Seçim sonucunun devasa soru işaretleri - Recep Muhlis GÜR

Seçim sonucunun devasa soru işaretleri - Recep Muhlis GÜR
2023 Yılı Milletvekilliği Genel Seçimi ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi bitti, sonuçlar malum. Sel gitti, kumlar kaldı ve şimdi sükûnetle değerlendirme zamanı.

Temel soru şu: Genel olarak Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında geçen bu yarışı muhalefetteki Millet İttifakı neden kaybetti?

İnsanları çileden çıkaran bu kadar pahalılığa, adaletsizliklerin kahredici üzüntüsüne, icra dosyalarının 10 milyonları bulmasına, ahlaksızlığın, fuhşiyatın, uyuşturucu kullanımının ve kadın cinayetlerinin artışına, mutfağında yangın çıkan vatandaşın artık gülmeye başlamasına, düzensizliğin, yolsuzluğun, dolandırıcılığın tavan yapmasına ve daha sayamadığımız birçok haksızlığa, eziyete, cefaya ve tek kelimeyle zulme rağmen, muhalefet neden kaybetti?

Önce şunu iyi bilelim ki, kültür seviyesi daha yüksek olan batı insanına nazaran bizim milletimiz tarihten gelen geleneksel yapısından dolayı parti programından çok lidere bakar. Onlar oy verirken gözlerinin önüne lideri getirirler.

İşte bu sebeple taa 1977 seçimlerinde dürüstlüğünün yanında, köylere kadar yayılan Karaoğlan görüntüsü, rahmetli Bülent Ecevit’in soldaki partisine tek başına yüzde 41 oy getirmemiş miydi?

Türkiye’de halkın

tanımadığı bir aday

Sene: 2014…

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak, muhalefet cephesinde ortalıkta dişe dokunur aday görünmüyor ve CHP adayını açıklıyor: Ekmeleddin İhsanoğlu.

Yani CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kendisi aday olmuyor(!?)

Kim bu aday? 1946 yılında Mısır’ın Kahire’sinde doğmuş, orada okumuş, 1970 yılında Türkiye’ye gelmiş bir Prof.

Özgeçmişini okuyorsun, bize göre bulunduğu görevler ve aldığı ödüllerle Türkiye Cumhurbaşkanlığını hak edecek geçmişe sahip bir kişi. Bu tamam.

İyi de, Türkiye’de halkın tanımadığı dışardan gelmiş bu zata kaç kişi oy verecek?

Sonuç malum; CHP’nin, MHP ve bir kısım meclis dışı partileri yanına almış mezkûr adayı, R. Tayyip Erdoğan karşısında yüzde 38 oyla ilk turda kaybediyor.

Şimdi soru şu: Bu, kazanamayacağı baştan belli olan zat neden aday yapıldı?

Bu söze kimse itiraz edemez. Zira sol kesimin yazarları da aynı görüştedir ve de aklın yolu bir değil midir?

Sene: 2018 …

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak; muhalefet cephesinde ortalıkta yine dişe dokunur aday görünmüyor ve CHP adayını açıklıyor:

Muharrem İnce.

Yani CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kendisi yine aday olmuyor(!?)

Kim bu aday? 1964 yılı Yalova doğumlu, Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi Fizik-Kimya öğretmenliği bölümü mezunu, değişik liselerde ve dershanelerde görev yapmış, CHP’nin kendi partisi içinden Yalova Milletvekili.

Bize göre seçilirse tarafsız kalacağı sözü de veren, müktesebatı ve ahvali şahsiyesi ile Türkiye Cumhurbaşkanlığını hak edecek geçmişe sahip bir kişi. Bu tamam.

İyi de, maksat geçerli oyların yüzde 50’sini geçen oyu almaksa, CHP’nin oyu da yüzde 25 civarında ise bu muhterem oy almaya gelince R.T. Erdoğan karşısında halktan kaç oy alabilecek?

Sonuç malum; CHP’nin mezkûr adayı, Cumhur İttifakı adıyla MHP’yi de yanına almış R. T. Erdoğan karşısında yüzde 30 oyla ilk turda kaybediyor.

Şimdi soru şu: Bu, kazanamayacağı baştan belli olan zat neden aday yapıldı?

İktidarın kaleleri

muhalefetin elinde

Sene: 2023…

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak; bu defa büyük bir değişiklik olmuş, 4 sene önce yapılan mahalli seçimlerde gösterilen adayların kimliğiyle ve İYİ Parti gibi sağ kesimden sağlanan ortaklıklarla iktidarın kaleleri olan Ankara, İstanbul gibi büyükşehirler muhalefet cephesinin eline geçmişti.

