Sövmenin rantı

Duyarsızlık ve dengesizlik aldı başını gidiyor. Sabır taşı ne zaman çatlar, bilemiyoruz. Toplum, namuslu fikir üretebilen sağduyulu akil adamlara muhtaç ancak onlar bir delinin kuyuya attığı terör taşını çıkarmakla meşgul! Değerler satışa çıktı, ahlakın da edepsizliğin de rantı düzenbazların gözlerini döndürüyor.
Bir yanda lüks tüketim harcamalarında baş döndürücü bir artış kaydedilirken bir yandan da sadece Afrika ve Asya’nın ortalarında değil ülkemizde de insanlar açlık sınırının altında sefalet şartlarında yaşıyor. The Boston Consulting Group (BCG) tarafından hazırlanan  “Lüksün Yeni Dünyası” raporuna göre, küresel lüks tüketim pazarı 2011 yılında 1.4 Trilyon Dolara ulaşmış. Okuyucuları rakamlara boğmak istemiyorum, şu lüks harcamaların zekatı yatırıma dönüştürülse dünyada ve ülkemizde bırakın açlığı, yoksulluk dahi sorun olmaktan çıkardı.
BCG yöneticileri, Türkiye’de de benzer bir tırmanış yaşandığını açıklıyor: “Türkiye lüks pazarının bütün kategorileri dahil ettiğimizde şu anda 20 milyar TL civarında olduğunu tahmin ediyoruz; yani GSMH’nın %1.5’i oranında... Geçtiğimiz beş yıl içinde Türkiye lüks tüketim pazarının her yıl ortalama %15’lik bir büyüme kaydettiğini görüyoruz.”
Dünya çapında söz sahibi olan en önemli 11 lüks markanın Facebook üzerindeki hayran sayısı, son iki yılda tam 300 kat artış sağlamış. Türkiye’nin sosyal medya kullanımında nüfusuna oranla dünyada ikinci sırada yer aldığı hatırlanırsa bizim bu gidişattan diğer ülkelerden çok daha fazla etkilenebileceğimiz söylenebilir.
Seyahat, sanat, teknoloji, yeme-içme gibi ’lüks deneyimler’küresel lüks pazarının yaklaşık yarısını oluşturuyor. Bunu da lüks otomobil, saat, çanta, giyim ve ayakkabı tutkusu izliyor. Marka giyme hevesi gençlerin tüketim alışkanlıklarını köklerinden koparıp, renkli -ışıltılı bir dünyanın karanlık dehlizlerine savuruyor. Reklamın büyüsü ile ihtiyaç yerine lüks deneyimler ve prestij markalar tatminsiz kişilikleri hipnotize ediyor. 50 kuruşa içtiğiniz çaya mekana ve satın aldığınız hizmete göre 50 bin TL de öderken sefa sürebiliyorsunuz!
Üretmeden tüketme, rahat yaşama, ihaleler yoluyla köşe dönme, yan gelip yatarak kazanma... Adına ne derseniz deyin satış alemi şimdi sihirbazın tası gibi avuç içi boyutlarındaki cep telefonlarından akla hayale gelmez çılgınlıklar çıkarıyor. Kimi adrenalin için kimi fantezileri için bilmedikleri bir dünyanın girdaplarına fütursuzca yelken açıyor.
Eskiden yol ortasında yemek yiyenlerin şahitliği kabul edilmezmiş. Çünkü fakirlerin, muhtaçların canı çekerken iştahla kaşık sallayan insanların vicdanlarının kararacağı farz edilirmiş. Şimdi şatafat, debdebe, gece hayatı, boğaz keyfi vs lüks ahtapotunun kolları her gün televizyonlardan ailemizin içine sarkıyor, çocuklarımızın benliğini, hayalleri, rüyalarını boğuyor, en güzel duygularını istismar ediyor.
Sömürü çarkı iki yönlü kesen bir bıçak gibi dönüyor. Bir yanda tüketim örtüsünü tutan ipleri keserken diğer yandan bu fantezi dünyasına ulaşamayanların ihtiraslarını zirveye fırlatıp öfkelerini kızgınlıklarını sivriltiyor.
Şovlarda sanatçılara, dizilerde artistlere senaryo icabı küfrettiriyor, bipliyor, rayting arttırıyor. İnsanların kızgınlıklarını, kinlerini, nefretlerini, tüketime duydukları açlıkları, haksızlıklara tepkilerini sömürüyor. Sövüyor ve sövdürüyor ama her halükarda cebini dolduruyor. Erdemlilik öylesine yerlerde süründürülüyor ki aynı ekranlarda yarım saat arayla hem güzel ahlak nasihati vererek hem de edepsizliği pompalarken kazanıyor.
Kimisi açıktan söverek gazete çıkarmaya yelteniyor. Yaptığını gazetecilik gibi yutturmaya çalışıyor. Basın Konseyi, gazeteci cemiyet ve dernekleri seyrediyor. RTÜK böyle reklamlara karşı sessiz kalıyor. Öyle hassas noktadan yılan gibi sokuyor ki, yasaklansa da reklam yapacak görmezlikten gelinse de. İnsanın Allah B. V. diyesi geliyor ama akıllanırlar diye yutkunuyor...

Yazarın Diğer Yazıları