SEVR’İ BİLMEK LOZAN’I ANLAMAK

SEVR’İ BİLMEK LOZAN’I ANLAMAK
Kurtuluş Savaşı’na rağmen İngiltere sonuna kadar Sevr’i uygulamaya çalıştı

Sevr, I. Dünya Savaşı sonrası imzalanan barış antlaşmalarının en ağırıdır. Kin ve intikam kokar. Türkün ana yurdunu parçalar, yapay devletler oluşturur. Türk’e hayat alanı yoktur. Bu Antlaşma, TBMM Hükümeti tarafından reddedilmiştir. Mustafa Kemal ise, 17.01.1921’de United Telgraph muhabirine verdiği demeçte, ” Siyasî, adlî, iktisadî ve malî bağımsızlığımızı imhaya ve sonuç olarak yaşama hakkımızı inkâr ve ortadan kaldırmaya yönelik olan Sevr Antlaşması bizce mevcut değildir “ demiştir. Mustafa Kemal şöyle der: ” Oysa Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir “.
Kurtuluş Savaşı’na rağmen İngiltere sonuna kadar Sevr’i uygulamaya çalıştı. Büyük Taarruz’un dördüncü günü, Atina’daki İngiliz Maslahatgüzarı, Lord Curzon’a çektiği telgrafta, “İngiliz arslanı sayesinde Kral Konstantin’le Kraliçe Sophia’nın Ayasofya Kilisesi’nde taç giymelerini sabırsızlıkla beklediklerini, İstanbul’un Yunanlara devrinin Doğu Sorunu’nun tek çözüm yolu olduğunu, Sevr’in 36. maddesinin de bunu ima ettiğini” yazıyordu. Ertesi gün Başkomutanlık Meydan Muhaberesi kazanıldı. Ama 7 Eylül sabahı Lord Curzon, “Anadolu’da Yunan başarısızlığı bizim Avrupa politikamızı terk etmemiz için bir neden değildir” derken, Koloniler Bakanı Churchill ve Başbakan L. George, “Ne pahasına olursa olsun Boğazların Kemalistlere kaptırılmayacağım, İngiliz kara ve deniz askerlerinin tüm güçleriyle silahla karşı koyacaklarını” belirtiyorlardı.
Türkiye Heyeti’ni Lozan’da bekleyen, bu düşünceleri temsil eden yabancı diplomatlardır. İsmet İnönü 11 Kasım’da Lozan’a gittiğinde kimseyi bulamaz. Konferans 13 Kasım’dan 20 Kasım’a bırakılmış, Türk tarafına haber bile verilmemiştir. İnönü, bu bir haftalık sürede Fransa’nın daveti üzerine Paris’e gider ve başbakanla görüşür “Bütün merakım, sulh var mı, yok mu, bunun üzerinde teşhis koymaktı” der ve bu görüşmeyi şu cümleyle Ankara’ya özetler: “Müzakereler çetin olacak”. Öyle de olur. Ama Lozan’daki heyetimize verilen talimata göre, iki konu tartışılamaz bile: Anadolu’da Ermeni yurdu ve Kapitülasyonlar. Türk Hükümeti, bu konularda tekrar savaşa hazırdır. 20 Kasım’da konferans açılır. 21 Kasım’da İsmet Paşa Curzon’la konuştuğunu, kendisine “Sizin için en önemli konu nedir” diye sorduğunu, “Tam bağımsızlık” cevabını verdiğini yazar. Curzon İsmet Paşanın açılıştaki ünlü söylevini sert bulduğunu söyler. “Izdırap çekmiş bir milletin şikayetleri” diyen İsmet Paşa havayı şu cümleyle açıklar: “Dış görünüş fırtınadan önceki tatlı yel gibidir”. Yine aynı gün “Sabah iç tüzük görüşüldü. 
Hemen her maddesine karşı çıktık” der. İnönü’nün Ankara’ya çektiği telgraflardan bir kısmını seçersek: 26 Kasım: “Curzon, kapitüler devletleri konferansa çağırmış. Onlarla görüşmeyeceğimi duyurdum”. 27 Kasım: “Curzon’la Irak konusunu konuştum. Musul’u istedim, reddetti, tartıştık”.
Bu arada İstanbul’dan Lozan görüşmelerine gölge düşürmek isteyen karşı propaganda haberleri de TBMM’ye gelmektedir. Erkan-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa, İcra Vekilleri Heyeti Başkanlığı’na yazdığı yazıda, İstanbul’dan gelen haberleri şöyle aktarmaktadır. (Devam edecek)