Sıra “Türk bayrağı”nda mı?

64 yıllık “Made in Turkey”, “Discover Potancial; Turkey” oldu.

100 yıllık kırmızı-beyazın yerini; milli formalar, protokol halılarından sonra “ulusal marka”mızda da “turkuaz” aldı. Ki aslen “Türk rengi” diye bilinir; iyi niyetlerimizin üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanan “gizli ajanda” belası olmasa, sair zamanda çoğu kimseyi rahatsız etmek şöyle dursun mutlu bile edebilir(di).
Lakin mesele “estetik” değerler 
değil.
Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni, “uçağın” taze müdavimi İbrahim Karagül, dünkü yazısında bu logonun “20. yüzyıl defterini kapatma, o döneme dair bize ait olmayan ve asla yerli olmayan devlet düşüncesini yenileme...” mücadelesinin parçası olduğunu tekrar tekrar, üzerine basa basa belirtti.
Yazdığına göre “öze dönüş dönemine” girdiğimizin habercisiymiş logo değişikliği:
“İşte bugün yaşanan budur. Büyük dönüşüm budur. Atılan her yeni adım bu büyük dönüşümü beslemeye dönüktür. Sembollerimizden başlayarak, renklerimizden başlayarak, gönüllerimizden başlayarak kendi dünyamızı yeniden kuracağız.” 

***

Nelerdir bizim sembollerimiz?
Yahut -madem “bize ait olmayan devleti yenilemek” hedef, şöyle 
soralım- nedir “bizim” devletimizin sembolleri?
Türk Lirası.
İstiklal Marşı.
Cumhurbaşkanlığı Forsu.
Ve elbette Türk bayrağı.
Önceki günkü tanıtım toplantısında Türkiye’nin “yeni ulusal markası”nı - “Yeni Türkiye’nin ulusal markası” demek daha doğru olur belki- anlatan Tayyip Erdoğan “sembollerdeki değişimin ilk adımı”nın ne olduğunu söyledi?
“Türk Lirası” logosunu değiştirmek!
Bingo!
“Para” sadece günümüzün değil Karagül’ün “öz” dediği devrin de “hükümdarlık” alametlerinden biri. Eh adına “sikke” bastıracak hali yok; belli ki iktidar sahibi (sahipleri yok artık biliyorsunuz) böyle; form değişikliği ile güncellemiş o ritüeli!
İstiklal Marşı’na gelince -Akif’i dillerinden düşürmüyorlar ama- malum “Bestesi bir tuhaf... Sap gibi ayakta durmak gariplerine gidiyor...” Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin gibi “organik AKP’liler” aracılığıyla defalarca dile getirildi ufak ufak tedavülden kaldırmak 
gerektiği:
- Öyle zırt pırt okunur mu canım; ne gereği var ki!
Hatırlarsanız “Ne mutlu Türk’üm diyene”nin silinme süreci de “İlkel ilkel dağa taşa yazmaya ne gerek var” la başlamıştı!

***

Devletin “egemenlik sembollerinden” biri olan Cumhurbaşkanlığı forsu zaten çoktaaaaan “kadın eli” değmesi sonucu “kırmızı” sının tasfiye edilmesi suretiyle “geri dönüşüm(!)” güzergâhına sokuldu! “Ak zemin üzerine altın varak”lı nabız yoklama/göz alıştırma denemeleri başlayalı epey oldu.
Gidin Cuma günleri gezin camileri; adına hutbe okutsa bu kadar olmaz!
Eh “dergâh, bargâh”, “devlet-hane” de tamam; “Ak-Saray” neden yapıldı sizce? Saray da bir “hükümdarlık” alametidir “özümüz(!)” de!
(Bu arada ne işlevsel “özümüz” varmış arkadaş!)
Kösün yerini tutmasa da -bir davul değil tabii ama- “def” çalan da bol etrafında... Eh açılım korolarının takla atan nağmelerini de “nevbet” niyetine sayarsan...
Ne kalıyor geriye?
Bayrak! Sancak! Tuğ!

***

Belki aranızdan “Yok canım o kadarını da yapamazlar, Türk bayrağı milimetrik oranlarına kadar “kanun” güvencesi altında” diyen “naif” arkadaşlar çıkar.
Atatürk “kanun güvencesi” altında değil mi?
“Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret etmek veya sövmek” suç değil mi?
Bırakın cezalandırmayı, bizzat Atatürk’ün partisi besliyor artık böylelerini!
“Atatürk heykel, büst ve abidelerini tahrip etmek” kanunlarımıza göre -hem de ağır hapis cezası olan- suç değil mi?
Vakayi adiye sayılıyor Atatürk heykellerinin yerle bir edilmesi!
Dolayısıyla siz hiiiiç güvenmeyin derim o kanunlara. Bir sabah bir uyanmışsınız “Kırmızı zemin üzerine beyaz ay ve yıldızdan oluşan Türk Bayrağı”nın yerine iktidardakinin “özü”nü temsil eden “yeşil” bayraklar dalgalanmaya başlamış ülkenin gönderlerinde!
Yahut Alaaddin Keykubad’ın Osman Bey’e gönderdiği “ak sancak”tan ister belki; “yeni forsu”na da, “saray”ına da renk uyumlu!
Kim bilir ne çok kişiye “vesvese” geliyor bunlar; kim bilir kaç kişi, milletin gerçek derdinden, gündeminden uzak -neydi CHP’li Bekaroğlu’nun dediği-, “irrasyonel” hallerimize bağlıyor bu cümleleri...
Ama hepiniz şahitsiniz, benden söylemesi;
Gün olur da Türk Bayrağı’na uzanırsa elleri; bütün bu olup biteni “normal” karşılayan “rasyonel” siyasetçilerin yüzüne tükürmek olur bu milletin ilk işi...
Sizdeki deri onu “yağmur” saymaya müsaittir belki ama unutmayın “ıslatmakla” kalmaz; boğucudur bir milletin tükürüğünün etkisi!

selcan-tasci-001.jpg

Darbe

Tayyip Erdoğan’a çok yakın Akşam’ın manşetine göre “eski özel yetkili savcılar”  darbe savcısıymış. Bu durumda  “darbe savcıları”nın hazırladıkları iddianameler doğrultusunda sanık yapılıp, iddianamelerde öngörülen cezaların kesildiği yüzlerce askere  “darbeci” mi denir; “darbe mağduru” mu?

Yazarın Diğer Yazıları