Seneye de Cumhuriyet Bayramı'mız olsun!

Seneye de Cumhuriyet Bayramı'mız olsun!

CHP'liler İstiklal Marşı'nı okuyacaklardı bir gün önce, polis müdahale etti...

İtiş-kakış...

"Başka yerde söyleyin" dedi polis müdürü...

Mikrofon sistemini kurmuşlardı "Korkma sönmez" bile diyemediler...

"Ko..." dedi kaldı...

Ertesi gün Ankara'da on binler yürüdü...

Bu kez belediyenin hafriyat kamyonları ile yolu kapattılar, ama marş kesintisizdi: "Korkma sönmez..."

*

 28 Ekim günü, yani Cumhuriyet Bayramı'na bir gün kala bayramlarda uygulanan tören protokolü değiştirildi, çok acil (!) olduğu için Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayınlandı...

Garnizon komutanlarını törenlerdeki protokolden çıkarttılar...

Komutanlar artık törenlerde önde duramayacaklar, kutlamaları kabul edemeyecekler ve Atatürk anıtlarına çelenk koyamayacaklar...

Bir fotoğraf vardı dün medyada, komutan kırmızı karanfillerden bir çelenk bırakıyor Atatürk'e, altında yazısı:

"Askerin son çelengi..."

Ama meydanlarda on binlerce genç bir ağızdan bağırıyordu:

"Atatürk'ün askerleriyiz..."

*

Devlet Opera ve Balesi'nin her sene 29 Ekim'de verdiği "Cumhuriyet Konseri" bu sene yoktu... Bunun yerine "15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Şehitlere Saygı Konseri" vardı...

(...) Ama cadde ve meydanlarda, kalabalıkların ellerinde fenerler, her yer cumhuriyet operasıydı dün gece...

*

Geldik:

Seneye de Cumhuriyet Bayramı olacak mı?..

Çünkü birkaç ay içinde anayasa değişikliği ile cumhuriyetin temeli parlamenter sistemi kaldırıp yerine başkanlık sisteminin getirilmesini deneyecekler...

Olmayan şeyin bayramı olmaz...

*

Düne bak, emin ol:

Cumhuriyetin arkasında cumhuriyet var... Öyle kolay değil...

Seneye de Cumhuriyet Bayramımız olsun.

Bekir Coşkun Sözcü

***

Tuzağa düşürüldük

------

Düşmanlarımızı azaltacaktık. Dostlarımızı çoğaltacaktık.

Putin ile Erdoğan kucaklaştı. Obama ile Erdoğan telefonlaştı. Kurtuluş Savaşı sırasında Milli Mücadele düşmanı yazar Ali Kemal'in torunu İngiliz bakan Boris Johnson da Ankara'ya Erdoğan'ın çok pahalıya yapılmış lüks Ak Saray'ına konuk geldi. Bir umuttu!

Saman aleviymiş. Dost çoğaltamadık. Mavi Hattı yenileyemedik.

Mavi Hat:

Ülkemizin Güney ve Güneydoğu sınırımızdaki bütün ülkelerden, etnik gruplardan, uluslardan, mezheplerden, dinlerden, inançlardan kim varsa hepsiyle dost olma, dost kalma kuşağıdır.

(...) 1920 yılında İngilizler güçlü orduları ve Lawrence tipi "böl ve yönet" yöntemleriyle mavi hattımızı dağıttılar ve şimdi de ABD'liler askeri-siyasi-diplomatik-finansal güçleriyle "mavi hattımızı yeniden kurmamıza" izin vermiyor.

Musul'da 100 yıl önceki İngiliz generali ile bugün Musul'da ABD generali arasında bir milim bile görüş farkı yok.

ABD'nin planı:

Küçük Sünni devlet.

Küçük Şii devlet.

Küçük Kürt Devleti.

Küçük Aşiret devletler.

Kurdurmak. Hepsini soymak.

