Savaşmıyoruz, seçim yapıyoruz

24 Haziran seçimlerini FETÖ'den hareketle 15 Temmuz'a bağlayıp oradan lâfı Türkiye'nin beka meselesine getirmek ahlaki değildir. Aynı zamanda bununla da yetinmeyip, Türkiye'nin var olma meselesini siyasal rejim değişikliğine mecbur bırakmak da gerçekçi değildir.

Partili Cumhurbaşkanlığı ister kurulsun ve sürsün, isterse yeni bir anayasa değişikliği ile ortadan kaldırılsın Türkiye ebediyen var olacaktır.

Neye dayanarak söylüyorum?

Birincisi siyaset bilimine..

İkincisi de tarihsel gerçekliğe..

Türkiye Cumhuriyetini kuran, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan kuvvetin arkasındaki güç, parlamento ve onun içinden çıkan yürütme yani hükümetti..

Tarihte meşruiyetini parlamentodan alarak kurulmuş başka bir devlet var mı?

Yok!

Dünya tarihinde hem Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş ve hem de gücünü Meclis'ten alarak varlığını ortaya çıkarmış bir tane devlet var o da Türkiye Cumhuriyetidir.

Bu sebeple tarihsel pratik, kimi gerekçe gösterirseniz gösterin parlamenter sisteme ve onun içinden çıkan hükümetle kazanılan ikinci bir kurtuluş savaşı daha gösteremez. Bu sebeple "Partili Cumhurbaşkanlığı millî bekamız için yegâne çözümdür" demek, boş bir iddiadır.

24 Haziran yaklaşırken halen daha meseleyi beka meselesi üzerinden tartışmak yerine asıl sorunlara dokunmak gerekmez mi?

İşte bakın...

İçinde bulunduğumuz süreç, adil seçimlerin ve şartların olmadığı bir seçim süreci.. Geçmişte nasıl ki "gizli oy açık tasnif" yapılarak seçim kazanılmak istendiyse bugün de başka yöntemlerle aynı yol izleniyor.

Halihazırda devlet aygıtları kullanılarak toplum üzerinde ideolojik bir güç tahakkümü var. İktidar gücü, kamusal alanı kendine ait görmenin ötesinde kendince makbul vatandaşlığın dışına çıkan her türlü özgür söylemden hoşlanmıyor. Buradan ortaya çıkan yasakçı bir zihniyetin gözle görülebilen açık bir tahakkümü söz konusu.

Bunun yansımalarından en önemlisi zihinsel kuşatmadır. Bu kuşatma, medya gücü kullanılarak yapılıyor. Medyada ortaya çıkan tekelleşme ve beraberinde getirdiği zihinsel abluka, seçimlerin iktidar lehine sonuçlanması için çalışıyor.

Türk basın tarihinde padişahlık dönemlerinin dışında bir tek darbe dönemlerinde medya bu kadar yanlı olmuştu. Kamu yayıncılığı görevi sebebiyle özerkleştirilen TRT bile, yasal görevlerini yok sayarak, kamu yayıncılığı yerine, iktidar yayıncılığı yapmaya devam etmektedir.

Ulusal ve uluslararası basın ahlak ilkeleri yerlerde sürünüyor. Kamusal alanın siyasal çıkarı bir tarafa itilmiş, iktidar alanının önü alabildiğine açılmışken, Cumhur ittifakçıları demokrasi vaadini kime yapıyor?

Bir diğer önemli husus da devlet ekonomisinin ve imkânlarının tıpkı medya gibi iktidar lehine kullanılmasıdır.

Bu da ahlaki değildir.

Her iki durumda da siyasal yarış, eşit başlasa bile eşit koşullarda sürdürülmüyor. Bu sebepledir ki Türkiye'de demokrasi, birinci sınıf değil, ikinci sınıftır.

Batı standartlarının dışındadır.

Halen daha 15 Temmuz'u gerekçe göstererek, "dış güçlere" sığınarak, "ülkemize saldırı var" bahanesi uydurarak, seçim kazanmak istemiyorlar mı gel de şaşma.

Buna rağmen seçimi kazanacaklarından emin değillerse elbette 16 yıl boyunca "kendimiz ettik kendimiz bulduk" demeleri kaçınılmazdır.

Unutmayın savaşmıyoruz, seçim yapıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları