Soma’da ve uyuşturucu batağında heder edilen gençliğimiz

Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Bayramı Soma faciası ve uyuşturucu bataklığına düşürülen gençlerimizden dolayı kutlayacak mecalimiz kalmadı. 
I9 Mayıs’ın iki anlamı bulunmaktadır. Birinci anlamı Özgürlük ve Bağımsızlık! İkinci anlamı ise gençliğimizin sorunlarının dile getirildiği bir gün olmasıdır.
Özgürlük ve Bağımsızlık, bitmeyen bir süreç, dinmeyen bir heyecandır; bir kere kazanıldıktan sonra durağanlığa terk edilecek olursa kaybedilir. Bunun için de en kutlu bir aşk olarak alev-alev tutuşan bir meşale gibi nesilden nesile aktarılmalıdır. Bu ise, gençliğin özgürlük ve bağımsızlık bilinciyle eğitilmesi ile mümkün olur. İşte, 19 Mayısların açık anlamı budur: Özgürlük ve bağımsızlık bilincinin Türk gençliğine emanet edilmesi.   
Şimdi de gelelim konunun ikinci önemli anlam çerçevesine: 
Biz, Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak, 19 Mayıs Bayramı’nın, aynı zamanda, yarınlarımızı emanet edeceğimiz, özgürlüğümüzün ve bağımsızlığımızın en büyük güvencesi olan Türk gençliğinin sorunlarının dile getirilmesi gereken bir gün olduğunu da düşünmekteyiz.    
Türk gençliği, ne yazık ki her geçen gün, çözülmekten ziyade git-gide ağırlaşan büyük sorunlar içerisinde bulunmaktadır. Bu sorunların en başta gelenleri ise işsizlik, eğitim, uyuşturucu tehdidi ve güvencesiz çalışma koşullarıdır. 
Gençlerimizi tehdit eden tehlikelerin başında hiç şüphesiz uyuşturucu kullanımı başta gelmektedir. Uyuşturucu tacirleri gençlerimizi bataklığa sürüklemek için her yöntemi korkusuz ve pervasızca kullanmaktadırlar. Okul önlerinde ve mahalle aralarında serbestçe uyuşturucu satılmaktadır. Uyuşturucu kullanma yaşı, 10 yaşına kadar inmiş bulunmaktadır. Uyuşturucu batağından çocuklarını korumak isteyen aileler tehdit edilmektedir. Uyuşturucu sadece aklı fikri işlemez hâle getirmekle kalmamakta,  insanın sinir sistemini, aklî dengesini ve beden sağlığını da bozmaktadır.
Yine ülkemizde işsizlik gençliğimizi çok rahatsız etmeye, bunalımlara sürüklemeye devam etmektedir. Gençlerimizin büyük bir kısmı işsizdir ve iş bulmak adeta bir kâbusa dönüşmüş bulunmaktadır. Daha henüz hayatının baharında olan gencecik insanların içinde bulunduğu bu durum, aynı zamanda ülkemizin geleceğini de tehdit etmektedir. İşsizlikten kıvranan veya işinden mutlu olamayan, çok düşük ücretlerle ve güvencesiz çalışmak zorunda bırakılan gençlikten ne kadar umutlu olunabilinir ki? 
Bunun yanında diğer bir sorun kaynağı da eğitimdir. Dünya nüfusunun sürekli yaşlandığı bir çağda genç bir nüfusa sahip olmanın getireceği dinamizmi değerlendiremeyen Türkiye, gençliğini gerektiği miktarda ve gerektiği kalitede eğitememekle gençlerimizi heder etmekte olduğu gibi, kendisine zarar vermektedir. Herkesçe bilindiği gibi git-gide bir bilgi çağına dönüşen dünyada “ne iş olursa yapan” insan yerine “bilgiye dayalı iş yapan” uzman insanın yetiştirilmesi de ancak yüksek kaliteli bir eğitim ile mümkün olacakken, eğitim imkânlarının, bir yandan genç nüfusun ancak çok küçük bir kesimine hizmet verebilmesi ve diğer yandan kalitenin de olması gerektiği gibi yükseltilememesi hem gençlerimize ve hem de ülkemizin geleceğine büyük zarar vermektedir.
Soma’da 301 işçimizin ölümü ile sonuçlanan faciada şehit olanların önemli bir kısmının gençlerden oluştuğu görülmektedir. İş güvenliği ile ilgili gerekli eğitimin verilmediği ve gerekli güvenlik önlemlerinin alınmadığı ve usulen denetlenen iş yerlerinde gençlerimiz taşerona kurban edilmiştir. 2002 yılında 10 bin civarında olan taşeron işçi sayısı bugün toplamda 2 milyon 500 bine yaklaşmıştır. Düşük maliyetli, düşük ücretli, iş güvencesi olmayan, işten çıkarma tehdidiyle yandaş sendikaya üye yaptırılan, gerekli asgari iş güvenliği tedbirlerinden dahi yoksun bırakılan taşeron işçilerimizin yaşadığı dram Soma’da bir kez daha ortaya çıkmıştır.          
Yapılan araştırmalar gerekli tedbirler alınması durumunda iş kazalarının yüzde 98’inin,  meslek hastalıklarının ise tamamının önlenebilir olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla nedeni ne olursa olsun bugün Soma’da yaşadığımız facia acı bir ihmalin sonucunda gerçekleşmiştir. O halde bundan hepimiz sorumluyuz. Başta Hükümet olmak üzere, bütün siyasi partiler, yazılı ve görsel medya ve bütün sivil toplum kuruluşları bu vebali görmeli ve bundan sonra bu tür faciaların ve dramların yaşanmaması için elinden gelen yapmalıdır. 
Başta çalışan için yapılan yatırımları, ücretleri, sosyal hakları maliyet artırıcı unsur olarak gören anlayışı mahkûm etmeliyiz. Uyuşturucunun ülkemizden kovulması için her türlü mücadeleyi yapmalı ve her önlemi almalıyız.
 Hiç bir şey insan sağlığından ve hayatından daha önemli değildir.

Yazarın Diğer Yazıları