Siyasette karizma

Yeni hedef yerel seçimleri de erkene çekmek. Ancak, bu zor. Bunu gerçekleştirmek için mutlaka 400 milletvekiline ihtiyaç var. Yani Anayasa değişikliği gerekli. Bu nedenle, seçimlerin 29 Mart'ta yapılacağına inananlardanım.

Dünyanın her tarafında olduğu gibi mahalli seçim demek, çok kalabalık bir nüfusun politikaya soyunması demektir. Aklınıza sadece belediye başkan adayları gelmesin. Encümen üyeleri, mahalle muhtarları ve azalarını da ilave ederseniz, yüz binlerce kişi siyasete bulaştı demektir.

İşte bu dönemde pek çok tın tın kişi "karizması var" denilerek sokuşturulur. Bu kelime Charisma sözcüğünden türemedir. "Karizmatik kişilik" anlamında kullanılır. Latince köklerine inince karşınıza "Tanrısal lütuflara ulaşmış zat" diye bir tanım çıkar. Merhum Aydın Boysan'ın bu konuya yaklaşımı ise tam bizlik; "Politikacı diye ulusumuza sunulan kişilerin Tanrı'yla ilişkileri sadece -Allahlık-tır". Yani Tanrısal lütuf hikaye.

"Müstesna bir ışıkla parlayan karizmatik bir kişi sizce nereleri aydınlatmalıdır?". Bizimkilere dikkat ederseniz, çoğunun bıraktık aydınlatmayı "karanlığın ticaretini yapanlara" rastlarsınız.

Doğma-olma

Ünlü siyaset yorumcusu Billings'e göre "Politikadaki karizma, yatakta güçlü olmak gibidir. Ya vardır, ya da yoktur. Sonradan öğrenilmesi mümkün değildir". Bu yakıştırma şu meşhur sözü hatırlatıyor "Anadan doğma-sonradan olma". Anadan doğma yetenek eğitim ve öğretimle geliştirilebilir. Burada tek istisna politikacılardır. İngilizlerin bunları tanımlaması şöyledir; "Politikacının yetiştirilmesine büyükannelerden başlanmalıdır". Babasından yola çıkma dahi yeterli olmaz. Üstelik sıradan eğitimlerle politikacı yetiştiremezsiniz.

Sadece ailenin değil, sülalenin yetişme biçimi baz alınmalıdır. Geçmişten, gelecek zamana kadar, bilimden sanata kadar ders alacak tek sınıf siyasetçidir. Devlet adamı olabilmek için, seçkin ve karizmatik yapı şarttır.

Bir de çevremize bakalım; "İleri yaşta, bir mesleğin dar kalıpları içine sıkışmış" insandan siyasetçi olmaz. Buna sanatçı geçinenleri de dahil edebilirsiniz. Hasbelkader bir kaçı devletin üst kademelerine tırmanınca bunları "devlet adamı" zannetmeyelim.

Sonsuz iktidar

Siyasetçinin gözünü karartan iktidar hırsıdır aklını başından alan da. Oysa, tarihin arşivleri bu konuda epey karşıt görüş barındırır. Montherlant'a göre "İktidar diye bir şey yok. Var olan sadece iktidarın kötüye kullanılışı". Gerçekten de muhalefette fırtına gibi esenler, iktidara geçince uysallaşırlar.

Sezar, en kudretli Roma İmparatoru idi. Yakını olan Brütüs tarafından öldürüldü hem de 35 hançer darbesiyle. Asırlardır dillere yapışan bir söz vardır. Sezar suikastçıların başında evlatlığını görünce "Sen de mi Brütüs" demiş. Bu gerçek değil. Bir yakıştırma. Aslı "Öyleyse, yıkıl ey Sezar" diyerek dizlerinin üzerine çöküyor. Ardından gözlerini kapatıyor.

Bir başkası

Neron, tarihin en ilginç kişiliklerinden. 14 yıl Roma İmparatorluğu'nu yönetti. İlk beş yılda fevkalade başarılı işler yaptı. Sürgündekileri bile affedip geri getirdi. Tutkunu olduğun sanatsal eğilimlerine önem verdi. Dünyanın barış içinde yönetilmesinde sanatın önemini biliyordu.

Bu güzel düşüncelerine rağmen birtakım kişiler iktidara sahip olmak için, her türlü üçkağıda soyundular. Senatodaki kimi isimlerin darbe hazırlıklarını öğrenmek Neron'un karakterini değiştirdi. İktidardan düşme paniği ile birtakım eylemlere girişti. Bu arada kendine uzun yıllar akıl hocalığı yapan filozof Seneca'yı çağırmayı unutmadı ve "Bütün senatörleri idam etmeyi düşündüğünü" söyledi. Senaca'nın verdiği cevap hayli ilginçtir; "Herkesi öldürebilirsin. Ancak öldüremeyeceğin tek kişi senin yerini alacak kimsedir".

Neron, zulmüyle hocası Senaca'yı bile intihara sürükledi. Ancak filozofun dediği gerçekleşti. İsyanları bir türlü bastıramadı. Roma'dan kaçmak mecburiyetinde kaldı. Sonunda intihar etti. Tahtına ise öldüremediklerinden biri oturdu!

Seviyenin önemi

Politika seviyeli yapılırsa, kargaşa olmaz. B. Shaw'un tarifi daha alaycıdır; "Yaşayış, zoraki sıralanmış bir aptallıklar dizisinden başka bir şey değildir".

Neticeye gelince sonuç ağır. Nasıl oluyor da, oylarımızı bizi yönetemeyenlere veriyoruz? Bunları iktidara taşımamızın sebebi nedir? Geçmişi öğrenmenin gereği hep vurgulanır. Ama bizler maziyi bilsek de, ders almayı beceremiyoruz. Sorunlar karşısında sorumluluk almaktan kaçınanlar karşıtı oldukları görüşlere hizmet ederler.

...

GÜNÜN SÖZÜ

Bostan korkuluğu, kargalardan ne kadar sorumluysa, bizler de aklımızdan geçen kötülüklerden o kadar sorumluyuz. J.C Collins

Yazarın Diğer Yazıları