Soros onları çok seviyor

Onlara Sivil Toplum Kuruluşu deniyor. Bakmayın siz ‘sivil’ olduklarına, Amerikan emperyalizmine bir Amerikan askerinden çok daha bağlılar...

Onları Yugoslavya parçalanırken gördük... Ukrayna’da, Gürcistan’da renkli darbeler yaparken, Kırgızistan’da, Özbekistan’da, Azerbeycan’da renkli darbeler yapmaya çalışırken gördük... Şimdilerde İran’ı karıştırmakla meşguller...  Bir süredir de Türkiyemizde çok hareketliler... Onlara Sivil Toplum Kuruluşu (NGO) deniyor. Bakmayın siz ’sivil’ olduklarına, Amerikan emperyalizmine bir Amerikan askerinden çok daha bağlılar...
1980’lerin ortalarına dek küresel egemenliğini dünyanın dört bir yanında askeri faşist darbeler yaptırarak sürdüren ABD’nin, bu dönemi kapatıp, küresel egemenliğini ’Demokrasi Projesi’ kapsamında sürdürme dönemine geçmesinden sonra, bu ’sivil’lere çok iş düşmeye başladı.
ABD’nin bu ’sivil’ askerleri, görev yaptıkları ülkelerde ’Demokrasi ve İnsan Hakları’ gibi kavramları kullanarak renkli darbeler gerçekleştirdiler, meydanları karıştırdılar, ABD’nin istemediği liderler seçimle işbaşına gelmiş bile olsa , ’Diktatöre Ölüm!’ sloganlarıyla devirmeye çalıştılar...
 Bu ’sivil’ Coni’lerin içinde akademisyenler var, gazeteciler var, medya patronları var, politikacıları var...
Bu ’sivil’ Coni’lerin özel üniversiteleri var, dernekleri var, vakıfları var, vakıf yöneticileri var...
Bu ’sivil’ Coni’lerin sahte imzacıları, sahte belge düzenleyicileri, iftiracıları, çamurcuları, tertipçileri var...
 Bu ’sivil’Coni’lerin en önemli para kaynağı da, vurguncu Soros...
Hani şu, dünyanın dört bir yanındaki menkul kıymet borsalarında çevirdiği dolaplarla büyük vurgunlar vuran Amerikalı para sihirbazı George Soros... 
Sağolsun, 2 Mart 2002’de Sabancı Üniversitesi’ndeki bir konferansta “Türkiye’nin en değerli ihraç ürünü ordusudur” diyerek akıl hocalığı yapan vurguncu Soros, dünyanın dört bir yanındaki ’sivil’ çocuklarını olduğu gibi, ülkemizdeki birbirinden ’sivil’ çocuklarını da hiç harçlıksız bırakmıyor... 
Sağolsun, çocukları da bu paraları ’Açık Toplum’ adına aldıklarını inkar etmiyor ve aldıkları paraların hakkını veriyor, babaları Soros’u hiç mahcup etmiyorlar...
 Bu nedenle, ABD’nin ’Demokrasi Projesi’ne hizmet eden bu ’sivil’ tertipçiler için gönül rahatlığı içinde,  “Soros bu çocukları çok seviyor’’ diyebilirsiniz...
* İrfan Tuna

++++++

İşimizi alırlar rızkımızı alamazlar sanırdık
Evet, bu cümle, Tekel direnişindeki bir işçi tarafından söylendi.
İşçinin çalışırken geleceğine ait tasarımlarında ne kadar yanıldığını ve acı gerçekler ile karşılaştığında ne kadar geç kaldığının ifadesi olarak alınabilir.
Ulusal pazarlarımızı ele geçiren işbirlikçi sermayenin nasıl da sinsi planlar ile yol aldığının, işçi dili ile dile getirilmesidir.
Önce, Sümerbank ile başladılar. Devlet çaputla mı uğraşacak dediler. O zamanlar kendilerini solcu diye tanıtan liberaller; üretim kaynağının kimin elinde olduğu önemli değil, üretmesi önemli dediler. Sahte sol işçiye bu aklı verirken, kendisine istikbal hazırladığı içindeydi.
Sermaye tabana yayılacak dediler. Yeni iş alanları açılacak dediler. Cumhuriyetin birikimlerini yağmaladılar. Yağmalattırdılar.
Yani dostlar şimdi dönek dediklerimiz, özelleştirmeler başlarken kendileri için çalışmaya çoktan başlamıştı.
Şimdi işçinin yanında olduğunu söyleyen sosyal demokratlar, parti programlarına özelleştirmenin nimetlerini yazmakla meşguldüler.
Gene de şimdi işçinin yanındayız demeleri önemli bir adımdır.
Milli kaygı da var
TEKEL direnişinin arka planına bakıldığında, arkada yatan şu duyguyu iyi anlamak, bu direnişin diğerlerinden çok farlı olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
AKP iktidarının halka söylediği yalanların, artık işçiler tarafından inanılır tarafının kalmadığı anlaşılmıştır. İşçi başka bir gerçeği daha anlamıştır. O da birlik olmadan, birlikte olmadan sürdürülen mücadelelerin başarısızlıkla sonuçlanacağıdır. TEKEL işçisinin sürekli diğer sendikaları (Bilhassa da Şeker işçilerini) ve işçileri yanına katmak istemesi, genel grev çağrıları yapması bundandır. Bunlar önemli kazanımlardır.
Ama bu direnişin çok daha önemli olan bir tarafı vardır.
Eskiden direnişler sadece işçi özlük haklarını düzeltme ve işinin devamlı olup olmaması kaygısını taşırdı. Bu kez işçinin yüreğinde, vatan kaygısı ile iş ve gelecek kaygısı birlikte duyuluyor.
Yurtsever aydınlar ile işte burada bütünleşiyorlar. Yurtsever aydının kaygısı vatan, işçinin kaygısı hem iş hem vatandır.
* Bülent Esinoğlu


++++++

Hakarete sermaye olmak
Dost ve müttefik bildiğimiz iki ülkenin, iki önemli yayın organında ülkemiz ile ilgili iki haber-yorum yayınlandı.
Birinci haber İngiltere’den. ”The Economist“ dergisinde yayınlanan 31.12.2009 tarihli, ”Türkiye Ve Generalleri, Lanetli Planlar“ başlıklı yazı şöyle diyor:
”2009 TSK için ‘rezil’ bir yıl oldu!..“, ” .. Orduyu lekeleyen her yeni olayın ortaya çıkmasının, ardından, daha fazla Türk, ordunun gerçekten devletin altını oymakta olduğu konusunda kaygılanıyor “
Devam ediyor yazı:
”Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, genelde yaptığı, “ordunun adını lekelemek isteyen bilinmeyen düşmanlar” homurdanmalarına rağmen şimdi hükümetle işbirliği yaptığı görülüyor.“
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en büyük komutanının feryatlarını ”homurdanma“ olarak nitelemekten kaçınmayan bu haya yoksunları, yazılarını şu yorumla bitiriyor:
”Son skandalların en cesaretlendirici detayı ise, bunları ortaya çıkaranların kendi içlerindeki başına buyruk isimleri ele vermeyi amaçlayan subaylar olması.“
Türk ordusunu dalaveracı, hınzır, ülkeyi istikrarsızlaştırıcı unsur, skandallar yuvası, darbeci, demokrasinin önünde en büyük engel, lanetli ve alçakça planların hazırlayıcısı gösteren ve bu yönde dışardan yazılar yazan ve yorum yapanların adı bellidir:
Düşman!..
Peki, kendi ülkesinin ordusu için bu yorumları yapan ve yorumlara ortak olanların adı nedir? 
Adını siz koyun!
Gelelim ikinci yazıya. Bu yazı da, 23.12.2009 tarihli New York Times’dan. Yazı, Başbakan ve eşinin  ABD ziyaretiyle ilgili.  Prof. Barry Rubin tarafından kaleme alınmış.
Yazar, sözü, Erdoğanlar’ın karşılanma seromonisine getirmekte ve yorumlarını devam ettirmektedir:
”Obama ile görüşmek üzere, Washington’a gelen Başbakan ve eşinin, karşılanma seromonisini gösteren fotoğraflara bir göz atın ve ürperin.
...Erdoğan’ın eşi Emine, bir hijap (Türkiye’de türban deniyor) giymiş, ancak görünüşüne ve haline bakın, kendini geri planda tutan, döküntü bir köle gibi duruşuna bakın... Başı sanki, kadın olmanın verdiği utanç ve teslimiyetle yığılıp kalmış bir pozda. Ve dördüncü fotoğrafta, görevinden kovulmuş  sessizce sıvışan bir hizmetçi görünümünde.“
Türkiye Cumhuriyeti için  bu yorumlar onur kırıcıdır. Feryadımız bundandır!.. Ancak, bu feryatlar hedefe ulaşamamaktadır. Çünkü  yorumların sermayesi sermayesi bizdendir, içimizdendir. Bu yüzden  yorum sahiplerinin nereden cesaret aldığını sormak, suya çizgi atmaktır. Sorulacak hesaplar listesine, ülkemizi bu yorumlara düçar edenleri de eklemeyi unutmayalım!..
(haberin ingilizce orijinali için: http://www.globalpolitician.com/26122-feminism-middle-east)
* Halil Arık


