Sebep darbe değil "Büyük Kürdistan" projesi

Sebep darbe değil "Büyük Kürdistan" projesi
…Bu saldırıların artmasının darbe girişimiyle değil başka 2 nedenle bağlantısı var ve bunları öz eleştiriyle ortaya koymadığımız takdirde bundan sonrası için de ciddi güvenlik sorunları yaşarız.

Birincisi; Çok uzun bir süre, "Açık kapı politikası" dediğimiz; "sınırımıza gelen herkese kolayca giriş imkanı tanıma" politikası çok büyük hata oldu.

Daha en başta "Kobani'de PYD ile IŞİD savaşıyor, Kobani'deki Kürtler bizdekilerle akraba" diyerek açtığımız sınırlardan Suriyeli Kürtlerle birlikte IŞİD militanlarının rahatça girdiği o günlerde medyada görüntüleriyle verilmişti. (Sonra bizim desteğimizle "IŞİD'den alındı" denilen Kobani Kürdistan kantonu yapıldı.)

***

Terör örgütlerinin elemanları Ankara, İstanbul dahil birçok ilimizde hücreler kurarken onları tek tek yakalayıp sınır dışı etmek ve sınırlarımızı kapatmak yerine yakalananlar serbest bırakıldı.

Kontrolsüz IŞİD militanları evler kiralayıp oralarda bomba imal ederek birçok saldırıda vatandaşlarımıza katliam yaptı.

PKK'nın devamlı PYD takviyesiyle artan teröristleri yanında IŞİD de hala faaliyetlerini rahatça sürdürüyor. 

Bu şartlar altında (ve şimdi Suriye'de IŞİD ve PYD-PKK ile çatışma yaşanırken) ülkeye yayılmış birçok örgütün militanları nasıl temizlenebilir tek konumuz bu olmalıdır.

***

Düşünecek olursak AB ülkeleri ve ABD zaten Suriye'nin kuzeyinde gerçekleştirilmek istenen planı biliyorlar. 

"Suriye ile sınır komşusu olmadıkları için" bizim kadar büyük tehlike altında da değiller.

Irak'ta "Kürdistan'a şimdi her zamankinden daha yakınız diyen Barzani"nin televizyonu onların illerini (Hatay, Mersin, Ağrı, Van, Sivas, Erzurum dahil) Kürdistan olarak göstermiyor.

Buna rağmen sınırlarını mültecilere kapatıp en üst düzeyde güvenlik alarmı verdiler.

 İstemedikleri mültecileri hala "geri dönüş anlaşması" diye Türkiye'ye yutturmak peşindeler. Onun için terör onları Türkiye kadar vurmuyor.

***

Cizre de Çevik Kuvvet Amirliği'ne yapılan  canlı bomba saldırısında 11 polis şehit oldu, 75'i polis 78 yaralı var. Adeta savaş zayiatı gibi can kaybı yaşanıyor.

Türkiye'de terörün artmasının 2'inci nedeni;  Suriye Kürdistanı'na da "her zamankinden yakın" olduklarını…

"Buna paralel olarak Türkiye'deki planı ilerletmeyi ve terörü 'Suriye'deki savaş havasına' sokmayı" düşünmeleridir.

Cerablus, Menbiç gibi sınırımızdaki koridoru tamamlayacak "kalan son noktalar"dan çekiliyor görünseler  bile bir süre sonra tamamlamak üzere ABD desteğiyle tekrar yola koyulabilirler.

Kısacası; Türkiye şimdi Güneydoğu yanında bir de "Suriye ve ona bağlantılı riskleri" gözetmek zorundadır, azami dikkat gerekiyor.

Güngör Mengi Vatan

******

Arka plandaki alçaklar

------

Dün Cizre'de bomba yüklü kamyonla yapılan ve çok sayıda polisin şehit olmasına yol açan intihar saldırısı lânetlenecek tipik bir terör olayıdır!

Önceki gün Artvin'de Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı ise sıradan bir terör olayı değil hain bir "suikast" girişimidir!

Başbakan Binali Yıldırım "Saldırı, ülkemizin demokratik istikrarına ve toplumun huzuruna yapılmış alçak bir terörist saldırıdır" derken teröristleri suikasta azmettiren "geri plandaki alçaklardan" da bahsetti.

Kimdir bu geri plandaki alçaklar?

15 Temmuz darbe girişiminde hezimete uğradıktan sonra PKK'ya sarılan FETÖ'cüler!

Bunlardan her türlü melanet beklenebilir. Bunlar tamam da… Devlet, ana muhalefet liderini neden Cumhurbaşkanı ve Başbakan gibi sıkı korumuyor?

Bu olayda ihmal var! Kılıçdaroğlu'nun Artvin gezisindeki yol güzergâhının yeterince kontrol altına alınmadığı anlaşılıyor!

Kılıçdaroğlu "Allah'ın verdiği bir can var, o da bu memleket, millet için feda olsun" diyor, güzel söylüyor ama bu bir çözüm değil ki… Yaşamak varken ölmek niye?

Devletin bu koruma zaafı mutlaka giderilmelidir!

Rahmi Turan Sözcü

*****

Şimdi ne yapmalı?

------

PKK'nın tırmanan terörü karşısında gerekli hamleleri Onur Öymen anımsatıyor:

"Artık amacımızın terör saldırılarının kaynağını oluşturan Irak'ın kuzeyindeki PKK varlığını tümüyle tasfiye etmek olduğunu ortaya koymalı, Irak Hükümeti ve Barzani üzerinde etkili girişimlerde bulunmalı ve büyük devletleri de aynı doğrultuda hareket etmeye yönlendirici kararlı bir diplomasi uygulamalıyız. Bu girişimler sonuç vermezse Kuzey Irak'a yönelik olarak güç kullanmaktan çekinmeyeceğimiz ortaya konulmalıdır. Diğer ülkelerin yaptığı gibi terörün yurt dışındaki kaynaklarını bertaraf etmeyi öncelikle hedefimiz olduğunu göstermeliyiz.

Artık 'Teröre yenilmeyeceğiz' yolundaki söylemlerin yerine 'terörü yeneceğiz' söylemlerini kullanmalıyız.

Türkiye'nin, ülkemize yönelik büyük bir suikasta kalkışan bir terör örgütüyle masaya oturmayacağını, ülkemizin anayasasını ve gelecekteki siyasi yapısını terör örgütüyle hiçbir zaman görüşme konusu yapmayacağını, Türkiye'yi buna zorlamak isteyen yabancıların telkinlerini peşinen reddedeceğimizi vurgulamalıyız.

Oslo'da, Habur'da ve İmralı'da yapılan hataların bir daha tekrarlanmayacağını açıkça ilan etmeliyiz.

Özetle, Sevr'den bu yana Türkiye'ye dayatılmak istenen çözümleri şimdi terör baskısıyla gerçekleştirmek isteyenlere bu fırsatı vermeyeceğimizi ortaya koymalı."

Melih Aşık Milliyet

******

İktidar "Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı, bize karşı yapılmıştır" diyor.

AKP bu iktidarın hiç sorumlusu değil, hep mağduru...

Akif Kökçe Milliyet (Açık Pencere)

******

Etnik tuzağa düşmeyelim

------

Fırat Kalkanı operasyonunun başladığı haberinin yayıldığı 25 Ağustos Perşembe günü öğleden sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Artvin'in Şavşat ilçesinde PKK'nin uzun namlulu roketatarlı saldırısına uğradığı haberi geldi.

PKK'nin Artvin saldırısı ile uzantısı PYD/YPG'ye karşı yürütülen Fırat Kalkanı operasyonu arasındaki ilişkiyi görmemek mümkün değildir.

Fırat Kalkanı operasyonundan sonra artık PKK bütün Türkiye'yi bir iç savaşın pençesine düşürmek için elinden geleni yapacaktır, zaten yapmaktadır da.

Artvin saldırısı, örgütün terör eylemlerini, saldırılarını, sabotajlarını ülkenin her yanına eriştirebileceği mesajını da vermektedir.

Örgütün amacı geniş çaplı bir Kürt-Türk çatışması yaratmaktır.

İşte, üzerinde dikkatle durulması gereken nokta da bu tuzağa düşmemektir. Evet PKK Türkiye'nin düşmanıdır. Onun uzantısı PYD/ YPG'nin de öyle olduğunu zaman daha da belirgin şekilde gösterecektir.

Ama Türkiye'nin düşmanı olan bu terör örgütleridir.

Kürtler ise Türkiye'nin düşmanı değillerdir.

(…)

Ancak korkarım ki, ülkenin dört bir yanında üç terör odağı ile aynı anda savaşmak konumunda olan Türkiye'de egemen olacak şiddet atmosferi bu gerçeğin görülmesini veya anlatılmasını zorlaştıracaktır.

IŞİD gibi PKK de düşmanımızdır. Ama Kürtler düşmanımız değildir.

(…)

Terör ile mücadeleyi, ara vermeden, tavsatmadan sürdürürken terörün Kürt -Türk düşmanlığı tuzağına düşmemek için dikkatli olmak zorundayız.

