Sayın Cumhurbaşkanım hani 'gün Türkiye olma günü'ydü

Sayın Cumhurbaşkanım hani 'gün Türkiye olma günü'ydü
IŞİD denen vahşi sürüsü 16 evladımızı kalleşçe öldürmüş, ayrıca görüntülere göre 2'sini vahşice katletmiş, biz burada Rus Büyükelçi'yi öldüren FETÖ'cü mü Nusra'cı mı kavgasındayız.

Bitmedi...

Orada 16 yiğidimiz Suriye toprağında, karda kışta can veriyor, bayrağımız ayaklar altında...

Burada Rizeli belediye başkanı, bu kaostan, bu fırsattan, bu acıdan istifade, yangından mal kaçırır gibi Atatürk heykeli kaçırıyor.

* * *

Neymiş, yerine 15 Temmuz heykeli dikecekmiş...

Yahu arkadaş, hiç düşünmedin mi heykelini kaldırdığın o insan kim...

* *  *

Hiç mi vefa duygusu, tarih şuuru yoktur sende...

Bilmez misin ki...

Bugün başkanı olduğun şehirde, hâlâ 5 vakit ezan okunuyorsa, oturduğun binanın tepesinde hâlâ Türk bayrağı dalgalanıyorsa, oturduğun koltukta, O'nun kurduğu Cumhuriyet sayesinde oturuyorsan...

Bu, O'nun ve arkadaşlarının yaptığı Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı sayesindedir...

* * *

İnsan bu kadar mı vefasız olur yahu... Minnet damarları bu kadar mı kurur...

Sayın Cumhurbaşkanım...

"Gün milli seferberlik günüdür" demiştiniz...

Biz de aynı duygularla o seferberliğine nefer yazıldık.

* * *

Ama milli mücadeleyi bu ıstırap fırsatçısı kafalarla mı yapacağız?

* * *

Suriye'deki yiğidimizi unutarak, Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarının heykellerini, onunla birlikte Kurtuluş Savaşı şehitlerimizin aziz hatıralarını da hoyratça damperli kamyonlara fırlatıp, ölen polisimizi, askerimizi bir kenara bırakıp, bundan siyasi rant çıkarma peşinde koşarak mı...

* * *

Siz, "Gün Türkiye olma günüdür" dediğiniz gün, bu adamlar Türkiye'yi Türkiye yapan en büyük değerlerimize bu muameleyi yapıyor, milletin seferberlik bayrağını çekeceği, gönül direklerini kırıyor...

* * *

Lütfen siz el koyun buna...

Ertuğrul Özkök Hürriyet

 

 

***

 

Orada öyle burada böyle

 

Donald Trump, bir ay sonra ABD Başkanı olarak görevi devralacak.

Bu arada da boş durmuyor tabii. Birlikte çalışacağı ekibi belirlemeye çalışıyor.

Geçen gün bizdeki Dışişleri Bakanı'na karşılık gelen Devlet Sekreteri olarak ExxonMobil Başkanı ve CEO'su Rex Tillerson'u "aday göstereceğini" açıkladı.

Dikkatinizi "aday göstereceği" kelimelerine çekmek isterim.

Bizim yeni Anayasa değişikliğindeki cumhurbaşkanı gibi "tayin etmeyecek", "aday gösterecek".

Çünkü başkan her ne kadar seçimle geliyor da olsa, Senato da seçimle gelen yasama organı olarak başkanın yapacağı atama işlemlerini onaylar. ABD Anayasası'ndaki deyimle "tavsiye eder ve rıza verir".

Sadece bakanlar değil, federal yargıçlar, askeri komutanlar, büyükelçiler için de aynı süreç gerekir.

Trump, başkan olarak göreve başladığında, birlikte çalışacağı kabine üyelerini Senato'ya bildirecek.

Senato, bu adayları karşısına alıp sıkı bir sorgulamadan geçirecek, söz konusu görev için yeterli olup olmadıklarını anlamaya çalışacak.

Rex Tillerson'un bir diplomatik geçmişi olmadığı için sorgulamasının zor geçmesi bekleniyor. Trump'ın partisi Cumhuriyetçi Parti senatörlerinden bazılarının da Tillerson'dan, Putin ile ilişkileri nedeniyle "kuşku duydukları" biliniyor.

Peki AKP ile MHP'nin önerdikleri ve adına 'Cumhurbaşkanlığı Sistemi' dedikleri sistemde nasıl olacak?

Çok basit. Cumhurbaşkanı "Şunu bakan yaptım" diyecek, olup bitecek.

Meclis'in söz söyleme hakkı olmadığı gibi, bir daha bakanların yüzünü bile görmeyecek, yaptıklarını onaylamasa bile sesini çıkaramayacak.

Meclis'in bakanların faaliyetlerini denetlemesi bir tek bütçe görüşmelerinde dolaylı olarak mümkün olacak ama o noktada da Meclis, bütçeyi onaylamasa bile cumhurbaşkanı ve bakanlar eski bütçelerini yıllık değerleme oranında arttırıp, bildiklerini okumaya devam edecekler.

Peki nerede milli iradenin temsil edildiği Gazi Meclis?

AKP ve MHP milletvekilleri, ne yapmak üzere olduklarını gerçekten biliyorlar mı?

Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet

 

***

 

 

Atatürk yine gelecek

AKP'li Rize Belediyesi'nin kentin Cumhuriyet Meydanı'ndaki Atatürk heykelini söküp kaldırması tepkiyle karşılandı. Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Ömer Toprak bu davranışla "Rize'nin hafızasından Atatürk'ü silmeye çalıştıklarını" söylemiş.

Haklı!

Üstelik olay yalnız Rize ve heykel ile sınırlı değil.

Türkiye'nin dört bir yanında Atatürk ve Cumhuriyet ile ilgili ne varsa, unutturulmaya, belleklerden silinmeye, kötülenmeye, içi boşaltılarak yozlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Bu konuda uygulanan yöntem ile ilgili olarak, Emre Kongar'ın dünkü enfes yazısını okumanızı salık veririm.

Rize'deki heykelin önemi sembolik, yoksa kötülenen, yozlaştırılan, ayaklar altına alınan Cumhuriyetin temel kazanımlarının yanında aslında heykel hiç kalır.

AKP'nin laik Cumhuriyeti ve kurucusunu hedef alan saldırıları her alanda devam edecek. Özel sıçrama tahtası Milli Eğitim olan bu saldırıların belirli bir süre kimi amaçlanan sonuçları vermesi de mümkündür.

Ama kimsenin kuşkusu olmasın ki eninde sonunda Atatürk yine gelecektir.

 

***

 

Atatürk, bu toplumun, insanlık ailesinin eşit ve onurlu bir üyesi olarak, çağdaş, insanca bir düzeni, laik bir Cumhuriyet düzeni içinde yaşama yolundaki azminin ve teslim olmayışının simgesidir.

Bu toplum Osmanlı döneminde, Mithat Paşa'larda, Ahmet Rıza'larda Tevfik Fikret'lerde habercilerini bulabileceğiniz laik, çağdaş, özgür yaşam yolundaki azminin ve teslim olmazlığının simgesini Mustafa Kemal'in kişiliğinde ortaya serdi.

Mustafa Kemal nasıl ortaya çıktı?

Toplumların, sıçrama yapma azminin simgesi ve öncüsü olan önderlerin nasıl ortaya çıktığını, "Nasıl Castro olunur" sorusunu soran Fransız belgesel sinemacısı Chris Marker'e 1961 yılında Fidel Castro şöyle anlatıyordu:

- Fransa'da her yıl yüzlerce Danton ve Robespierre doğduğu gibi, Küba'da da yüzlerce Fidel Castro doğar. Ama tarihin, bunlara gereksinim duyduğu anlarda doğanlar Robespierre, Danton ve Castro olurlar.

Toplumlar yaşam olanaklarını tümden yitirmedikleri sürece, varlıklarını sürdürmek için ihtiyaç duydukları simge önderleri, ihtiyacın doruğa vardığı anda, kendi içlerinde yaratırlar ve onlarla birlikte sıçrama yaparlar. Bu Fransa'da Danton olur, Küba'da Castro, Türkiye'de Mustafa Kemal Atatürk.

Bunların her birinin yapıları, içinden çıktıkları topluma ve duyulan ihtiyaca uygun olarak şekillenir.

Kimi, oluşumun elverişli koşullarının olgunlaşmasından önce, erken gelir; objektif şartlar oluşmadığından Spartacus gibi heba olur gider. Ama giderken de köleliğin bir gün mutlaka sona ereceğinin haberini verir, o sırada koşullar bu müjdenin yeterince algılanmasını önlese bile...