İngilizlerin başlattığı "böl-birbiri ile savaştır-yönet" bataklık modelini güncelleştirip devam ettirerek "Müslümanlığı da sürekli fakir dini kalmaya" mahkum etmek.

Müslüman: Çok doğuracak. Hep fakir kalacak. Sünni-Şii diye bölünecek. İçinden IŞİD üretecek. Müslüman Müslümanı öldürecek. ABD'nin planı bu! Biz bu plana geldik. Tuzağa düşürüldük...

Necati Doğru Sözcü

***

ABD "devletler savaşı" değil "kontrollü kaos" istiyor

-------

 (...) Bugün dünyanın birçok ülkesi Musul'u IŞİD teröründen kurtarmak için güç birliği yaparken bu koalisyonun içinde Türkiye'nin olmasını istemiyor.

Aynı şekilde Suriye'deki IŞİD tehlikesine karşı Türkiye her ne kadar müdahil olmuş olsa da Amerika bizim yerimize PYD'nin olmasını tercih ediyor ve Türkiye'yi sürekli uyarıyor.

Bu nedenle hem IŞİD'e hem de terörist olarak gördüğümüz PYD'ye karşı elimiz kolumuz bağlı olmasa da etki alanımız giderek daralıyor. İktidar ise bu sıkıntımızı adeta görmezden geldiği gibi sanki Irak ve Suriye'de askeri destan yazıyormuşuz gibi kamuoyunu oyalamaya ve hatta aldatmaya çalışıyor.

(...)

 Amerika'nın ısrarla bizi operasyonlardan uzak tutmaya çalışmasının nedenini eski bir diplomat dostumla konuştum. Diplomat dostum "çok basit" dedi "Türkiye IŞİD bitirildikten sonra Suriye'de kalır ve PYD ile de mücadele etmeye kalkarsa, bir süre sona karşısında Suriye ordusunu bulacaktır. Bu da bir NATO ülkesinin bir başka devletle savaş durumuna gelmesidir. O zaman işler çok karışır. Üçüncü Dünya Savaşı'nın fitili bile ateşlenebilir."

İlginç bir bakış açısı.

"Peki" dedim, "Amerika neden PYD konusunda ısrarlı?"

Diplomat dostum şöyle anlattı; "Amerika PYD'nin PKK'nın devamı olduğunu ve terörist faaliyetler içinde bulunduğunu elbette biliyor. Ayrıca Esad'a karşı savaşan cihatçı örgütlerin de birer terörist örgüt olduğunun farkında. Türkiye ise bir devlet. Amerika Esad'a karşı terörist demeden milis kuvvetleri destekliyor. Sonuçta Esad rejimi bu milisleri alt eder ya da edemez. Ama bölgede Türkiye'nin bulunması farklı. Türkiye milis gücü, örgüt değil, bir devlet. Esad rejimi ile çatışması da bir iç savaş değil devletlerarası savaş demektir. İşte Amerika bu nedenle bölgesel güçlerden söz ediyor..."

Diplomat dostuma "Irak'taki durum da aynı mı?" diye sorunca "Tabii" dedi ve anlattı; "... Türkiye'nin kara gücüne katılması ve daha sonra Irak topraklarını terk etmemekte diretmesi ister istemez Türkiye ve Irak ordularını karşı karşıya getirecektir. Suriye'deki durumun aynısı. Büyük güçler ve Amerika bölgedeki çatışmaların devletlerarası olmasını istemiyor, çünkü bunun sonuçlarını hesaplayamıyorlar."

Diplomat dostumla konuşmam bu kadar. Olaylara farklı bir bakış açısı...

Can Ataklı Korkusuz

***

Askerler kutlama ve tören protokolünden çıkarıldı...

Bilmeyen de ülkeyi siyasetçiler ve bürokratlar kurtarıp, Cumhuriyet'i kurdu sanacak!