Ali Sirmen Cumhuriyet

***

Ne "gerdanlık"mış

------

Ana muhalefet partisi lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Artvin'de konvoyuna düzenlenen terör saldırısından saniyelerle kurtuldu.

Sayın Kılıçdaroğlu'na büyük geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

CHP liderinin, saldırının ardından sergilediği serinkanlı duruş, önceden belirlenmiş programı bozmayışı, saldırı nedeniyle çıkan çatışmada er Fatih Çaybaşı'nın yaşamını kaybetmesinden duyduğu üzüntüdeki içtenlik sadece partisine oy veren kitleye değil, memleketin haline dertlenen kamuoyuna doğrudan dokunmuştur.

Kılıçdaroğlu'na yönelik roketli saldırının "başarılı" (!) olması halinde, bugün nasıl bir ortamda olacağımız sorusu, insanı ürpertiyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı hedefe koyan 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından, "iç savaş provası"nın süreceği, liderlere ve tanınmış kişilere suikastlar düzenlenebileceği uyarısı, son birkaç gündür "herkesin bildiği bir sırra" dönüşmüştü. Yeri gelmişken vurgulamak gerekiyor ki, CHP liderinin bugün hayatta olması, kendisinin değil partili arkadaşlarının talebiyle -iyi ki- arttırılan güvenlik önlemleri sayesinde mümkün olabildi.

Ancak CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın altını çizdiği konu da gözden kaçırılmayacak kadar önemli. Altay'ın saldırının ardından televizyon bağlantılarında"Eminim ki o güzergâhtan, Sayın Cumhurbaşkanı ya da Sayın Başbakan geçecek olsa, bir gün öncesinden daha hassas önlem alınırdı" ifadesi sadece meşru olmakla kalmayıp birinci derecede güvenlik bürokrasisi ve bürokrasiye talimat veren siyasi kadroları ilgilendirmektedir. Herkes, perşembe günü, o saatte o güzergâhtan geçecek olan siyasinin Kılıçdaroğlu değil de bir iktidar mensubu olması halinde bu saldırının bu biçimiyle gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini kendisine sormalıdır.

***

Şu anda bu satırları yazarken 3. köprünün açılış töreni canlı olarak yayımlanıyor.

Başbakan Binali Yıldırım, geçiş ücreti dolar üzerinden belirlenen, yıllık artışları da Amerikan enflasyonuna göre belirlenmiş köprüyü, maliyetini ödeyecek olan "millete"şöyle anlatıyor:

"Yavuz Sultan Selim'den geçen bütün kamyonlar, otobüsler, TIR'lar, yarından itibaren şehir içinden geçemeyecek. Hepsi artık Yavuz diyecek. Böylece İstanbul trafiği rahatlayacak. Yavuz'u geçince karşılarına Osman Gazi çıkacak. Sonra körfezi geçecek, ver elini İzmir diyecek. Yol medeniyettir deyip yollara düştük."

Hani bu ülkenin gündemi ulusal mutabakattı.

Saatler önce Cizre Emniyet Müdürlüğü'ne bomba yüklü araçla yapılan saldırıda 11 polis yaşamını yitirmiş, cenazeleri henüz toprağa verilmemişken, çoğu çocuk 55 kişinin ölümüyle sonuçlanan IŞİD'in Gaziantep'teki düğün saldırısının üzerinden bir hafta geçmemişken, Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye topraklarında adı "operasyon"olan ve askeri bir harekât yapıyorken, daha dün ölümden kılpayı kurtulan ana muhalefet lideri aynı dakikalarda şehit erin cenazesindeyken, iktidarı kullananlara özgü mütebessim yüzler, iktidarı kulllananlara özgü hamasi nutuklar eşliğinde tören dikte etmek mi ulusal mutabakata dahil?

50'li yılların köhnemiş "gerdanlık" metaforunu başımızdan aşağı boca etmeniz mi? Kimin süslenecek halinin kaldığını sanıyorsunuz?

Çiğdem Toker Cumhuriyet

++++++

Tanka çıksaydı

------

Kemal Kılıçdaroğlu temiz insan, dürüst adam fakat başarılı siyasetçi değil. Başarılı siyasetçi Tayyip Erdoğan gibi olur(!) Her baktığında, her dokunduğunda, her tuttuğunda oy ve iktidar görür. Söz gelimi, havada sinek uçsa, karada koyun melese, nehirde balık oynasa bütün olanı biteni; kendine doğru eğer. Kendine doğru yontar. Oy çoğaltmak için kullanır. Kılıçdaroğlu bunu yapamıyor. Yapmıyor.

Altın fırsat gelmişti.

Tanka çıkmadı.

