Seçime doğru...

Haberleri Rum basınından almaya devam ediyoruz. Cumhurbaşkanı Sn. Talat, Hristofyas’tan, önce “seçimler geliyor, görüşmeleri ertelemek gerek” ricasında bulunmuş. Hristofyas bunu kabul etmiş, ancak Sn. Talat fikir değiştirmiş ve görüşmelerin Mart sonuna kadar devamını istemiş. Hristofyas buna da evet demiş. Rum basını bu esneklik nedeniyle Hristofyas’a saldırmaktadır. Bu konuda Sn. Talat’tan bir açıklama yapılmadığı için Rum basınının verdiği haberi doğru kabul etmek zorundayız.
Bize göre, seçimlerin yaklaşması, görüşmelerin ertelenmesini gerektirir; ve seçime girecek görüşmecinin halkına “görüşme süreci içinde alınan nedir, verilen nedir, hedef nedir” konularında bilgi vermesi kaçınılmazdır.
“Haklarımızı koruyoruz; uzlaşma mecburiyetindeyiz; esnek davranmalıyız” gibi sözler karın doyurucu değildir.
Halkımızın tümü uzlaşmadan yanadır, ancak her “uzlaşma” halkın istediği, kalıcı ve adil uzlaşma olmalıdır. Uzlaşmanın temeli, hedefi, kalıcılığı, geçmişi tekrarlatmayacak formülün ayrıntıları, garantisi açıkça halka açıklanmalıdır. Halkı “uzlaşmadan yana olanlar ve olmayanlar” diye ikiye ayırarak oy talebinde bulunmak, “devlete, egemenliğe, iki eşit halktan biri olduğumuza, garantilerin devamına inanıyorum ve bunları istiyorum” diyen bir çoğunluğu “uzlaşmaz” diye itham etmek, affedilmez bir hatadır.
Bugün “uzlaşmadan yana olanlar ve olmayanlar” ayırımı yapanların öncüleri Annan Planının referanduma sunulacağı günlerde halkımıza “yes be annem” önerileri ile yol göstermişlerdi. Halkımızın aynı öncülere itibar etmemesi normal karşılanmalıdır. Bu öncülerde de zerre kadar insaniyet ve insaf duygusu varsa, kendilerinin, bu kez, ayni hatayı işlememeleri gerekir. Ancak gördüğümüz kadarı ile, geçmişte, kandırıldıkları halde, halkımızı kandırmış olanlar, yine sahnededirler. Bunlar geçmişten zerre kadar nasiplerini almamışlardır.
Talat-Hristofyas görüşmeleri bizi 1960 benzeri, idarede iç içe olacağımız bir sisteme götürmektedir. Tek halk, tek devlet, tek egemenlik esasına dayalı bu sistemin geçmişte kan ile sonuçlandığını gördük. Üç yıllık müşterek idarede Anayasaya yazılmış olan haklarımız verilmediğinde, veya yokuşa sürüldüğünde açıkta kalıp, bol bol hava aldığımıza da şahit olduk, bu acıları yaşadık. Bütün bunlar Garanti Anlaşmasına, bu anlaşma altında Kıbrıs’ta bulunan Türk Alayına, Türkiye’nin müdahale hakkına rağmen yaşandı.
Şimdi affedilmez bir hata daha yapıyoruz: 1960 Antlaşmalarını ortadan kaldırmak için, bu antlaşmalar hilâfına AB üyeliğini yeğlemiş ve bunda sahtekârlıkla “Kıbrıs” olarak başarı da sağlamış olan eli kanlı, geçmişi bozuk Rum idaresinin bu suçuna biz de imza atarak, Kıbrıs meselesinin dayandığı Türk-Yunan dengesini (Lozan dengesini) ortadan kaldırmanın eşiğine getirildik; bakışıp, duruyoruz. Rum’un istediği gibi Türkiye’ye sırt çevirecek miyiz noktasına geldik; “dur bakalım ne olacak” diyoruz. Sanki Rum’a teslimiyete götürüldüğümüzü göremiyoruz. Kıbrıslılığı sadece kendilerine mal etmiş olan Rum kitlesi “ellino kipriyolar (Kıbrıs Yunanlıları)” ile “tek halk” tek egemenlik, tek devlet bazında birleşmeyi “yapıcılık ve uzlaşmadan yana olmak” telâkki edenlerin; 27 yaşına gelmiş, her kurumu ile var olan, devletimizi yok ederek, daha güzel, daha müreffeh, daha güvenli günlere gidilebileceğini zan edenlerin yol göstericiliğine yeniden tanık oluyoruz.
Geçmişten ders almışsak seçime girecek olan adaylardan da geçmişten ders alarak hareket etmelerini beklediğimizi hep birlikte haykırmalıyız. Devletimizi ortadan kaldırmak, Egemenliğimizden ve Garantilerden, self-determinasyon hakkı olan iki halktan biri olduğumuz gerçeğinden vazgeçmek, Türkiye’den kopmak hak ve yetkisini bu halk kimseye vermiş değildir. Talat-Hristofyas görüşmelerinde bunlardan anlamsız, gereksiz tavizler verildiğini görmekteyiz. Yanılıyorsak, Sayın Talat’tan bu konularda şeffaflık bekliyoruz, açıklama bekliyoruz. En önemlisi, Rum Meclisinin oy birliği ile almış olduğu “Garantilere ve Türk askerine hayır” kararından sonra görüşmelerin gereği kalmadığı konusunda ne düşündüğünü görmek istiyoruz. Türkiye’nin ve kendilerinin “Garantilerin devamı kırmızı çizgimizdir” dediklerini hatırlıyoruz. İki tarafın kırmızı çizgileri birbirlerini yok edecek mahiyette olduğuna göre görüşmelerde ne görüşüleceğini merak ediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları