Sincan'dan Mektup: Düşmana malzeme verirsiniz

Önceki hafta bu köşede, Kıbrıs Barış Harekatı’nın komutanlarından ve Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurucularından Emekli Kurmay Albay Dr. Oğuz Kalelioğlu’nun bir arkadaşına gönderdiği mektubu yayınlamıştım. Psikolojik Harekat Daire Başkanı iken görev alanı, “Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile, iç tehdit olarak terör örgütünün propagandasını nötralize etmek” olan Kalelioğlu, 1997’de Batı Çalışma Grubu (BÇG) faaliyete geçirildiğinde, yapılanları zaten tasvip etmediği için onu da ‘irticacı’ kabul ederek devre dışı bırakmışlar. 1997 Ağustos Şura’sında emekliye ayrılan Kalelioğlu, BÇG için, “bari Psikolojik Harekatı’n ne olduğunu bilseler, bu rezillikler yaşanmazdı” diyordu.
28 Şubat soruşturması kapsamında Sincan’da tutuklu bulunan Kalelioğlu yazımız üzerine bir mektup gönderdi. Yeniçağ’ın ilgisine teşekkür eden Kalelioğlu şöyle diyor:
“Ben Kıbrıs’ta Yunanlıların bu silahı nasıl ustaca kullandıklarını görünce, bu ilmi öğrenmek istedim. ABD’de Psikolojik Harekat kurslarını bütün NATO subayları içinde birinci bitirince Genkur. Psk. Hrk. Dairesi’ni bana kurdurdular. Belirttiğiniz alanlarda çalışma yapıp, tam verim alınacak dönemde emekli edildim. Psikolojik Harekat Talimnamesi’nin 1’inci Maddesi derki; Psikolojik Harekatın ana hedefi ‘Hükümet Programlarını’ desteklemektir. Milli Güç unsurlarından siyasi ve askeri güç ayrılmaz bir bütündür. Daima birbirlerini desteklemek zorundadırlar. Eğer siyasi ve askeri karar organları arasında bir görüş ayrılığı olur da hele bu dışarı yansır ise düşman Psikolojik Harekat Teşkilatına, bize karşı kullanacak malzeme vermiş olursunuz.” 
Daha önce “psikolojik harekatı” zehirli gaza benzetmiş ve bizimkiler için de zehirli gaz kullandıkları alana gaz maskesiz giren şaşkınlar ifadesini kullanmıştım. “Uydurduklarına inandılar” başlığıyla yaptığımız değerlendirmemize Sayın Kalelioğlu, “Teşhisinize katılıyorum, bilen bilmeyen Psikolojik Harekattan bahsediyor, bu bahisler de hep ülke ve hizmet eden şahıslar aleyhine oluyor” diyerek destek veriyor.
Ülkemizde devlet sistemi yamalı bohça misali derlenip iğreti şekilde tutuşturulduğu için bundan şık bir model çıkarmak imkansız. Yerli musikinin yasaklanıp Batı müziğinin yankılandığı bir ülkede herhalde herkesin gönül teline uygun eserlerin bestelenmesi mümkün olmazdı.
Medeni Kanunu ve Borçlar Kanununu İsviçre’den tercüme etmekle, Ceza Kanununu İtalya’dan ve Ticaret Kanununu da Almanya’dan adapteyle yetinmedik, askerlik, güvenlik ve istihbaratla ilgili hassas düzenlemeleri de önce Almanya sonra ABD’den aldık, almaya devam ediyoruz. Ortaya çıkan Frankeştayn misali ucube sistemin sağlıklı sonuçlar üretmesini beklemek de herhalde fazla uçuk bir hayal olurdu. Sonuçta sistem her dönem bir önceki kadroyu tasfiye ve kendi evlatlarını yemekle vakit kaybediyor. Herkes mağdur, şikayetler bitmiyor fakat sular akıp da dolapları doldurdukça sistem değirmeni nesilleri öğütmekten bir an geri kalmıyor.
Devlet kendisinin ne ve düşmanın da kim olduğuna karar vermezse sanırım bu şaşkınlıkları daha çok yaşamaya devam edeceğiz. Bu konularda en büyük tehlike milletin dost ve düşman kamplarına ayrılmasıdır. Tekrarlamakta fayda var, içerideki tehlikenin büyüklüğüne karşı tedbir alması gereken halk değil, devlet kurumlarıdır. Korkutarak terbiye etme anlayışı geçtiğimiz asırlarda geçerli olabilirdi. Şimdi gençliğe bir ufuk çizmeniz, bir ideali sevdirmeniz ve bir davaya motive etmeniz gerekiyor.
İç tehdit algısını büyüterek millete yansıtmak, insanımızın zihninde yeniden travmalar oluşturmaya kalkışmak, saflık değilse ihanettir. Kalelioğlu’nun da kaydettiği gibi sadece yabancı Psikolojik Harekat Teşkilatlarına, ülkeye karşı kullanılacak malzeme sağlarsınız. Maalesef bizimkiler dışarıdan hep parçalama ve dağıtma dersi aldılar fakat toplamayı ve bir araya getirmeyi öğrenemediler.

Yazarın Diğer Yazıları