürünüyor!..

Her şehidimizin evine gidildiğinde acı içinde görüyoruz...

Çoğu harabe...

Yolu yok, izi yok...

Pencereleri naylon kaplı...

*  *  *

Neden bugüne kadar şehit analarına, şehit eşlerine TOKİ'den birer daire verilmesi düşünülmedi de...

İş Suriyeli Araplara gelince neden "Apartmanların bodrumlarına mahkum kalmasınlar"a bağlandı?..

Yukarıda dediğimiz gibi gönlümüz gani...

Suriyelilere İstanbul, Ankara, Gaziantep'te daire, Bodrum, Marmaris'te birer yazlık da verilsin...

Peki kendi vatandaşımız avucunu mu yalasın?!.

*  *  *

Suriyelileri TOKİ konutlarına yerleştirmenin uluslararası fiyakası var...

Şehit anaları, dul eşleri için öyle mi, kim kime dumduma!..

48 saatte tam dokuz şehit verdik...

Dokuz genç adam...

Bu sizin için bir anlam ifade etmiyor mu?..

Onların cenaze törenlerine katıl, toprağa ver, hadi güle güle...

Mehmet Türker/ Sözcü

 

 

*

 

Penaltı atamayan muhalefet

Bu tespit eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in..

Şöyle demiş..

"7 Haziran seçimleri sonrasındaki tabloda muhalefet partilerine bir penaltı fırsatı çıktı. Herkes dikkatle 'bunlar topa vuracak mı?' diye beklerken, muhalefet topa vurmak yerine sırtını dönüp gitti. Kendi partim açısından bu iyi oldu ama demokrasi açısından düşündürücü."

(...)

Ben, Çiçek'in bu tespitine yüzde yüz katılıyorum..

***

Dikkatinizi çekerim; muhalefet penaltıyı atamadı demiyor.. Penaltıyı atmadı diyor..

Sırtını dönüp gitti diyor..

Seçmen iktidar partisini iktidardan indirdi..

Muhalefete iktidar yolunu açtı..

Ama muhalefet seçmenin mesajını anlamadı.. Muhalefet diyerek haksızlık etmeyelim, MHP anlamadı..

(...)

İktidar olmak istemiyorsa kendileri bilir deyip geçemeyiz..

Çiçek'in dediği gibi, demokrasi açısından düşündürücü..

Demokrasi adına ürkütücü..

Neden mi?

7 Haziran sonrası muhalefet öyle bir imaj yarattı ki; insanlar 1 Kasım'da beş ay önce iktidardan indirdikleri partiye oy verdiler..

Ülke hükümetsiz kalmasın diye!..

Eee..

Eeesi şu.. Bir ülkede iktidara talip olmayan muhalefet olursa, muhalefet ülkeyi yönetmek istemediği algısı yaratırsa, muhalefet hep muhalefette kalmak istediğini hissettirirse..

Demokrasinin kolu kanadı kırılır.

İşe yaramaz hale gelir..

***

Bu sebepledir ki; muhalefetin meselesi sadece muhalefetin meselesi değildir..

Ülkenin meselesidir..

Mehmet Tezkan/ Milliyet

 

 

*

 

"TOKİ'ye havale, Allah'a emanet"

... Geçtiğimiz birkaç gün içinde Konya'da iki kişinin öldüğü ve linç eyleminin kenarından dönüldüğü bir hadise yaşadık. Şanlıurfa'dan da yine benzeri bir haber geldi , ki geçen zaman içinde bu tür başka haberlere de şahitlik ettik.

İstanbul'da bir plajda 300 Suriyeli gencin "nümayişi" gibi hadiselerin "ırkçı yaklaşımlara" rahatça zemin oluşturmasını tedirginlikle izledik...

 Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusu şu ana kadar gösterildiğini düşünmediğim bir ciddiyetle, toplumsal fay hatlarını dikkate alarak yürütülmesi gereken bir hadise.

 "Ben yaptım oldu" kafasının toplumda açacağı yaralar derin ve tehlikeli olabilir; sonra "Aldanmışız/aldatılmışız yahu" diye geçiştirilecek bir iş değil yani.

"TOKİ'ye havale, Allah'a emanet" demekle çözülür mü? Takdir sizin...

 Herkese akıl, fikir dilerim...

Kanat Atkaya/ Hürriyet

 

 

*

 

Vahşi kapitalizm yolunda

...Toplumsal dengenin ağırlıklı olarak muhafazakârlığa ve aşırı uçlarına doğru kayması, şüphesiz demokrasi kavramının içeriğini de olumsuz yönde etkileyecektir. Kaçınılmaz sonuç... Koruma ve tutuculuk, güvenliğe öncelik verir. İktidarları sertleştirir. Ülke içlerinde "demokrasi" altında toplanabilecek bugüne kadarki tüm kazanımları, sistem/ rejimle veya bireyle ilgili olsun ikincil konuma iter... Nereye kadar? Bu krizin niteliğiyle doğru orantılı.

Batı'nın sermaye mal ve hizmetler genişlemesi tıkanır, kârlar artmaz, eşitsizlik büyürse, Batı güdümlü küresel sistem ağır darbe alacak demektir. O zaman ya kapitalizmin bugünkü yapısı, değişimi ciddi tartışma konusu olacak ya da sermayenin muhafazakârlığa yolculuğu, vahşette çıkış yolları arayacak.

Orhan Bursalı /Cumhuriyet

 

 

*

 

Fiili anti-laiklik(!)

Son yıllarda "laikliğin tanımı" oldukça esnetildi ama ne kadar esnetilirse esnetilsin sonunda: "Din ve devlet işlerinin ayrı tutulmasıdır"... "Kişinin din ve inancında özgür bırakılmasıdır"...

"Devletin tüm dinlere ve her dinden vatandaşlarına eşit mesafede olmasıdır" gibi en az 3 temel tanımdan vazgeçilemez.

Eğer vazgeçiliyorsa "hangi tanımın tercih edildiği" açıklanmalıdır.

(...)

Milli Eğitim Bakanlığı'nın çalıştayından çıkan; "Sünni Müslümanlık" eğitimini neredeyse anne karnındaki bebeklere verme, başarılı öğrencileri imam hatiplere yönlendirme, öğrencileri imamlara okul dışında takip ettirme gibi kararlar laik bir ülkede uygulanamaz. Uygulanması "Anayasa'yı değiştirmeden laiklik maddesini fiilen kaldırmak" olacaktır.

Güngör Mengi /Vatan

 

*

sw.jpg

Ercan Akyol Milliyet