Akif Kökçe Milliyet (Açık Pencere)

***

-------

Nereden nereye

-------

10 Eylül 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşetinde bir haber "Kadınlara lâf atanlar derhal tevkif edilecek" 

Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt o günlerde kadınlara söz atanların çoğaldığını dikkate alarak Cumhuriyet savcılarına bir genelge yolluyor...

Laf atanları inkılabın getirdiği yeniliklere karşı çıkanlar arasında sayarak savcılara bunun cezayı gerektiren suç olduğunu anımsatıyor... Laf atanların bilerek bilmeyerek gericilere hizmet ettiğini söylüyor. Ve devam ediyor:

"Bunlar yeniliklere candan bağlı vatandaşları eskiliğin devamı tereddütlerine, endişelerine salmaktadır. Türk vatanında namus, şeref, haysiyet teşkilatlı esasiyemizin ve bütün Türk milletinin teminatı altındadır. Türk ceza kanunun 421inci maddesi laf atanları 3 aydan aya kadar hapis cezası ile cezalandırmakta, 424üncü maddesi tazminat hükmünü ihtiva etmektedir..."

***

Anlaşılan o dönemde gericiler giyim kuşamları ve özgür davranışlarıyla dikkati çeken Cumhuriyet kadınlarına bu tavırları nedeniyle laf atarak ezmeye çalışmakta, durum şikâyet konusu olmaktadır. Onların torunları da malum günümüzde otobüste tekme atmakta, yargı tutuklayıp tutuklamamak konusunda tereddütler içinde kalmaktadır!

(Not: Bu kupürü arşivden araştırıp bulan Tuba Emlek'e teşekkürler.)

Melih Aşık Milliyet

***

AKP'nin MHP'ye teklifi bu mu?

---------

İktidar partisinin MHP'ye nasıl bir başkanlık modeli önereceğini merakla bekliyoruz..

Çünkü, iktidar partisi Meclis'ten önce MHP'nin kapısını çalacak..

Dün iktidara en yakın gazete iktidar partisinin başkanlık modelini manşetten duyurdu..

2012 yılında Meclis Uzlaşma Komisyonu'na verdikleri teklifin aynısı..

O teklif gümbürtü koparmıştı..

MHP şiddetle karşı çıkmıştı..

Bakalım bu teklif de gümbürtü koparacak mı?

MHP yine şiddetle karşı çıkacak mı?

Önümüzdeki günlerin konusu bu..

***

Başkaları da var tabii..

ABD'nin Rakka'yı IŞİD'den temizleme operasyonunu Türkiye'yle mi, PYD/YPG yapılanmasıyla mı yapacağı..

Türkiye'nin Musul operasyonuna katılıp katılamayacağı..

Bağdat'la Ankara arasındaki gerginliğin nereye gideceği..

Gibi her gün konuşulan meseleler var..

Bir de..

Eğitim kalitesinde OECD ülkeleri içinde sondan üçüncü olmamız var.. 35. sıraya düşmemiz..

Dövizin alıp başını gitmesi.. Doların üç liranın üstüne çıkıp oturması..

İşsizliğin yüzde 10'lardan aşağıya inmeyeceği.. Genç nüfustaki işsizliğin yüzde 20'lere dayandığı..

Gibi konuşulmayan meseleler var..

***

Dönelim iktidar partisinin başkanlık modeline..

Üzerinde tartışılacak önemli maddeler şunlar..

Başkan'a 'Başkanlık Kararnamesi' çıkarma yetkisi veriliyor..

Bugünkü kanun hükmünde kararnamelerin benzeri..

Yasa yapma yetkisi..

Yürütmenin yasamaya ihtiyaç duymadan yasa yapma hali..

***

Bir başkası; atamalar..

Bürokrasiyi başkan atıyor.. Rektörleri başkan seçiyor.. Ayrıca YÖK üyelerinin, Anayasa Mahkemesi üyelerinin, HSYK üyelerinin, Danıştay üyelerinin önemli bölümünü başkan belirliyor.. Oranı henüz netleşmemiş.. 

