Savaş suçluları

Sahte  “Kıbrıs Hükümetinin”  sözcüsü Stefanos Stefanu Londra’da yaptığı bir konuşmada Kıbrıs’a Türk göçmen yerleştirmek savaş suçudur demiş. Stefanu ayrıca  “Ankara’ya baskı yapılması şart - Kıbrıs’a karşı yükümlülükleri konusunda hiçbir şey yapmadı (yani eli kanlı, savaş suçlusu Rum idaresini meşru Kıbrıs hükümeti olarak tanıyıp limanlarını açmadı); Kıbrıs’ın uluslararası örgütlere katılımını veto ediyor; Türkiye güç kullanarak adayı coğrafi ve demografik açıdan ikiye böldü, böylece iki devlet argümanının ön şartlarını yarattı”  dedikten sonra “Müzakere eder görünüp olumsuzluktan Türk tarafını suçlamak” taktiklerinin devam etmekte olduğunu şu sözlerle açıklamış oldu: “Müzakerelerde tatmin edici bir durum yoktur; görüntü de cesaret verici değildir; buna rağmen Rum tarafı iyi niyetli çabalarını sürdürmekte ve çözüm için bütün olanakları tüketmekte kararlıdır; sonunda nihai hedef olan çözüm başarılamazsa uluslararası camia bunun sorumluluğunu sahibine, Türkiye’ye yüklemelidir”. Hristofyas da geçenlerde “Görüşmelerde başarı sağlanmazsa suçlu Türkiye olacaktır”  demişti.
İngiltere’nin davranışlarını cesaret verici bulduğunu da söyleyen Stefanu’ya söylenecek çok sözümüz vardır. En başta Türkiye’yi savaş suçu ile suçlayacak kadar yüzü kızarmaz bir kişi olduğunu kayda geçirmekte yarar vardır çünkü söyledikleri tümüyle saçmalamaktan ibarettir.

Stefanu’ya sesleniyorum:

“Kıbrıs meselesi”  denilen konu Rumların kan akıtarak, Türkleri toplu mezarlara sokarak başlattıkları, Enosisi hedefleyen bir sorundur. Bunun halli, bu basit gerçeğin kabulüne bağlıdır. Türkiye’yi işgalci olarak suçlamanın, adayı Türkiye demografik açıdan ikiye böldü diye zırvalamanın da meselenin halline hiçbir katkısı olamaz. Kıbrıs’ı demografik açıdan 32 parçaya ayıranlar Makarios ile Yorgacis’in başkanlığında Türk avlayan sözde kahramanlarınızdı. Akritas Planını okuyunuz ve “meşru hükümet” gibi davranmaktan vazgeçerek insafa geliniz. Adanın ikiye bölünmesi bu 32 parçaya hapsedilmiş olan Türklerin 1975’de yapılan nüfus mübadelesi ile Kuzeye geçmeleri ile mümkün olmuştur. İki devlet esasından bahsedilmesine de kızıyorsunuz. Ortaklık devletini kan akıtarak yerle bir ederken, yok edemediğiniz fakat ortaklıktan dışladığınız Türk ortağınızın kendi devletini kurma hakkını kullanacağını hiç mi düşünmemiştiniz? Kıbrıs’ın tümüne ve özellikle Türk halkına hükmetmek hakkınız olmadığını ne zaman hatırlayacaksınız? Türkiye’nin, siz geçmişi savaş suçları ile bezenmiş idareyi  “meşru hükümet” olarak tanımasını ve limanlarını bu sahte, gaspçı idarenin bayrağına açmasını istiyorsunuz. Sizde zerre kadar utanma hissi kalmadı mı? Türkiye’yi AB ile kokutmaya çalışıyor ve veto tehdidi ile oynaşıyorsunuz. Türkiye’yi zorlayarak varılacak bir anlaşmanın kalıcılığı kaç yıl olur, hiç düşündünüz mü? 1960 Antlaşması gibi Garantilenmiş bir anlaşmayı yıkıp, bu anlaşmaların yasakladığı Enosis limanına sığınmak için yaptıklarınız ortadayken, Kıbrıs Türklerinin Garantilerden yoksun bir kâğıt anlaşmasını kabul etmesini nasıl beklersiniz? Siz Makarios’un istediğini istemektesiniz. Kıbrıs’ı bir Yunan adası yapmak veyahut da ikinci Yunan Cumhuriyeti haline getirmek istiyorsunuz.

Biz de eskisinden güçlüyüz
Başpiskopos’unuz Hrisostomos nihayet baklayı ağzından çıkarmıştır: “Enosis istediğimizi açıklayalım” diyor. Bu malûmun ilâmı olacaktır. Siz 1955-58’lere dönmek istiyorsunuz. O halde Türk tarafının da o yıllara dönerek  “Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır” tezine dönmesini kabul etmeniz gerekecektir. Başpiskopos’unuz Hrisostomos “Şimdi Enosisi isteyebilecek güçte olduğunuzu” söylüyor. Akıllı adamsınız. Bizim de KKTC’nin zemininde, Kıbrıs’a sahip çıkma yönünde eskisinden çok daha güçlü durumda olduğumuzu her halde görebilmektesiniz. Unutmayınız! Enosis’in karşıtı  “adanın eski sahibine iadesidir”. Taksim, iki NATO ülkesi Kıbrıs için savaşmasın diye düşünülen milli bir tavizin ifadesiydi. Siz şimdi Enosis derseniz, biz de “Kabulümüzdür, ancak Türkiye’ye Enosis” deriz ve sizin Yunan yapmak için başlattığınız bu 45 yıllık mesele kökünden halledilmiş olur. 1960 Antlaşmaları’nın temelinde Lozan Antlaşması ile oluşan Türk-Yunan dengesi yatmaktadır. Bunu Yunanistan’ın lehine bozmak oyununun sonucu, Türkiye’nin eski mülkü Kıbrıs adasına sahip çıkmasıdır. Uzlaşma istiyorsanız, Çek-Slovak modelini benimseyiniz ve Türkiye’nin bir an önce AB üyeliğini tamamlaması için yardımcı olunuz çünkü 1960 Antlaşmalarına göre Kıbrıs Türkiye’nin üye olmadığı bir kuruluşa üye olamaz. Sizin Kıbrıs adına üyeliğiniz geçersizdir. Bilmenizde yarar vardır.        

Yazarın Diğer Yazıları