Taa o günlerden itibaren iktidardan bezmiş sokaktaki vatandaş “Cumhurbaşkanı adayı Mansur yavaş yahut Ekrem İmamoğlu olmalıdır” demeye başlamıştı. Yani açıkçası önceki iki seçimden farklı olarak bu defa ortalıkta iki isim dolaşıyordu. Üstelik bu isimleri dillendirenler iç, dış karar vericiler değil oy verecek olan halkın bizzat kendisi idi.

Bu arada muhalefet cephesi genişlemiş, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den sonra yine sağ kesimden olan ve AKP’den ayrılan DEVA Partisi ile Gelecek Partisi’ni 6’lı Masa adıyla bir araya toplamıştı.

Kazanma şansı en az

olan aday hangisiydi?

Temel hedef; Türkiye'de yeni kurulan Başkanlık sistemini yani tek adam rejimini değiştirme programıydı.

Muhalefet Cephesi adayını açıklıyor: Masanın büyük ortağı partinin Genel Başkanı, Kemal Kılıçdaroğlu.

Önceki iki seçimde aday olmayan CHP Genel Başkanı, bu defa oy verecek halkın dalga dalga dillendirdiği ve seçkin kamuoyunun tamamına yakını tarafından da genel kabul gören iki adayı bırakıp kendisi aday oluyor.

Neden?

Şimdi şu yazımı okuyan herkese soruyorum: Bu şartlarda bahsi geçen üç adaydan kazanma şansı en az olan aday hangisiydi?

Sizin de tahmin edebileceğiniz bir yığın gerekçelerle CHP Genel Başkanı değil miydi?

Sakın seçimler kaybedildikten sonra bunu söylemek kolay demeyin. Zira bunu ben dâhil büyük bir kitle ısrarla ifade ediyordu.

Osmanlı döneminde Padişahlar sınır ötesine mesela Bosna-Hersek tarafına sefere çıktıkları zaman savaşı kazanmak için önce o bölgede yıllardır bulunan uç beylerini davet eder ve savaş taktiklerini onlarla müzakere ederlermiş. Zira düşmanın durumu hakkında en sağlam bilgi onlardadır.

Şimdi soru şu: Bu yapıldı mı? Uç beylerine soruldu mu? Yani başta CHP’nin olmak üzere 6’lı Masa’nın İl, İlçe yöneticilerine soruldu mu?

Günümüzde bunun daha kolay yolu vardı: Halka sormak, yani anket yapmak. Muhakkak ki bu yapılmıştır.

Mesele yarışı burun farkıyla da

olsa kazanmakta değil midir?

Peki, karar verirken yapılması gereken neydi?

Seçim dönemlerinde şöyle bir gerçek vardır; kararsız oyların kazanılması.

Zira partilere görüşü sebebiyle yahut takım tutar gibi bağlı olan seçmenler baştan zaten kararlarını vermişlerdir.

Peki, kararsız oylar kimlere aittir? İşte meselenin püf noktası burada toplanıyor.

Bu konu ile ilgilenen hemen herkesin de bilebileceği gibi kararsız oyların çoğunluğuna yakını evvelce iktidara veya ortağına oy vermiş fakat iktidarın pahalılık ve sair icraatından muzdarip olanlardır.

O halde 21 seneden beri devlette kemikleşmiş bir iktidarın demokratik yoldan alaşağı edilmesi ancak bu kararsız kitlenin kazanılması ile mümkün değil midir?

Seçim anketlerini günü gününe takip ettiğimde şu sonuç ortaya çıkıyordu: 23 Mart’ta yani aşağı yukarı seçimlerden iki ay önce sona erecek olan Cumhurbaşkanlığı başvuru süresi öncesinde kararsız oyların miktarı yüzde 8 civarına düşmüş idi.

İşte o sırada ortaya çıkacak muhalefet cephesi adayı, iktidardan bezmiş bu kararsız kitleyi yazının başında söylediğim görüntü olarak kendine çekebilecek kişilikte olan bir isim olmalı değil miydi? Yani sağ seçmene daha sıcak görünen bir isim.

Nitekim kararsızların yer almadığı o tarihlerdeki tarafsız anketlere bakarsanız; AKP’nin oyu yüzde 35-36, ortağı MHP’nin oyu ise yüzde 6-7’nin ötesine geçmiyordu. Cumhur İttifakı olarak da oyları yüzde 42 civarında idi. Anketler Millet İttifakı’nın oylarını ise yüzde 44’lerde gösteriyordu. Yani muhalefet cephesi önde görünüyordu.

Hatırlarsanız seçim öncesi günlerde iktidar cephesi bu yüzden ciddi bir kaybetme endişesine kapılmıştı.

Mesele yarışı burun farkıyla da olsa kazanmakta değil midir?

İşte, bu şartlarda muhalefet adayına bir yığın soru işaretleri bulunacak şekilde seccadeye bastırılıyor, 6’lı Masa’daki 5 sağ partinin bu konuda güven veren sözleri unutturulup bunlar HDP-PKK ile iş birliği yapıyor propagandası ile iktidardan bıkmış ve adayların görüntüsüne bakan kararsız kitleye ülkedeki adaletsizlikler ile soğanın, etin fiyatı gibi olumsuzluklar da unutturularak bu kitle, yine iktidara ve ortağına kaydırılıyor.

Eğer, yıllardır kemikleşmiş iktidarın kalelerini devirmiş ve iktidara yakın kararsız seçmene daha sıcak görüntü veren adaylar, Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı yapılsa idi, bunların da rüzgârıyla Millet İttifakı çok daha fazla oy almaz mıydı? Az bir farkla da olsa yarışı kazanamaz mıydı?

Üstelik R. T. Erdoğan’ın “Kılıçdaroğlu rakibim olursa bu benim için kolay lokma olur” düşüncesinde olduğunu gazeteler zaman zaman yazmadı mı?

Eğer Kılıçdaroğlu illaki Cumhurbaşkanı olmak istiyor idiyse, bu seçim kazanıldıktan sonra daha demokratik olan Başbakanlık sistemi yerine oturtulup kemikleşmiş iktidarın kalıcılığı akıllardan silindikten sonra gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olamaz mıydı?

Türkiye’deki seçimler

ABD’yi de ilgilendiriyor

Şimdi ne oldu? Genel Başkanı Meclise locadan bakan ve fokur fokur kaynayan bir CHP, kaybedilmişin karamsarlığına düşmüş İYİ Parti başta olmak üzere 5 sağ parti, boşa gitmiş 25 milyon oy, adalet, merhamet ve düzen isteyen ümitsizliğe kapılmış bir o kadar insan ve de millete gerçekleri anlatamamanın kahrını yaşayan bizler.

Yazar Erol Mütercimler’in geçtiğimiz günlerde yayınlanmış videosunu seyredenleriniz olmuştur. Bu videoda aynen şunları anlatıyor:

“İstanbul Bağdat Caddesi’nde Akbank’ın önünde bulunan Fazıl Bey’in kahvesinde aylarca önce Amerikalı dostum Profesör Christopher ile birlikte 4 kişi oturuyoruz. Christopher şunu söyledi:

‘ABD’de CIA dâhil bütün kurumların yaptığı değerlendirme şudur: Cumhurbaşkanlığı seçiminde R. T Erdoğan desteklenecek. Erdoğan Cumhurreisi olacak. Siz ne yaparsanız yapın.”

Demek ki, Türkiye’deki seçimler ABD’li dostlarımızı en az bizim kadar ilgilendiriyor. Orta Doğu’da birçok ülkeyi milyonlarca insanı katlederek işgal etmiş dünyanın jandarması ABD Türkiye’yi başıboş bırakır mı?

Başımızı kaldırıp büyük

fotoğrafa bakmamız gerek

Seçimlerden birkaç ay önce Kılıçdaroğlu’nun bir ABD seyahati olmadı mı? Kimlerle ne görüşüldü, biliniyor mu? Erdoğan ise zaman zaman oraya gitmiyor mu? İktidara gelişinin öncesinde ve sonrasında ABD Başkanları ile veya Henry Kissinger ile görüşmelerde bulunmuyor mu? İktidarları şekillendiren ABD muhalefeti boş bırakır mı?

Yoksa günümüz seçimlerinin danışılacak uç beyleri ABD’de mi bulunuyor?

Biraz da Türkiye’deki günlük siyasi hengâmenin gürültüsünden başımızı kaldırıp büyük fotoğrafa bakmamız gerekmiyor mu?

Aynı eller her iki tarafı da yoğurduğuna göre, yoksa bütün bu olup bitenler bir seçim tiyatrosundan mı ibaret?

Heyhat! Şimdi şu hale bakın ki, bir tarafta ümidini muhalefet cephesine bağlamış, adaletli bir düzen ve pahalılığın eziyetinden uzak bir hayata susamış milyonlarca insan mağlubiyetin üzüntüsünü yaşarken, diğer tarafta başta binanızdaki komşu kapıcınız olmak üzere şehirlerdeki, köylerdeki bir yığın insan davul çalıp, maytap atıp bak Reisim’i gene kazandırdık diye zıplasın dursun.

Erdoğan’ın bu şekilde tekrar gelişinin hikmetini önümüzdeki zaman dilimi bize gösterecektir.