Sektörün ihtiyacı kredi değil

Turizm sektörüne ilişkin bankaların içeriğini genişleterek hazırladığı “turizm yatırım kredileri” başlangıçta bir çözüm gibi görünse de, “çeşmenin başı” diye tabir edilen ve turizm sektörünün sahip olduğu ürünlerin pazarlandığı hedef ülkelerde tur operatörlüğü faaliyetlerinde bir gelişme sağlanmadığı sürece, verilecek krediler sektöre yapılan “aspirin tedavisinden” öteye bir anlam taşımayacaktır.
Kredi talepleri incelenirken asıl dikkate alınması gereken nokta, kredilerin ne amaçla kullanılacağı noktasında kilitlenmektedir. Eğer alınan kredilerle yurt dışından turist getirmeye yönelik girişim ve projeler sunuluyor ise, bu tür girişimler desteklenmelidir. Ülkemizin acil ihtiyacı yeni konaklama tesisleri değil, mevcut konaklama tesislerini daha verimli şekilde ve yıl boyu doluluk oranlarını yükseltecek şekilde işletebilmektir.
Konaklama tesisleri “taşın altına ellerini koymadıkları” sürece, “yuvada annesinin getireceği besini bekleyen kuş yavrusu” konumundan kurtulamayacaktır. Müşteriye sahip oldukları ürünü pazarlayamayan işletme sahipleri, yabancı veya yerli tur operatörü ne gönderirse onunla yetinmek zorunda kalmaktadır. Konaklama işletmelerindeki artış, yıllar içerisinde “garantili oda satışı” anlayışının ortadan kalkmasına nende olmuştur. Yeniden eski yıllardaki gibi, bir yıl öncesinden bir yıl sonrasının odalarının satılabilir hale gelmesinde, sektördeki işletmelerin bir araya gelerek güçlerini birleştirmeleri halinde, hem işletmeler daha kârlı bir şekilde çalışacak hem de yüzlerce milyar dolar harcanarak yapılan turizm tesislerinin ülke ekonomisine katkıları doğru orantılı olarak artacaktır.
Kuzey Afrika ülkelerindeki son olaylar da gösteriyor ki, başka ülkelerdeki gelişmelere göre sezonluk pozisyonlar alarak gerçekçi turizm politikaları geliştirilemiyor. Burada en önemli konu yine yerli tur operatörlerine havayolu taşımacılığında verilecek “desteklerde” düğümleniyor. Kredi vermek yerine, yerli tur operatörlerini ve turizm işletme sahiplerini bir araya getirerek birlikte faaliyet yapmaları özendirilmeli ve hatta zorunlu hale getirilmelidir. Kış operasyonu yapmak isteyen tur operatörüne “belli sayıda müşteri getirmezseniz oteli kapatırım” diyen bir işletmeci tipi ile uzun vadeli girişimlerde bulunulamaz.
Turizmin yıl boyu yapılabilmesi için her ne kadar tüm iş, tur operatöründe bitiyor gibi görünse de aslında işin aslı öyle değil, çünkü turizm yalnızca uçak ve konaklamadan ibaret bir sektör değil. Altyapısından, ulaşımına ve diğer mal ve hizmetlerle doğrudan bağlantısı olan kapsamlı bir sektör. Kışın müşteri getirilen bir bölge de restoranlar ve dükkanlar açık değilse, turistin o bölgeye getirilmesinin bir anlamı da olmayacaktır.
Dolayısı ile belediyeler de ellerinden gelen yaptırımları uygulayarak, yıl boyu turizmin yaygınlaşmasında etkin rol oynayabilirler. Yoksa yalnızca işletme sahiplerinin inisiyatifinde bir turizm faaliyeti sadece kar ve zarar hesabına endeksli bir hal alır ki, bu da zaten baştan kaybedilmesi demektir.
Hiçbir işletme yüksek yaz sezonundaki yüzdelikleri beklememeli, ancak yüzde 10-30 aralığında bir kapasiteye ulaşabiliyorsa bunu başlangıçta bir kazanç olarak görmelidir. Sonuçta bir işletmeyi altı ay kapatıp altı ay sonra açmak çok daha masraflı bir işletmecilik yönetimidir. Ama düşük kapasitede bile olsa, yerlerin her gün süpürülmesi, su borularının çalışması, malzemelerin bakımının yapılması aslında en büyük kazançtır.

Yazarın Diğer Yazıları