Şeriatın kestiği parmak...

“Şeriatın kestiği parmak acımaz” derler... Balyoz Davası’nda aslında şeriat yanlısı bir iktidarın -haydi talimatları demeyelim- telkinleri ile Türk ordusunun en yüksek kademedeki komutanlarına verilen ağır cezalar canlarımızı çok acıttı, kamu vicdanını yaraladı. Sanık avukatlarının ifadelerine göre kararın -hükümlerin- yargılamadan çok önce verildiği Başbakan’ın ve Mahkeme Başkanı’nın “ihsası rey” ifade eden sözlerinden belli. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Hukuk ve adalette öç almak yoktur” demiş. Evet olmaması gerekir ama hangi hukukta, kimin adaletinde? Gün gibi aşikar ve gittikçe ortaya çıkacak; bu kararlaradaletin tezahürü mü, “yılanların öcü”mü dür? Kuyruk acısı olanların sevinmelerini görünce sormadan edemedim!..

***

İktidara mensubiyeti “malum” Sabah gazetesi manşetten haykırdı; “Demokrasi zaferi” diye... Acaba! Balyoz Davası, demokrasinin zaferi midir, Türkiye’de hukukun intiharı mı dır...
Bir yazar Balyoz Davası hakkında “eksik teşebbüs, eksik karar” diyor. Kısaca asli ve Anayasal görevleri Atatürk Cumhuriyeti’ni “korumak ve kollamak” olan komutanlar olanları ve olacakları daha o zaman görmüşler ve Atatürk’ün emanetine sahip çıkmak için buna karşı ihtimal, tedbir ve karşı koyma “senaryoları” harp oyunları gibi masa üzerinde oynamışlar. Fiili teşebbüs ve hareket eksik değil, külliyen yok...
Endişelerinde ne kadar haklı oldukları şimdi anlaşılıyor.
Bu davada çok “bit yeniği” var.. Mesela, belgeleri Baransu’ya Taraf’a veren acaba hangi general?
Ama bir generalin -eski bir Genelkurmay Başkanı’nın- Erdoğan’ın “Hocam” dediği Hilmi Özkök’ün karar hakkında yorumları ilginç...
Hazret; “Yazık oldu. Hepsine çok üzüldüm ama adil yargılama yapılmadığını söyleyemem...” dedikten sonra “Cezalar ağır ama yapacak bir şey yok! Çünkü kanunlar böyle” diyor. Yani eski silah arkadaşlarının böyle ağır bir şekilde cezalandırılmalarına ve bir zamanlar komuta ettiği orduya Balyoz indirilmesine “esastan” ilke olarak hiç tepkisi ve itirazı yok. Diyor ki; “Yargıçlar ya müebbet ya beraat verecekti. Müebbet vermek istemediler. Ee, beraat de veremeyeceklerine göre mecburen ortasını buldular. Ben rütbelere göre daha kademeli bir dağılım olabilir diye düşünüyorum.” İnayet buyurmuşunuz, Sayın “Hocam”!

***

Balyoz Davası’nın kararlarının, “cezalarının” benim vicdanımı çok rahatsız eden asıl içeriği, şumulü... Suç(!) işlendiği zaman meri olan eski TCK’nın maddeleri! Bunlara göre “sanıklar” medeni haklarından; kocalık ve babalık haklarından ve emeklilik haklarından mahrum edilecekler, kılıçları kırılacak, apoletleri sökülecek er statüsüne indirilecekler.
Hiçbiri bu ağır muameleleri hak etmiyor. Ceza, onurlu asker için idamdan -ölümden de- beter. Bunları okudukça benim boğazım tıkanıyor. Ya ailelerinin feryatları. Siyaasi iktidar, bilhssa Erdoğan ve diğer ilgililer bu feryatlara kulak versin!..

***

Fransa’nın tarihinde bir “Yüzbaşı Dreyfus” olayı vardır.. 19. Yüz Yıl sonlarında ülkede hakim olan aşırı Katolikler, düzmece belgelerle Musevi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus’u Almanlar için casusluk yapmakla suçlarlar. Ve Dreyfus mahkum edilir, kılıcı kırılır, rütbesi sökülür, ağır hapisle “Şeytan Adası” na sürülür ve orada yıllarca kalır. Sonra asıl casusluğu Easterhazy adlı başka bir subayın yaptığı anlaşılır. Ünlü yazar Emil Zola gerçekleri, L’Aurore gazetesinde J’accuse -Suçluyorum- adlı makalesinde yazar. Sonunda hükümet devrilir. Dreyfus iadeyi itibar eder ve rütbesi, kılıcı törenle geri verilir ama yıllar sonra. Eşinin, ailesinin bunca çektikleri de cabası.
Türkiye de şimdi “Zola”sını, gerçek adaleti bekliyor!...

Yazarın Diğer Yazıları