Seçimler gerçekleri mi örtüyor ?

Atatürk’ün teklifiyle TBMM tarafından milli şehit ilan edilen Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’i, Ermeni katillerce şehit edilen Dışişleri mensuplarımızı, şehit Talat, Cemal ve Sait Halim Paşaları, Dr. Bahattin Şakir’i, Azmi Bey’i rahmet ve saygı ile anıyoruz. 
Rahmetli Kemal Bey, her sene idam edildiği tarih olan 10 Nisan’da kabri başında anılmaktadır. Bu sene de milliyetçi ve milli hassasiyete, Türkiye’yi Türkiye yapan değerlere sahip kuruluşlar anma toplantısına katıldılar ve vefa örneği verdiler.  
Ermenilere kötü muamele yapılmasını engelleyemediği gerekçesiyle, daha önce beraat etmiş olan Kaymakam Kemal Bey dış baskılarla bazı asker ve bürokratlar ile birlikte idam edilmiştir. Yerli işbirlikçiler ve Sadrazam Damat Ferit, Osmanlı’ya ihanetlerine bir yenisini daha katmışlardır. Her dönemde Damat Feritler görülmektedir. İhanet ve yabancılarla işbirliği dün de bugün de pirim yapmaktadır. Bugün de  “Ermenileri öldürdük”  diye beyanat veren bir yazarımıza Nobel ödülü verilmiştir. 
1780’lerden beri Ermeniler terör örgütleri vasıtasıyla Osmanlıya karşı Ruslar ve İngilizler tarafından kışkırtılmışlardır. Oysa Ermeniler sadık teba sayıldığından devletin üst kademelerine kadar yükselebilmişlerdi. Ermeni sorunu, Ermenilerin sorunu değil; dün Osmanlıya, bugün de Cumhuriyet Türkiye’sini hedef alan ülkelerin sorunudur. Savaş halinde olan Osmanlıya ihanet eden, Ruslara destek sağlayan Ermeni terör örgütü mensupları, Ermeni oldukları için değil; Osmanlıya karşı savaştıkları için ölmüşlerdir. Her devlet ne yapıyorsa Osmanlı da onu yapmıştır. 
Türkiye seçimler dönemine girdi. Önce kanlı, kavgalı ve toplumu geren mahalli seçimleri geride bıraktık. Bu sene Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Aslında bu bir seçim değil... Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan gizli bir oturumda anlaşacaklar ve vatandaş da ister istemez bunu tasdik edecek. Anti demokratik sözde bir seçim gündemde... Bu seçimin 12 Eylül olağanüstü dönem sonrası tek aday olan Kenan Evren’in seçilmesinden acaba ne farkı var? 12 Eylül bir askeri darbe sonrası olağanüstü bir durumdu. Bugün de Devlet geleneğini ve işleyişini bozan müdahalelerle ve sivil darbelerle yaşıyoruz. Sanki yeni bir devlet kuruluyor. 
Türkiye’nin birleştirici, uzlaştırıcı, yıpranmamış, bilgili, tecrübeli, Cumhuriyete, Milli ve Üniter Devlete ve Anayasaya sadakatle bağlı, milli kimlikle kavgalı olmayan, hukuk devletini koruyan ve kuvvetler ayrılığı prensibini zedeletmeyen, sonu hüsran olan açılımlarla uğraşmayan, uğraşılmasına da karşı çıkabilen, bizzat sorun yaratmayan, milli iradeyi paralel devletlerle paylaşmayan, egemenliğe ortak aramayan bir Cumhurbaşkanına ihtiyacı var. Ülke ancak böyle bir Cumhurbaşkanı ile barış, istikrar ve huzur bulabilir. Bir taraftan parlamenter sistem, diğer taraftan başkanlık veya yarı başkanlık sistemi bir arada yürütülemez. Başkanlık sistemi eyalet ve federal yapıların bulunduğu yerlerde geçerli olabilir. Türkiye’de adem-i merkeziyet geliştirilebilir. Ancak bu devlet içinde devlet yaratmak veya feodal egemenlik alanları doğurmak, petrolü ve yer altı madenlerini, milli eğitimi ve yargıyı paylaşma şeklinde olamaz.
İktidar ve cemaat çekişmeleri ve seçimlerin dışında bizi biraz da Türkiye’ye ait Ege Adalarında hangi bayrağın dalgalandığı, Ermenilerin tanıma, toprak ve tazminat talepleri, iflas eden Suriye, Mısır ve Libya politikalarımız, Kırım örneği ve KKTC’de neler olabileceği, köy korucularının hazin durumu ilgilendirmelidir. Seçimler ve kısır tartışmalar gerçekleri örtmemelidir. Vatandaşın talebi, araştırmalara göre, ne federasyon, ne başkanlık sistemi, ne de özerkliktir. Bunlar çözüm diye dış destekli olarak ortaya konan dayatmalardır. 

Yazarın Diğer Yazıları