Seçimin sebep-sonuç ilişkisi
Yerel seçimler CHP’nin zaferiyle sonuçlandı. Şimdi herkes bayram havasında. Ancak seçmen davranışlarının doğru yorumlanması da kazanılması kadar önemlidir.
Önce şu soruya cevap verelim: Neden böyle bir sonuç çıktı?
1-Çünkü işbaşındaki iktidar, seçmenin temel ihtiyaçlarına cevap veremedi.
Nedir onlar?
Bilimsel terimleri ve kavramları bir kenara bırakarak diyebiliriz ki, en başta geleni açlık ve susuzluktur. Başka bir ifadeyle; her bir kişinin gelir düzeyi, geçinebilme, yaşamını sürdürecek ekonomik kaynaklara ulaşabilme gücüdür. İktidar, bu kapasiteyi haddinden fazla daralttı.
Böylece en temel ihtiyaçlardan insanları yoksun bıraktı.
Kısaca çaresizleştirdi.
Böylece büyük toplumsal kitleleri yardıma muhtaç hâle getirdi. Bu durum, beraberinde sosyal kırılmaları, sosyal kırılmalar da değerler sisteminde çöküşleri meydana getirdi. Sonunda iktidar sahipleri kendini yok edecek sosyal fay hatları oluşturmuş oldu.
2-İktidarın yarattığı derin yoksullaşma, başlangıçta, seçmeni çeşitli yardımlarla satın alma politikasına dönüştü. Böylece büyük kitleleri yönetmeğe başlayan iktidar, durumdan memnun olmanın verdiği keyifle seçimlere gitti. 31 Mart seçimlerinde, basına yansıdığı gibi çeyrek altından tutunuz da, para dağıtmaya kadar, çeşitli gayrimeşru yollara başvurdu. Ancak bu çözümler, kalıcı olmayıp geçici, etkisi uzun sürmeyen, anlık durum olduğu için, esas büyük sorun olan geçinebilme, yaşam kalitesini artırma, ülkenin nimetlerinden yeterince yararlanma hakkını ve isteğini karşılamaktan uzaktı.
Günün sonunda, muhalefetin İstanbul, Ankara gibi büyükşehir belediyeleri, yardımları resmîleştirerek, daha doyurucu hâle getirdi. Özellikle emeklilerin elinden tutmayı başardı. İktidarın “maaşlara zam olmayacağına” yönelik açıklamalarıyla çözümsüz kaldığı en kritik anda muhalefet, kendi çapında çözüm üretmeyi başardı.
3-Kılıçdaroğlu’nun ektiği, sağ seçmene yönelik tohumlar, kendisinin de söylediği gibi “Fidan oldular.” İktidarın ayrıştırma politikası karşısında, Kılıçdaroğlu’nun açılım ve kaynaştırma politikası, beraberinde siyasal yumuşamayı getirdi ve bu seçimde sandığa yansıdı. Bu sebeple, başarıyı, geçmişten kopuk, salt Özgür Özel üzerinden okumak hatalıdır.
4-Yine, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken kurulan Altılı Masa faktörünün etkisini hatırlatmak gerekir. Her ne kadar seçim sonrasında dağılsa da, psikolojik olarak altı partinin yarattığı sinerjiye bağlı olarak seçmeni birbirine yaklaştırdığı bir gerçektir. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere CHP’nin bunca belediyeyi kazanmasında bu alt yapının seçmen davranışlarında yarattığı etkiyi göz ardı edemeyiz.
5-Yıllar içinde, iktidar ve diğer partili bileşenlerinin, çelişkili tutum ve davranışları, haksızlığı onaylamaları, verdikleri sözde durmamaları, sürekli yalancı bahar havası estirmeleri, seçmeni olumsuz etkiledi.
Her seçimde petrol buluyorsun, ortada petrol yok.
Uçak uçuruyorsun, ABD’den F-16 alacağım diye yırtınıyorsun.
Karadeniz’de gaz buluyorsun, ortada gaz yok.
Araba üretiyorsun, anlattığın abartılı araba hikâyen gerçek değil.
“Ekonomiyi ben bilirim” diyorsun, bilmediğin ortada.
En iyi vatansever ve milliyetçi benim diyorsun, Ege’de Yunan işgaline sesin çıkmıyor.
Say sayabildiğin kadar.
Bu durumda seçmen size neden güvensin? Her güvendiğinde hayal kırıklığı yaşadıysa, bu seçimde ne yapsın?
İşte yaptığı ortada.
6-Yerel seçimlere bakanlar kurulu ile gidiyorsan, yenilgi korkusunu açığa vurmuşsun demektir.
7-Her seçimde, kumpasa başvuruyorsan, yine kendine güvenmediğini söylüyorsun demektir. Bu durum, beraberinde, AKP ve bileşenlerine de güvensizlik yaratacaktır ki, nitekim öyle yaptı. Halk, verilen sözlerden, yürütülen, mertçe ve adilce olmayan seçim yarışından usandı.
8-Din-iman üzerinden yürütülen politikayla, dine ve imana saygı ve uyum; dinin ve imanın gerektirdiği liyakat, adalet, kul hakkı gibi temel ölçütlere uygun davranıp davranmama arasında belirgin çelişkiler varsa, samimiyet sınavında başarısız olduğunuz ortada demektir.
Bu durumda samimi vicdan size itiraz edecektir.
Nitekim etti.