Akıl edemedi.

Çünkü oy düşünmüyor.

Örnek var, vereyim: Rusya'da Boris Yeltsin adında sıradan bir politikacı yaşıyordu. Bir gün Rus Ordusu'ndan sertlik yanlısı darbeciler, Devlet Başkanı Gorbaçov'a karşı tankları yürüttüklerinde Boris Yeltsin,  darbecilerin tankına çıkmayı akıl etti. Ve çıktı. Onu sevmeyenlerin bile lideri oldu. 15 Temmuz gecesi İstanbul'da FETÖ tankları Köprü'yü tutmaya başladığı saatlerde Kemal Kılıçdaroğlu, havaalanında Ankara uçağına binmeye hazırlanıyordu. Partisinden Bakırköy Belediye Başkanı onu yolcu ediyordu. Darbe girişimi TV ekranlarına düştü, halk sokaklara inmeye başladı. Bakırköy Belediye Başkanı, Kemal Kılıçdaroğlu'nu alıp evine götürdü. Kemal Kılıçdaroğlu, oy düşünseydi; "Beni eve götürmeyin, otomobili köprüye sürün, o darbeci bozuntularının tankının önünde duracağım" diyemedi.

Diyebilseydi.

Yapabilseydi.

Bugün Türkiye'de yine "milli birlik- beraberlik kenetlenmesi" olurdu fakat muhalefetin çok büyük ağırlığı doğardı.

* * *

Geçmişe mazi.

Yenmişe kuzu.

Derler.

O, naylondan FETÖ'cü darbe gecesi halkla beraber tankın üstüne çıkmayı akıl edemeyen Kemal Kılıçdaroğlu, önceki gün Şavşat-Ardanuç yolunda zırhlı aracın (bir çeşit tank) içinde korumaya alındı. PKK'lı teröristler, muhtemelen Kandil'deki çete reislerinden gelen emirle, Ardanuç'a gitmekte olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun otomobilini roketle vurmaya kalktılar. Çıkan çatışma sırasında Kılıçdaroğlu'nun payına zırhlı aracın içine sığınma düştü.

Şansa -Talihe bak!

Bakırköy'de eve alınıyor.

Ardanuç'da zırhlı araca.

Oysa halk onu; "Bir ben mi düşmüşüm can telaşına… Açılın kapılar…" diyen bir lider olarak görmek istiyor…

Necati Doğru Sözcü

******

O salak sorudan sonra bari 

"Guantanamo'yu" sorsaydı

-------

Amerika Başkan yardımcısı Biden, Erdoğan'la yaptığı görüşmeden sonra bir kadın gazeteci "salakça" bir soru sordu.

Neden "salakça" diyorum, çünkü soru Fethullah Gülen'in iadesi üzerineydi ve zaten Biden bu konuya "kendi açılarından" dakikalarca yer ayırmıştı.

Ancak kadın gazetecinin "suçlayıcı" ve "kinayeli" sorusundan sonra Biden fırsatı kaçırmadı ve adeta "ders verir gibi" demokratik bir devlette hukukun ne olduğunu anlattı.

Peki, Biden doğru mu söylüyordu?

Şeklen evet.

Ancak hepimiz biliyoruz ki Amerika hukuka çok uymak yerine birçok konuda "durumu hukuka uydurmak" yoluna gider ve kendince de hep haklı çıkar.

Tabii bu hukuku savunmalarına ve özellikle kendilerinden daha aşağıda gördükleri ülkelere "hukuk dersi" vermelerinin önüne geçmez.

Şimdi gelelim, kafamın asıl bozulduğu noktaya.

O kadın gazeteci belli ki önceden seçilmiş bir kişiydi ve sorulacağı soru da eline verilmişti.

Tabii talimatı uyguladığı için zaten konuşulmuş bir konuyu sormak zorunda kaldı.

Buna karşı eğer gerçekten gazeteci olsaydı ve Biden'in cevabı biter bitmez ayağa fırlayıp "Sayın Başkan Yardımcısı, ders vermeye çalıştığınız için çok teşekkür ederiz. Hukuku düzenini, hak ve adalet kavramlarını çok iyi anlattınız. O halde Amerika sınırları dışındaki Guantanamo cezaevinizi ve Amerika hava sahası dışında uçurulan işkence uçaklarınızı bu anlattıklarınızın neresine koyarsınız?" diye sorsaydı ne güzel olurdu?

Hükümetin "iliştirilmiş" gazetecilerine buradan önereyim. Lütfen bundan sora Amerika'dan gelecek ve ders vermeye kalkacak devlet yetkililerine bu soruları soruverin.

Can Ataklı Korkusuz