"Siyasi mucize"

Türkiye dertlerini unuttu...
Ne artan cari açık, ne yükselen enflasyon, ne büyüyen işsizler ordusu, ne geçim sıkıntısı, ne de AKP’nin kapatılma davasıyla ortaya çıkan belirsizlik ve her geçen gün tırmanan siyasi gerilim...
Gündem Milli Takım...
Avrupa Şampiyonası’ndaki başarısıyla 70 milyonu sevince boğan Milli Takım her türlü tebrik ve takdiri fazlasıyla hak etti. Sokaktaki vatandaşından Cumhurbaşkanı’na kadar Türkiye, Milli Takım’ın macera ve heyecan dolu mücadeleler sonunda çeyrek finale kalma başarısını konuşuyor.
İsviçre ve Çek Cumhuriyeti galibiyetleri sonrası, Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan  Erdoğan Milli Takım kampını telefonla arayıp Teknik Direktör Fatih Terim ve Kaptan Nihat Kahveci’ye tebriklerini sundu. Hatırlanacağı gibi Gül ve Erdoğan Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde aldığı her başarılı sonuç ardından da aynı şekilde Başkan Aziz Yıldırım’ı arayıp kutlamıştı.
Siyasetin zirvesi sportif başarılarla yakından ilgili. Bu yüzden Gül ve Erdoğan’ın cuma akşamı Milli Takım’ın Hırvatistan ile oynayacağı çeyrek final maçını izlemek için Viyana’ya gideceklerinin açıklanması sürpriz olmadı. Çok sık yaşamadığımız bu tür gelişmeler, siyasiler açısından kaçırılmayacak önemli bir fırsat... Düşünün; ülkenin iktidar partisinin genel başkanının başbakan sıfatıyla hem stadyumdaki Türk taraftarlarla, hem de ekran başındaki 70 milyonla bütünleşmesi bir siyasi için az şey mi?
Erdoğan’ın bu tip davranışlarıyla büyük sempati topladığı çok açık... Halkın sevinç ve kederini paylaştığını halka göstermek siyasetin kaçınılmaz bir gereği... Kim ne derse desin Başbakan Erdoğan bu konuda çok başarılı... Siyaset sadece nutuk atıp vaat vermekle veya diğer partileri eleştiri bombardımanına tutmakla yapılmıyor. Oyunun temel kurallarından biri; her vesileyle milletin keder ve sevincini paylaşabildiğini millete gösterebilmek... Anlaşılan bunu becermek her siyasetçinin harcı değil... Mesela; iktidar adayı veya alternatifi olma iddiasındaki MHP’nin Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin sosyal ve sportif konular üzerinden halka ulaşmak gibi bir meselesi olmadığı ortada.
Ben Sayın Dr. Devlet Bey’in taraftarı olduğu Beşiktaş’ın bir-iki maçı dışında stadyumda maç izlediğini bilmiyorum. Milli Takım’ın hiçbir maçını da tribünden izlediğine şahit olmadım. Milli Takım’ın Türkiye’yi ayağa kaldıran başarısı da Devlet Bey’i hiç heyecanlandırmamışa benziyor. Gazeteciler,  “Hırvatistan’la oynayacağımız çeyrek final maçına gidecek misiniz?”  diye soruyor; Devlet Bey,  “Ben maça gitmeyeceğim. Başarılar dilerim”  demekle yetiniyor... Kalkıp Viyana’ya gitse, Avrupa’daki gurbetçilerimizin kendisine en az Başbakan Erdoğan kadar ilgi göstereceği muhakkak. Ama ne hikmetse Devlet Bey’in siyaset anlayışında bu gibi etkinliklere yer yok. Osmanlı padişahlarının tahtı kaybetme korkusuyla Hacca gitmemeleri gibi Devlet Bey’in de,  “Ankara’dan uzaklaşırsam genel başkanlık koltuğunu kaybederim”  endişesi mi var acaba?..
Gerçi Devlet Bey’i Ankara’daki etkinliklerde de görebilmek imkânsız. Örneğin; TOBB’nin genel kurulu olur, bütün siyasi partilerin genel başkanları oradadır. Her biri kürsüden mesajlarını millete ulaştırma fırsatı bulur. Ancak, Devlet Bey davetli olduğu bu toplantıda yoktur. Keza Türkiye’nin en büyük memur sendikası Kamu-Sen’in kongresinde de gözler Devlet Bey’i arar, fakat nafile...
Seyahatle pek arası olmayan Devlet Bey’in kendi seçim bölgesi Osmaniye ziyaretleri bile sayılıdır. Zaten, MHP tabanının en büyük organizasyonlarından Kayseri Erciyes Kurultayı’na ve Bursa Kocayayla Şenlikleri’ne katılmayacağını da ifade etmişti Devlet Bey...
Bunların hepsi bir tarafa; Devlet Bey çok fazla uzağa gitmeden, ekonomik sıkıntının ağırlığı altındaki sanayici ve esnafın sorunlarını dinlemek için Ankara’daki sanayi sitelerini ziyaret etmeyi dahi aklına getirmez. Çarşıda pazarda halkın arasına girip sorunlarını dinleyerek çözüm üretmekte de yoktur Devlet Bey... Olması gereken siyasetçi tipinin aksine, kabuğuna çekilmiş bir yaşayış tarzını benimsemiştir. O’nu bugüne kadar dost ve arkadaşlarıyla bir yerde akşam yemeğinde görmek mümkün olmamıştır. Bir gömlek veya kravat alırken alışverişte gören de yoktur. Partinin yurtiçindeki faaliyetlerine gönderdiği telgrafları yeterli gördüğünden olsa gerek, bunların hiç değilse bir kısmına iştirak etme kaygısı da taşımaz...
Şimdi buradan rakibi durumundaki Erdoğan’a gelecek olursak, O’nun neden yüzde 47 oy alarak başbakan olurken, Devlet Bey’in niye iktidar olamadığını açık seçik görebiliriz.
Bildiğiniz gibi 22 Temmuz seçimleri sonrasında yapılan çeşitli analiz ve değerlendirmelerde; AKP’nin neredeyse her iki seçmenden birinin oyunu almasındaki en büyük etkenin, Erdoğan’ın sürekli halkla iç içe oluşu ortak tespitine varıldı. Erdoğan, başında iktidar olmanın getirdiği tüm meşakkate ve yoğunluğa rağmen bazen bir günde 3 ayrı ilde açılış ve etkinliklere katılarak halkla iç içe olmanın gereğini aksatmadan yerine getiriyor. Peki ya, alternatifi olduğu iddia edilen Bahçeli?..
Yazımıza Milli Takım’ın başarısından söz ederek başlamıştık. Bu başarı yurtta ve dünyada  “mucize”  diye tanımlanınca siyasetimizdeki  “mucize” yi görmezden gelmenin haksızlık olacağını düşündüm.
Asıl mucize; bu derece halktan uzak durup, kendi kabuğuna çekilmiş bir genel başkan yönetimindeki MHP’nin yüzde 14 oy alabilmesi değil mi?
Ne dersiniz?..

Yazarın Diğer Yazıları