Seçim akşamı başarıyı neyle ölçeceğiz?

24 Haziran akşamı, partilerin ve Cumhurbaşkanı adaylarının başarı veya başarısızlıklarını neyle ölçeceğiz?

Galiba partiler için almamız gereken ölçü, son seçimler yani 1 Kasım 2015 olmalı... İktidar partisi için bu oran yüzde 49.5... Bu oranın altı başarısızlık, üstü ise elbette başarıdır...

CHP'nin o seçimde oy oranı ise yüzde 25.3'tü... Aynı kriter CHP için de geçerli... Önceki oranı aşarsa gelişme kat ettiği, aksi halde başarısız olduğu kabul edilebilir...

İktidar partisinin afişlerinde pek 'ittifak vurgusu' yokken, bütün afişlerinde 'ittifakın altını çizen' müttefik parti MHP'nin durumu da farklı olmaz... Son seçim oyu yüzde 12'ydi... Bu oranın altı çok net başarısızlıktır... Hele de 1995 genel seçimlerinde alınan yüzde 8'in altına düşülmesi durumunda, bu, yaklaşık 30 yıl geriye gidilmesi anlamına gelecektir ve izahı imkânsız olacaktır...

İYİ Parti ise ilk defa seçimlere gireceği için mukayese edilebilir seçim oranına sahip değil... Bu durumda Genel Başkan ve parti yöneticilerinin, gözlem, tahmin ve kendi yaptırdıkları anket sonuçlarına göre bir çıta almak durumundayız... Genel Başkan ve parti yöneticileri bu oranı sürekli yüzde 18-22 civarında gösterdiklerine göre itibar etmek ve seçim akşamı mukayese oranını burada tutmak zorundayız...

HDP ise farklı bir parti... Seçmenleri sadece 'öz HDP'liler'den oluşmuyor... İktidar partisinin Meclis çoğunluğunu sağlayamaması biraz da HDP'nin barajı geçmesine bağlı görüldüğü için, o partili olmayan ama AKP'nin çoğunluğu sağlamasını istemeyen kimi seçmenin de desteğini alabiliyor... HDP, kendilerince stratejik oy kullanan bu seçmen grubu sayesinde kısmen organik olmayan bir oy takviyesine kavuşuyor... Yani bir nevi 'iktidarla hesaplaşma yöntemi' olarak görülüyor... Dolayısıyla diğer partiler gibi başarı veya başarısızlıktan kolayca söz etmek imkânsızlaşıyor...

***

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Recep Tayyip Erdoğan için son referandum oranını baz almak daha gerçekçi olacaktır... Çünkü o referandum, hemen hemen şu anki psikoloji içinde gerçekleşti... Zaten bu seçim 16 Nisan referandumunun devamı niteliğinde... Üstelik taraflar da hemen hemen aynı... O gün 'evet'i temsil eden ve bugün 'Cumhur' adını alan ittifakta, iktidar partisi ve 'aday çıkarmayan tek parti' var...

Oran, -tartışmaları yok sayarsak- 51.4'tü... Üstüne çıkılırsa başarı sayılacak... Erdoğan'ın başarı veya başarısızlığı, muhalif adaylarla ters orantılı değerlendirilecek...

***

16 Nisan'da parlamenter rejim lehine 'hayır' dedik ve tutarlılık adına aynı çizgiyi, üstelik çok daha yüksek ümit ve inançla sürdüreceğimizi söyleyelim ve şu notumuzu tekrarlayalım:

Seçimlerin bir öncesi vardır, bir de sonrası... İrili ufaklı bir yığın parti koca koca lâflarla girerler seçimlere... Öyle iddialı konuşurlar ki, sanırsınız bu hedefi tutturamazlarsa bir daha sokağa çıkacak yüz bulamazlar... Oysa öyle olmaz, hezimetin derecesine göre bir kaç günlük 'istirahat'ten sonra 'millete hizmet'e devam için yeniden çıkarlar piyasaya...

Bizde başarı liderindir de başarısızlığın sahibi pek yoktur... Şayet ortada bir 'zafer' varsa, ya da 'zafer' diye yutturulabilecek bir durum söz konusuysa değmeyin lider ve etrafındakilerin keyfine... Ama tabana kastırılabilecek bir zafer yoksa ortalıkta, mağlubiyet câmi avlusuna bırakılır, kimse sorumluluk üstlenmez...

Zaten istifa müessesesi bir 'erdem' gibi değil, 'enayilik'le eş değer görüldüğü için kutsal palavralar uydurulur, 'nöbet yerini terk etmemek, kaleyi kaptırmamak' gibi... Bu maraz, herhangi bir partiye veya örgüte has bir durum değil, genele ait maalesef... Sosyal gerçekle, matematikle, bilimle izah edemediğiniz durumu ancak böyle 'mistik' siyasetle kurtarabilirsiniz!..

Bu bir gelenek işi... Batı'da oyları yüzde 1 bile düşünce görevini bırakan siyasetçiler var... Hatta oylarını bir önceki seçime göre yükselttiği hâlde, seçimlerden birinci parti çıkamadıkları için kendisini başarısız görüp, partinin önünü açanlar, istifa edenler var... Ya Türkiye'de? 

Evet, kendilerini 'başarısız' sayacakları ve emaneti iade edecekleri baraj nedir? Belki de en kötüsü, bırakın halka duyurmayı, kendi içlerinde belirledikleri bir 'dip' var mı acaba?

Keşke Türk siyasetinde böyle bir gelenek hayata geçse... Başarıyı 'taç' yapıp gezen anlayış, başarısızlık karşısında da bedel ödese... Üstelik bunu kendi elleriyle gerçekleştirse...

Yazarın Diğer Yazıları