***

Üzerinde çok tartışılacak bir başka talep de şu; Başkanlık seçimi ile milletvekili seçiminin aynı tarihte yapılması öngörülüyor..

Sakıncalı bi durum..

Sakıncası ne derseniz; milletvekili adayları sırtını başkana yaslayacak.. Başkan adayının başarısı o partiden meclise gelecek milletvekili sayısını belirleyecek..

Meclis çoğunluğu başkan seçilen kişini partisinden olacak..

Bu da yasamanın yürütmeye daha doğrusu başkana ram olması demek.. Kuvvetler ayrılığının olmaması demek..

Bu sebeple, ABD yasama organları seçimleriyle başkan seçimini kalın çizgilerle birbirinden ayırmış..

***

Başkanlık isteyenler diyor ki..

Bu yapı sürüp gitsin mi? Bugün de yasama, yürütmenin tahakkümü altında.. Yürütmenin bir dediği iki olmuyor..

Doğru..

Bugünkü yapı sürdürülebilir bir yapı değil..

Garabet!.

(...)

BİR: İktidar partisi 'Parlamenter rejimi bırakalım başkanlık sistemine geçelim' diyor..

İKİ: Muhalefet partileri 'Parlamenter rejimi onaralım, Batı standartlarına çıkaralım' diyor..

Sizce hangisi..

Mehmet Tezkan Milliyet

***

Tehditler dış politikaya endeksli

-------

... Hakkari Çukurca'da PKK'ya karşı operasyon yapan askerlere yapılan saldırıda 3 askerimiz daha şehit oldu.

ABD, Irak'ta olsun Suriye'de olsun PKK-PYD'ye her türlü desteği vermeye devam ediyor, "IŞİD'e karşı en önemli müttefikim onlar" diye açıklıyor ve bunu "Rakka operasyonunda PYD ile birlikte olacağını" söylemeye kadar vardırıyor.

Şu anda en güçlü başkan adayı durumunda olan Hillary Clinton şimdiden "Kürtleri daha çok silahlandırırım" ifadesiyle PYD-PKK'yı kast ediyor.

***

Türk Hükümeti en başta, diğer ülkelerin bütünlüğü ve terörden temizlenmesi için ABD ile konuşurken, önce "kendi ülkemizdeki terörün Suriye ve Irak'ta 'DSG adı altında da faaliyet gösteren' PKK-PYD ile birebir ilgisini, PKK'nın PYD'den beslendiğini" anlatmalı ve bu konuda pazarlık yapmalıydı.

ABD'nin Irak'ta (4 parçalı Kürdistan hayali için çalışan) Barzani güçlerini, İran destekli Şii milisleri, Şii Irak ordusunu, onlarla beraber olan PKK-PYD'yi koruması Türkiye'nin aleyhine işlemektedir.

Dış politikada şu andan itibaren gözden kaçacak en küçük detay bile Türkiye'nin karşına en büyük sorun olarak dikilecektir.

Güngör Mengi Vatan

***

(DİYANET İŞLERİ BAŞKANI VE YUSUF KAPLAN'IN KELLELERİ İLE...)

"Hz. Muhammed" filmi ipleri kopardı

------

Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, 'Hz. Muhammed: Allah'ın Elçisi' filmine onay veren Diyanet İşleri Başkanlığı'na sert çıktı:

"Başka bir ifadeyle, sinemadan zırnık kadar anlamayan (dolayısıyla hakkında hüküm verilecek bir meseleyi, mevzuyu bihakkın bilmeyen) din adamlarının, âlimlerin bir filme izin verme ya da vermeme yetkisi yoktur. Sinemadan anlamayan bir din adamının bir film hakkında hüküm veya fetva vermesi hem kabul edilemez hem de tehlikelidir.

Bu projeye su taşıyan, bu filme onay veya fetva veren herkes vebaldedir ve bunun vebali çok ağırdır. Bunun bedelini gelecek kuşaklar çok ağır ödeyecektir. Benden hatırlatması... Vesselam."