 

***

 

Toplumumuz, Osmanlı döneminde, yaşam azmini tümden yitirmediği için, karanlığın en fazla koyulaştığı, güçlüklerin zirve yaptığı, birçok kişinin her türlü umudunu yitirdiği dönemde yaşama azminin simgesini ve önderini Mustafa Kemal olarak ortaya çıkardı.

Mustafa Kemal bir Osmanlı subayıydı. Toplum ile birlikte, önce Anadolu'nun dört bir yanında çoban ateşi gibi yanan kongreleri örgütleyerek, bağımsızlık, özgürlük savaşını zafere ulaştırdı, sonra da Cumhuriyet ve devrimlerinin önderi olarak, Atatürk oldu.

Osmanlı döneminde herkes bitti derken, bu toplum son sözünü söylememişti. Son sözünü Mustafa Kemal Atatürk ile söyledi ve o da Cumhuriyet oldu.

Bugün çok güç koşullar altında çeşitli tehlikelerle burun buruna olan Türkiye Cumhuriyeti de son sözünü henüz söylemiş değildir.

O da son sözünü söylediğinde, yeni Atatürk yine gelecektir. Bundan kuşkunuz olmaya!

O günü boşuna, dayısının tarlasında karga kovalayan bir Mustafa arayarak geçirmeyin!

Çünkü gelecek olan toplumun yeni ihtiyaçlarının ve zorunluluklarının doğuracağı yeni bir simge, yeni bir oluşum olacaktır.

Ali Sirmen Cumhuriyet

 

 

***

 

 Ne fark var

Eskiden!

Yani laik kesimin, "kılıçlarından kan damladığı" günlerde!

"Profesyonel örgütler" bir cinayet işler ama fatura hemen sokaktaki Müslümanlara kesilirdi!

Gazeteler, televizyonlar günlerce sokaktaki Müslüman'a verip veriştirirdi!

Şimdi de benzer olaylar yaşanıyor!

Bütün okların FETÖ'cüleri işaret ettiği bir suikast olayı yaşanıyor!

Kimi aklı evveller daha "leb demeden leblebiyi" anlayan ferasetleri(!) ile olayın faturasını başkalarına kesmeye başlıyor!

Hemen İslami bir grubun adı manşetlere çıkarılıp FETÖ'cüler aklanmaya çalışılıyor! Hem de, "Biz dememiş miydik" edası ile hedef şaşırtılmaya çabalanıyor!

Evet, suikastı düzenleyen kişinin öğrenimi, yakın çevresi, kendisini okurken finanse edenler ve sürekli bylock kullananlar ile görüştüğü belirlenmişken yani bütün oklar aynı noktayı işaret ederken kimi işgüzarlar dikkatleri başka noktalara çekmeye çalışıyorlar!

Nafile çabalar bunlar!

Belli ki geçmişte, "Kılıçlarından kan damlayan" laikler gibi yapmaya çalışıyorlar! Oysa şöyle bir düşünebilseler!

"Böyle davranan laikler ne kadar başarılı oldular ki biz ne kadar başarılı olabiliriz" diyebilseler!

Ama bunu bir türlü beceremiyorlar!

Ve söyledikleri yalanlar hemen ortaya çıkıyor!

Olayın failinin kendilerinden başkası olmadığı görülüyor!

Devir değişiyor, zaman akıp gidiyor ama anlayış değişmiyor!

Dün laik kesimin denediği metotları bu defa FETÖ'cü kesim aynen deniyor!

Ve hedef hep sokaktaki Müslüman oluyor! Sanılıyor ki fatura onlara kesilince kendi suçları ört bas olup gidecek!

Ancak ne var ki gitmiyor işte! O sokaktaki Müslüman'ın ahı yakalarına öyle bir yapışıyor ki!        

O ahı alanlar iflah olmuyor!

İki yakaları bir araya gelmiyor!

Bugün türlü çeşitli eylemlere imza atıp sonra da bunun faturasını başkalarının üzerine yıkmak isteyenler bu gerçeği bir türlü idrak edemiyorlar!

Yani müthiş bir kısır döngü tekrar edip duruyor!

Zeki Ceyhan Milli Gazete