Seçim öncesi Türkiye'nin 21 aylık karnesi

Seçime 55 gün kaldı. O halde, mevcut durumu şöyle bir değerlendirip, ne halde seçime gidiyoruz bir bakalım...

Bildiğiniz gibi, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Olağanüstü Hal (OHAL) ilk olarak 21 Temmuz 2016'da "3 ay için" ilan edildi. 19 Ekim'de sürenin dolmasıyla 3 ay daha uzatıldı. Sonra bir 3 ay daha, bir 3 ay daha derken 19 Nisan 2018'de 7'nci defa OHAL süresi uzatıldı...

Bu süreçte, toplam 1200 maddeden oluşan 31 adet OHAL KHK'sı yayınlandı. Bu KHK'lar ile mevcut mevzuatta 1000'den fazla maddede yeni düzenleme yapıldı. 150 binden fazla kişi gözaltına alındı, yaklaşık 80 bini tutuklandı. Yaklaşık 40 bini göreve iade edilmekle birlikte, 100 binin üzerinde kamu görevlisi ihraç edildi...

OHAL süreci terörle mücadele içindi ve tüm bunlar terörle mücadele için yapıldı...

O halde, YÖK kanunu, seçim kanunu, adli yargı kuruluş kanununda KHK'larla yapılan değişikliklerin terörle ilişkisi neydi?

Öncelikle hatırlayalım...

Anayasa, OHAL durumunda Bakanlar Kurulu'na ancak "olağanüstü halin gerekli kıldığı" ve "olağanüstü hal süresince" KHK çıkarma yetkisi veriyor. Yani, OHAL tedbirleri ve düzenlemeler olağanüstü hal kalktığında kendiliğinden uygulamadan kalkmalıdır. Uygulamanın devamlılığı sağlanmak isteniyorsa, düzenlemenin yasa ile yapılması gerekir.

Oysa... Mevcut mevzuatta değişiklik yapan KHK hükümlerinin büyük çoğunluğu, OHAL süresini aşan kalıcılıkta düzenlemeler.

Örneğin, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan değişikliklerle ceza muhakeme usulü kalıcı bir biçimde değiştirildi... Yüksek yargı kalıcı bir biçimde yeniden yapılandırıldı... MİT Cumhurbaşkanlığına, kuvvet komutanlıkları Millî Savunma Bakanlığı'na kalıcı olarak bağlandı... Taşeron düzenlemesi kalıcı olarak yapıldı... Bankacılık, şirket faaliyetleri gibi ekonomi ile ilişkili pek çok konuda dahi KHK'lar çıkarıldı.

Özetle, yargıdan millî savunmaya, ekonomiden sağlığa pek çok alan, OHAL KHK'ları ile düzenlenir oldu.

Bu kalıcı düzenlemelerle, devlet adeta yeniden yapılandırıldı ve halen de yapılandırılıyor.

Anayasa Mahkemesi(AYM) ise, "benim yetkim yok" diyerek kenara çekildi ve olan biten hukuksuzluğu öylece seyrediyor.

Oysa bugün gelinen noktada, OHAL'in zararı faydasından fazla.

Bilgi Üniversitesi'nde iki ay önce yapılan "Kutuplaşma Araştırması" sonuçları adeta AYM'ye çağrı yapıyor... Ne mi diyor?

Araştırmaya göre, halkın yüzde 64'ü OHAL'in yalnızca "aile arasında" tartışılabileceğini söylüyor. Tartışmayı dışarı taşıyabilenler "iş yeri veya okul" için yüzde 36, "Twitter" için yüzde 23, "Facebook" için ise yüzde 26. Yani yazılı bir kanıt bırakmaktan ayrıca bir korku var. Herhalde OHAL hakkında iyi şeyler düşünselerdi böyle bir çekince olmazdı, değil mi? Demek ki halk, memnun değil ama memnuniyetsizliğini dile getirmeye korkuyor.

"AYM bile susuyorken, ben nasıl konuşayım" diyor!

Oysa OHAL'in kaldırılmasını istemek, terörle mücadele edilmesin demek değildir. Darbe girişimcileri, bir başkasının hakkını çalarak hak etmediği yerlere gelenler, hak etmedikleri mevkilerin verdiği güç ile hukuk dışı uygulamalarda bulunanlar elbet cezasını çekmeli, çeksin. Ancak bunu yapabilmek için OHAL'e gerçekten ihtiyaç var mı?

Nitekim darbe girişimcileri de ya tutuklu ya da firarda. Yeni bir darbe girişimine imkân ihtimal yok. Şayet şu durumda, darbe teşebbüsü üzerine ilan edilen OHAL'e gerekliliğin ortadan kalktığı açık.

Kaldı ki, bir "hukuk devleti", OHAL'siz de terörle mücadele edebilir; "OHAL devleti" haline gelmeye gerek yok! Dünyada ülkelerin çoğu, güvenliklerini olağanüstü hal olmadan sağlamıyor mu?

Şimdi aklına hemen "Fransa örneği" gelenler için şöyle açıklayayım...

Gelişmiş ülkelerde OHAL, geçici bir önlem olarak ve köklü değişiklikler yapmadan uygulanıyor. Gelişmemiş ülkelerde ise, demokrasi adeta diken üstünde olduğundan, OHAL, antidemokratik uygulamalarla sistemin alt yapısını değiştirebiliyor. Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerde devletin normal düzenine geri dönüş kolay; gelişmemiş ülkelerde ise zor oluyor.

İşte bizdeki OHAL enkazının nedeni tam olarak bu fark!

OHAL, Türkiye'de dengeleri bozmakla kalmadı, yürütmeye öyle olanaklar sağladı ki bundan vazgeçip, demokratik sisteme geri dönmeye ikna olmaları çok çok zor. Meclis'in adeta eli kolu bağlı...

OHAL denilince vatandaş susuyor, AYM kenara çekiliyor, Meclis etkisiz kalıyor... Ve bu koşullarda seçime gidiliyor...

Ancak 24 Haziran'da sandıklarda seçmeni, hak arama hürriyetinin olduğu, memnuniyetsizliklerin dile getirebildiği, kuvvetler ayrılığına dayalı, hukukun üstünlüğü temeline kurulu bir Türkiye umudu bekliyor...

Yazarın Diğer Yazıları