Şehit oğlu Alpaslan'ın tarihi mektubu!

Mustafa Cambaz... Yeni Şafak gazetesi muhabiriydi, basın emekçisiydi...

15 Temmuz gecesi evinde otururken, televizyonda geçen son dakika haberleri üzerine "Ben burada duramam" diyerek, darbecilerin ele geçirmeye çalıştığı Çengelköy Polis Karakolu'nun önüne gitti...

Karakola vardığında, kendisiyle birlikte darbecilere tepki gösteren vatandaşların sayısı her geçen dakika artıyordu... Üniforma giymiş hainler adeta bugüne hazırlanmışlardı. Gözlerini kırpmadan, acımadan tetiğe bastılar... Otomatik silah, tabanca ve patlama sesleri her yanı sarsmaya başladı.

Cambaz köşeye sıkışmıştı... Son bir hamle olarak oğlu Alpaslan'ı aradı... "Oğlum, askerler her yandan ateş açıyor, bir duvarın dibine sığındım" dedi. O anda silah sesleri çok daha yakından duyuldu... Telefon kesilmişti. Alpaslan bir daha arasa da ulaşamadı babasına...

Alpaslan, üzerine "O'ndan geldik, O'na döneceğiz" yazılı tişörtünü giydi, abdestini aldı ve karakolun önüne gitti. O hengamede nereye gittiyse babasını bulamadı... En sonunda babasının Çengelköy'de bir hastanenin acil servisinde olduğu bilgisini aldı, oradan da Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne nakledildiğini öğrendi.

Kahraman gazeteci göğsünden 2 kurşunla ağır yaralanmış, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı... İsmi metrobüs durağına verildi, günde on binlerce kişi "Şehit Mustafa Cambaz"ı hatırlıyor...

***

İnsanlar taşıdıkları isimden izler taşırmış. Tıpkı şehidin oğlu Alpaslan'da olduğu gibi... Babasının şehadetinden sonra FETÖ unsurlarıyla, hukuki ve sivil toplum anlamıyla mücadelesini cesaretle sürdürüyor, çevresini bilgilendiriyor. Babasının adını yaşatıyor.

"Hayır oyu verecekler, 15 Temmuz darbecilerinin yanındadır" açıklamasının aynı akşamı müthiş bir mektup kaleme aldı. Her satırını tekrar tekrar okudum... Okudukça bizi bu hale getirenlere kızdım...

Mektuptan sonra kendisine ulaştım ve mektubunu yayınlama isteğimi son derece kibar bir şekilde kabul etti. Bu tarihi mektubu aynen aktarıyorum:

"NEDEN "EVET" DİYEMEDİĞİME, OY KULLANMAYACAĞIMA DAİR...

Sayın kravatlılar, her şeyinizi bu millete borçlusunuz. Her şeyinizi. Millet sizden karşılığında tek bir şey istedi: ADALET. Partinizin adı böyle başlıyor.

Milletin talebi adaletin tez gelmesi yönündeydi, ölüm cezasıydı. Fakat idam, miting meydanlarında insanların gazını almak için dillendirilen bir şey olmaktan öteye gidemedi. Oysa hazırlanan yeni anayasada en öne çıkması gereken şeydi idam, hiçbir maddede göremedik. Varsa, gözümden kaçtıysa lütfen aydınlatın beni. Yok, "Onlar sonrasında halledilecek" tarzı bir laf edecekseniz de bunu kesinlikle duymak istemiyorum. Çünkü ben birkaç seçim öncesi sürekli malzeme yapılan Mavi Marmara davasının en son geldiği noktanın, şehitlerimize yapılan saygısızlığın kederini hâlâ içimde taşıyorum. O dediğiniz sonralar geldiği gün babamların katilleriyle anlaşılmayacağı hususunda şüpheye düşmemem için ortada hiçbir neden yok.

İdareciler milletin talebine karşılık vermek zorunda olduklarını bilmeli ve millete muhtaç kalmalı. Fakat bizde epeydir milletçe bir partiye, bir kişiye muhtaçmışız gibi hava estiriliyor. Her seçimde istenilenin dışında bir karar verirsek devletin yanıp bitip kül olacağıyla tehdit ediliyoruz. Kulağınızı açın da dinleyin: 15 Temmuz'dan sonra korkacak hiçbir şeyimiz kalmadı! Yetkileri artıp güçlendikçe güçlenen, millete muhtaçlığı azalan muktedirin milletine daha da sağırlaştığı tarihi bir gerçektir.

Sayın kravatlılar, biz el ele tutuşup vatan kurtarıyoruz, siz daha hemen ertesi gün söylemlerinizle aramızı açıyorsunuz. Bu kabalığınız "Evet" dediğimizde yerini inceliğe mi bırakacak?

Hiçbir savaş hukukuna sığmayacak bir ahlaksızlıkla, görülmemiş bir nefretle kendi savunmasız vatandaşına en zalim yöntemlerle ölüm kusarak sevdiklerimizi katleden, zihinlerimizde, gönüllerimizde, bedenlerimizde onarılmaz yaralar açan, vatanımıza, yani namusumuza göz diken o alçaklar ortadan kaldırılmadıkça benim gibi şehit yakınlarından bir şey beklemeye hakkınız var mı? Keşke derdimizi anladığınızı görsek, keşke.

Şeyh Edebali'nin sözüdür: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Ben de benzer bir cümle olarak şöyle diyorum: Haini yaşatma ki devlet yaşasın. Kandırılmalara, oyalamalara, günü kurtarma peşinde olmalara ziyadesiyle doyduk biz millet olarak. Aman ha..."

Alpaslan Cambaz

Yazarın Diğer Yazıları