++++++

Yabancılaşma işaretleri başladı
Vatan yağmalanıp tüm kamu tesisleri yabancılara peşkeş çekilirken bunlardan tepki gelmedi, hepsi devletçi ekonomik modele düşman, yağma takipçisi akbabalardı. Türk-İş in başına AKP temsilcisini davul zurnayla getirmediler mi? O Türk-İş iş güvencesi verirseniz özelleştirmeye hayır demeyiz diyerek destek vermedi mi? Ya DİSK? 2002’den beri AKP’ye karşı tek bir eylemi var mı? Yaptıkları 1 Mayıslar’da Taksim inadıyla işçiyi polise coplattırmak değil mi?
Hak-İş zaten belli. Esnaf örgütü TOBB ne yapıyor? Ziraat odaları diğer kitle örgütleri, kooperatifler, yönetimlerine AKP’lileri getirerek bu yıkıma ortak olmuyor mu? Artık millet olma kimliğini yitiren toplum kendine ve tarihine yabancılaşarak kendi maddi çıkarına göre mevzilenmeye başladı.  
* Çağlar Çukur

++++++

Ertuğrul Özkök’e not
Ertuğrul Özkok Genel Yayın Yönetmenliğini bıraktı ama nedense e-mail adresini okurlarıyla paylaşmama alışkanlığını bırakamadı. Özkök’e soruyorum artık okurlarınız ile tanışıp, yüzleşme hatta tatlı bir hesaplaşma dönemiz gelmedi mi? Sayın Sedat Ergin’e artık ulaşabiliyoruz, ama sayın Özkök hala kapsama alanı dışında..  
* Engin Balım

++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Sayın Başbakan “görülmemiş adımları biz attık” diyor. Doğru söylüyor atılan adımlar, hiç görünmüyor.
* Em. Öğrt. Turan Kırılmasoğlu / İstanbul


++++++

Bunun neresi suç?
Genel Kurmay Başkanına sarılıp sevgi gösteren Hanımefediye soruşturma açılmış. Benzer şeyler sıklaşacak, ”vak’a-yı âdiye“den olacak. Bunlar tesadüf değil, titiz bir toplum mühendisliği senaryosunun küçük görünen, ama önemli parçaları.
Medyadaki sistematik saldırılar, politikacıların azarları, kin kokan dört saatlik esas duruş, şimdi Trabzon, yarın başka bir yer...
Bütün bunlarla; ”TSK; kendisi dahil, hiç kimseyi ve hiç bir şeyi koruyamayacak duruma geldi“ intibaı yaratılmak isteniyor. Bu tür örneklerle de arasıra, gerçekten bu noktaya gelinip gelinmediği test ediliyor.
Bu devam eder.
”Bir dakika, bunun neresi şuç? Halk elbette beni hem sevecek hem sarılacak,ben bu milletin ordusunun komutanıyım,işgal komutanı değilim, haddini bilmez adam, otur...“ denilmediği sürce artarak sürer.
Ne zamana kadar mı?
Ülkenin işgal kuvvetleri tarafından yönetileceği güne kadar.                                                                                                         
* Tarık Turan

 

++++++

Eşek anırması gibi
Aç insana, mutluluk şarkıları ” eşek anırması “ gibi gelir.. Karnım Aç!.. Ruhum Aç!.. Gözlerim Aç!.. Sözlerim Aç!.. Ülkem Aç!.. Milletim Aç!.. Yaşadığımız Dünya Aç!.. Doğru Bir Siyasete ve Siyasetçilere Açım!.. Dürüst Ticarete, Namuslu Alınterine ve Emeğe verilen Değer’e Açım!.. Vatanı, Bayrağı, Milleti, Devleti ve Ordumuzu Sevenlere Açım!.. Yiğit Dostluklara Açım!.. Huzurlu Evlere.. Gülen Mutlu Ailelere.. Tok Yatan Komşulara Açım!.. Hangi birini sayayım ki? Açlık hırsızlık yaptırır, açlık arsızlık yaptırır, insanlıktan çıkartır açlık; yok eder ar damarını. Ve açlık, namussuzluk yaptırır!.
* İbrahim Akdağ


++++++

MİNİ YORUM
Kültürünüzü sevsinler

Uluslararası fonları kullandırarak “kültürlerarası diyalog” yaratmanın vesilesinden ibaret. Allah için bizimkiler ulusal/uluslararası işin “fon kullanma” kısmında üzerlerine düşeni fazlasıyla yaptılar. 2010’a girmeden paralar suyunu çekti. Eee o kadar havai fişeğe para mı dayanır? 7 tepe de, 3 İstanbul da hepsi hikaye, yıl boyunca toplayacağımız “dünyalı”ların görüp göreceği bu işte; köşeyi dönme kültürü!

Yazarın Diğer Yazıları