Satılan "Hürriyet"in...

Haberi duyduğumda yüreğim yandı.

Ve avazım çıktığı kadar bağırmak istedim:

Diren Aydın Doğan!

***

Dönem dönem, "gerçek gündem"den kaçmak için manşetlerini "sabun köpüğü"yle yıkamalarını...

Dönem dönem, "sade suya tirit" başlıklarını...

Dönem dönem, iktidara yaranmak -yaranmak değilse bile gazabına uğramamak- adına deve dişi gibi gazetecileri, yazarları kurban vermelerini...

Dönem dönem, sergiledikleri "patron ve iş takipçisi gazetecileri" görüntüsünü...

Dönem dönem, sınırı/haddi aşıp Türk siyasetine operasyon çekme, ayar verme, dizayn etme cüreti göstermelerini...

Hayli eleştirmiş biri olarak, haklarını yiyemem. Hürriyet Gazetesi -son dönemden ilk aklıma gelenler- ; çok kritik eşiklerde;

Misal, "Deniz Feneri" soygununda "gazetecilik" yaptı.

Misal, "FETÖ kumpasları"na karşı "gazetecilik" yaptı.

Misal, Anayasayı kevgire çevirmek suretiyle girişilen "sivil darbe"lere karşı "gazetecilik" yaptı.

Ki zaten, iktidarın hedefi olmazdı -her şeye rağmen- yaptığı şey "gazetecilik" olmasaydı.

***

Birileri hiç vakit kaybetmeden Aydın Doğan'ı diri diri gömüp üzerine toprak atma yarışı başlattı.

Velev ki medyadaki bütün kötülüklerin babası; böyle olunca meşrulaşmış mı olacak yani elimizin, dilimizin biraz daha prangalanıyor olması?

Hem...

Vicdan yahu!

Gazeteci der, köşe yazarı der de, bugüne kadar "gazeteci olmayan" ticaret yapan, haliyle kâr-zarar dengesi gözetmek durumundaki kaç "patron" kendisine karşı alenen "meydan muharebesi" başlatan Erdoğan'ın -herhangi birinin değil Erdoğan'ın- karşısına çıkıp da "Eğer bizden biat medyası kültürü bekliyorsan bizim medya grubumuz biat etmez. Bizim kültürümüzde biat yok. Sen beni susturmaya çalışıyorsun. Bunun adı diktatörlük rejimidir" diyebildi?

Beğenin beğenmeyin Aydın Doğan bunu dedi; üstelik de 3 milyar 755 milyon liralık bir "boğma teli" varken boynunda söyledi...

***

Türk basınının en "kara gün"lerinden birinde bir kesimin nasıl, hangi motivasyonla "oh olsun" diyebildiğini, medyanın yüzde doksanını "yandaşlaştıracak" bir devrin neyine, nasıl sevinebildiğini bilmiyorum...

Ama...

Uzun vadedeki sonuçları, yaratacağı domino etkisi itibarıyla satılanın hepimizin "hürriyet"i olduğunu ve bu ülkede gazetecilik yapmanın, muhalif bir dil kullanmanın, eleştiride bulunmanın, soru sormanın, sorgulamanın yarın dünden çok daha zor olacağını biliyorum.

Hepimize geçmiş olsun!

***

SORU-YORUM

Geçmişte, Vatan ve Milliyet gazetelerinin Doğan Grubu'nda olmasını "rekabete aykırı" bularak, Aydın Doğan'ı satışa zorlayan Rekabet Kurulu, bu satışla Hürriyet, Milliyet, Vatan ve Posta'nın Demirören Grubu'nda toplanacak olmasına bir şey demeyecek mi?

***

"Ben seni yemeye karar verdim..."

Yıl 2007:

"İktidar aleyhindeki yazılarını yumuşatması" istenen Emin Çölaşan 22 yıl emek verdiği Hürriyet'ten kovuldu.

Yıl 2009:

Bekir Coşkun, Ankara'dan gelen bir telefonla sembolü haline geldiği Hürriyet'le yollarını ayırmak zorunda kaldı.

Yıl 2010:

Necati Doğru "yazarlık çizgisinin önünde tamponlar oluşturan müdahaleler"e dayanamadı ve Vatan'dan istifa etti.

Mine Kırıkkanat "günün şartlarının hassas dengeleri"ne uymayan yazıları yüzünden Vatan'dan kovuldu.

Yıl 2011:

AKP'ye dönük eleştirilerinin dozu giderek sertleşen Cüneyt Ülsever'in Hürriyet'teki köşesi -kendisine bildirilmeksiniz- kapatıldı.

Yazıları haftada bir güne düşürülen Tufan Türenç, sessiz sedasız geri çekildi.

Ferai Tınç, "hevesim kaçtı" dedi ve sadece Hürriyet'e de değil gazetecilik mesleğine de veda etti.

Uğur Dündar gibi bir televizyoncuya, "bütün koltuklar dolu" gerekçesiyle Doğan Grubu bünyesinde yer bulunamadı!

Yıl 2012:

Özdemir İnce, Hadi Uluengin ve gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Rahmi Turan gönderildi...

Yıl 2014:

Hürriyet'in ve ülkenin en çok okunan yazarlarından Yılmaz Özdil, "Başbakan kim olsun" yazısı sansürlenince gazeteye veda etti.

Karşılığı mı?

Birkaç resepsiyon, iftar daveti vs..

Hande Fırat ve 15 Temmuz'un başrol oyuncusu olan telefonu bile yetmedi Doğan'ı kurtarmaya.

Çünkü...

Bir zamanlar Ertuğrul Özkök yazmıştı aslında "çünkü"sünü..

Kurt, akarsuyun alt tarafında su içen kuzuya, "Suyumu kirletme" deyince, kuzu, "Ben akan suyun alt tarafındayım, senin suyunu nasıl kirletirim" diye soruyordu ya...

Kurt ne cevap veriyordu?

"Ben seni yemeye karar verdim. Gerisi bahane..."

"Sarı öküz" değildi mesele; feda etmeselerdi keşke...

***

GÜNÜN SÖZÜ

"Kanal D de satıldığına göre Vatanım Sensin'de artık Yunan galip gelecektir!"

Twitter'dan...

***

Geçmişini silemezsin

Satış haberini alır almaz, işi gücü bırakıp, apar topar Demirören Grubu aleyhinde attıkları tivitleri silmeye başlayan kimi Doğan Medya çalışanlarına 'makinakafa(!)' tonunda küçük bir hatırlatma:

Geçmişini silemezsin!

"Kullanışlı" olabildiğiniz müddetçe gerek de yok zaten!

Yeni patronunuz hakkında eskiden ne yazıp ne söylediğiniz değil patronunuzun patronu hakkında bundan sonra ne yazıp ne söyleyeceğiniz belirleyecek nihayetinde akıbetinizi!

Yazarın Diğer Yazıları