Siz kendinize inanmazsanız, seçmen size nasıl inansın!

Milletvekilliği aday adaylığı başvurularının başlamasıyla birlikte partililerin -ille de genel başkanlarıyla yan yana çekilmiş bir fotoğraf eşliğinde- aday adaylıklarını ilan furyası da başladı.

"Allah utandırmasın"lı paylaşım yapanlar arasında siyasi partilerin "ağır topları", Genel Başkan Yardımcısı düzeyindeki yöneticileri de var.

16 Nisan'da yapılan halk oylamasıyla kabul edilen ve 24 Haziran'da yapılacak baskın seçimden sonra resmen yürürlüğe girecek olan yeni sistemde, bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi dışından atanıyor. Yani milletvekillerinin bakan olma şansı yok; milletvekilliğinden istifa etmeleri gerekiyor. Bu da TBMM'de partilerinin sandalye sayısının düşmesi demek.

Bu durumda, partilerinin iktidara gelmesi halinde bakan olacaklarına kesin gözüyle bakılan isimler ne diye milletvekili adaylığı peşinde koşuyor?

Partilerinin iktidar olacağına mı inanmıyorlar?

Partilerinin desteklediği adayın Cumhurbaşkanı seçileceğine mi inanmıyorlar?

Adaylarının Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde kendilerini yarı yolda bırakmayacağına mı güvenmiyorlar?

Hangisi?

Milletvekili olma hesaplarına başlayan "potansiyel bakan adayı parti yöneticileri" bu soruların cevaplarını düşünmeye başlasın bence; çünkü  vekil olabilmek için oy istediklerinde seçmen soracaktır kendilerine:

Siz partinize, liderinize, adayınıza inanmıyorsanız, biz nasıl inanalım?

***

"Gül kokusu" da geçerse tadından yenmez

Her şeyden önce, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nu, milletvekili olarak TBMM'ye girmek imkanı varken bundan feragat edip Cumhurbaşkanı adayı olmasından ötürü kutluyorum;

Bu, çoğu kimsenin aksine verdiği mücadeleye "inandığını" gösterir.

Şahsi menfaat peşinde koşmadığını gösterir.

"Memleket meselesi" için fedakârlıktan kaçınmadığını, samimi olduğunu gösterir.

Ve...

Karamollaoğlu haklı, artık "omuzlarında, kaldırılması çok ama çok zor olan bir mükellefiyet" yüklü.

Dilerim, bu mükellefiyetin gereğini yapmaya da Abdullah Gül"demokrasi bloğu"nun ortak adayı yapmak için sarf ettiği ısrarlı çabayla oluşan soru işaretlerini bertaraf etmekle başlar ve 16 Nisan sürecinde kazandığı sempati ve güveni yeniden toplar üzerine...

***

HER GÜNÜN SÖZÜ

Her gün olmasa da hemen hemen her gün, illaki gündeme göndermesi olan bir "Günün Sözü" koymaya çalışıyorum ya bu köşeye, 24 Haziran'a kadar, sürecin anlam ve önemine uygun olarak, günün değil her günün sözü olsun... Bu söz, bu köşenin tavrının, inancının, ülküsünün özeti olarak önümüzdeki 53-54 gün boyunca burada dursun:

"Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır."

Mustafa Kemal ATATÜRK

***

Para yerine adalet dağıt

"İşçi Bayramı"nın üzerine iyi gider...

Bir avukat arkadaşım anlattı:

"FETÖ" iddiasıyla el konulup kayyum atanan şirketlerde çalışan işçiler, kayyum atanmasından sonra çalıştıkları ayların maaşlarını alamıyorlarmış. Kiminin 5, kiminin 6 aylık alacağı varmış. Üzerine bir de mesai ücretleri... İşsiz kalanların kıdem-ihbar tazminatları...

İşçiler bu şirketlere dava açıp da kazansalar bile, bu şirketlerle ilgili '2 yıl süreyle haczedilemez' kararları bulunduğundan işçilerin mağduriyeti son bulmuyormuş...

Şirketlerin tavrı çoğunlukla 'Senin hakkının 20 bin TL olması beni ilgilendirmez, ben sana 3 bin TL veririm işine gelirse... Benden bundan başka hiçbir şey alamazsın' şeklindeymiş.

Bir kısım alacaklı işçinin önce eline senet vermişler, sonra senedi geri alıp fotokopisini... Fotokopi de resmi evrak sayılmadığından işçinin eli kolu bağlı, senedi icraya koyamıyor tabii..."

İktidar, seçimden önce vatandaşa illa bir güzellik yapmak istiyorsa, afla parayla filan değil "adaletin tesisi"yle gönül almaya çalışsın bence!

***

Kaynağı açıklayın; Kimden borç alacaksınız?

AKP'nin, geleneksel seçim arifesi "gel vatandaş gel" kampanyası başladı. Başladı başlamasına da vatandaşın karşısına, CHP'nin iki yıl önceki -hayli alaya aldıkları- vaatlerinin aynısıyla çıkınca, haliyle o günlerdeki büyük lafları geldi akıllara...

Boşuna dememişler, büyük lokma yut büyük konuşma.

CHP emekliye ikramiye vaat ettiğinde "bütçe açığını bir kalemde yüzde 70 artırmadan bunu yapmak olanaksız" diyordu AKP.

Dolayısıyla...

Başta, "bekara karı boşamak kolay" diyen dönemin Maliye Bakanı, hali hazırdaki Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek olmak üzere, şimdi, tabiri caizse "evliyken karı boşamaya(!)" kalkışan AKP'nin bütün yöneticilerinin şu sorulara cevap vermelerini bekliyoruz:

- Bu vaatleri gerçekleştirebilmek için nereden kısıntı yapacaksınız?

- Kısıntı yapmayacaksanız kimden borç alacaksınız?

- Cari açığı patlatmadan Türkiye'yi bir krize götürmeden bu taahhütleri nasıl yerine getireceksiniz?

Yazarın Diğer Yazıları