Sevgi çok yücedir

Bu kez rotamız, Karadeniz...

Rehberimiz neşeli.

Mikrofon elinde, önce misafirleri sonra kendini tanıtıyor.

- Altı yıldır bu mesleği yapıyorum. Aslında İngilizce öğretmeniyim.

Bir aylık yeni gelinim. Yani çiçeği burnunda..

Gülerek devam ediyor:

- Balayımı bile yapamadan işe koştum. Para lazım...

Eşime de gel dedim. Yolda izde, balayı bedavaya gelsin... Karadeniz'i gezdireyim... Olmaz dedi. İkna edemedim.

Eşim icra memuru.

Düğün dernek derken haliyle biz de borçlandık. Çalışmak lazım.

Borçtan, hacizden korkarım.

Allah korusun; bizim başımıza da gelebilir.

Kredi kartları falan...

Bu arada otobüsümüz İstanbul'u çoktan geride bırakmıştı bile.

İzmit, Adapazarı, Bolu derken Amasya'dayız.

Vakit geçirmeden şehrin ünlü konaklarını geziyoruz.

Ardından devam ediyoruz; Kral Kaya Mezarları, Yeşilırmak Nehri üzerinde yapılan yalı boyu evleri, Amasya müzesi, Çakallar Tepesi, Sultan 2. Beyazıd Cami, türbe, medrese, külliye, Şehzadeler Parkı... Ve hikayesi dillere destan Ferhat ile Şirin Su Kanalları.

Aşk çeşmesinden içenlerin bütün dilekleri kabul oluyormuş...

Hikâyeyi hatırlatmak gerekirse, Ferhat çok yakışıklı yağız delikanlıdır. Ünlü nakkaş ustasıdır. Yaptığı bütün işler çok beğeni toplar. Kendinden sıkça söz ettirirmiş.

Şirin ise, Amasya Sultanı'nın kardeşidir. İki gencin birbirine sevgisi başlar. Ferhat aileye dünürcü gönderir. Aile kızı Ferhat'a vermek istemez.  

Sultan Hanım işi yokuşa sürmek için, Ferhat'a "şu dağlardan şehre su getir. Sana Şirin'i vereyim" der.

Sevmiş bir kere...

Gönül ferman dinler mi hiç... Ferhat, Şirin'ine kavuşmak için "peki" der.

Ferhat dağlara çıkar. Aşkı için başlar kayalıkları kırmaya.

Koca koca dağları yarıp, suyun şehre kadar gelişini sağlar. Su seslerinin şırıltısını Sultan ve yakınları duymaya başlar. 

Şirin çok mutludur. Heyecandan kalbi küt küt atıyordur. Sevdiğine kavuşmak için gün sayıyordur.

Tabii bu durumdan hiç hoşnut olmayan Sultan Hanım baktı ki, kız elden gidecek.

Haince düşler kurarak büyücü ve cadılarla planlar yapar.

Cadı dağa çıkar. Çirkin gülüşü dağları inletir.

Gülerek Ferhat'ın yanına varır. "Şirin öldü. Boşuna uğraşma. Sana helvasını getirdim" der. Kahkahalarla yine gülmeye başlar.

Ferhat bir anda beyninden vurulmuşa döner.

"Şirin yoksa bu dünyada ben yokum" der. Acısından bağrışı dağlardan yankılanır. Elindeki baltayı havaya atar. Efsane bu ya... Balta düşerek kafasına çarpar. Kanlar içinde yere yığılır.

Bunu duyan Şirin kayalıklara koşar. Şirin, Ferhat'ın o halini görünce perişan olur. Hıçkıra hıçkıra ağlar. Kendinden geçer. Ağlaması bütün dağların tepesinden şehre kadar duyulur. Şirin daha fazla bu acıya dayanamaz. Ferhat'ın cansız bedeninin yanından kendini dağın tepesinden atar.

Sevenler kavuşamaz.

Keşke mutlu son olsaymış.

Görüyorsunuz, her dönemde aşk, sevgi, ne zenginlik ne de fakirlik tanıyor.

Sevgi çok yücedir.

Mutlu pazarlar.

Yazarın Diğer Yazıları