Seyahat acenteleri

Turizm sektörünün karadelikleri (2)


“Seyahat Acentelerinin”  ülke tanıtımına katkılarını daha da artırmak amacı ile başlangıçta çok iyi düşüncelerle çıkarılan 2634 sayılı Turizm Kanunu ile birlikte, 80’li yılların başında seyahat acenteleri genellikle İstanbul ve İzmir gibi şehirlerimizde açıldılar. Acentecilik Belgesini veren kurum T.C. Turizm Bakanlığı idi.
Derken birileri bu  “ülke tanıtım”  işinin ikinci plana atılıp işin maddi boyutu ile ilgilenmenin daha iyi olacağını düşünmüş olmalı ki; 1618 sayılı Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) yasası çıkarıldı ve Turizm Bakanlığı’ndan Acentecilik Belgesi alan firmalara bu  “birliğe üye olma mecburiyeti”  getirdiler.
Son on yıldır TÜRSAB’ın başkanlığını yapan Sayın Başaran Ulusoy başkanlığa gelmeden önce acente sayısı iki bin civarında iken bu sayı son on yılda iki katından daha fazla arttırıldı. Özellikle Muğla ve Antalya illerimizde müthiş bir acente açma çılgınlığı yaşanmaya başlandı. Geldiğimiz noktada, son zamanlarda “acente sayısının çok fazla olduğu ve azaltılması gerektiği”  yönünde beyanatlar vermeye başladılar.
Hoyratça (Birlik üyesi olma zorunluluğunu bir rant gibi kullanarak) çok yüksek meblağlarda  “üyelik bedellerini”  kasalarına attılar, büyük bir maddi birikim elde ettiler ve daha sonra mahkeme kararları ile  “üyelik bedelleri”  indirildiği halde fazla alınan üyelik bedellerini geri ödediklerini duymadık.
Başka hiçbir Birliğin sahip olmadığı yasal özerkliklere sahip olan TÜRSAB devlet görevlileri tarafından hiçbir zaman sorgulanmadı, gerçek anlamda Türk Turizmine ne kattıkları araştırılmadı, televizyonlara çıkıp verdikleri beyanlarla ahkam kesmelerini ve turizm gelirlerinin ne kadar olacağı tahminlerini yapmalarını bütün topluma yutturdular.
Fakat gereken, turizm sektöründeki tüm işletmelerin ticari faaliyetlerinin denetim altına alınabilmesi ve bu yönde yaptırımların uygulamaya konulması yönünde olmalıydı. Bugün turizm sektörünün en aktif girdi kalemini oluşturan  “tur faaliyetleri”  her nedense Maliye Bakanlığı’nın gelir kalemleri arasında sayılmıyor. Şehirler arası yolcu taşımacılığı yapan otobüs işletmelerine  “maliye logolu bilet”  zorunluluğu getiren zihniyet bir türlü seyahat acentelerinin tur bileti olarak kullandığı bilet koçanlarını denetimine almıyor.
Turizmde asıl girdi tur faaliyetlerine katılan turistlerin ödedikleri bedellerin vergilendirilmesi ile mümkündür. Ülkemize turist getiren büyük tur operatörleri her şeylerini zaten belli bir sistem dahilinde yapıp kayıtlı turizm faaliyeti yapar iken,  “sokak acentesi”  diye bilinen ve diğer tur operatörlerinin getirdikleri turistlere daha düşük fiyatlara tur satarak turizmi baltalayan işletmelere karşı bir önlem alınmamakta.
Maliye Bakanlığı kendi üzerine düşen görevi yapıp 2010 yılından itibaren seyahat acentelerine tur bileti olarak kullanacakları biletlerin  “maliye logolu”  olma zorunluluğunu getirdiğinde turizm girdilerinde büyük bir sıçrama daha ilk yıldan görülecektir.
Her kesilen tur bileti birebir fatura yerine geçeceği için hem haksız rekabet ortadan kalkacak hem de tüm seyahat acentelerinin gerçek tur gelirlerinin ne kadar olduğu kolaylıkla kontrol edilebilecektir. Eğer bunu yapmayacak olursanız, sürekli eleştirilen turizm sektöründeki hizmet kalitesinin de yükselmesini beklemek büyük bir hayal olarak kalacaktır.  

Yazarın Diğer Yazıları