Söz-Şiir-Akengin-Feyyaz Sağlam

İnsan gözden ve sözden ibarettir aslında. Bunlar olmadığında insan, gözü olup sözü olmayan hayvandan da aşağı olur, bitkileşir, itkileşir...

Gözü anlatmama gerek yoktur da, sözü anlatmaya çok söz gerekir, gerekmiştir, gerekecektir.

Söz... Bilim der ki, dünyayı döndüren mekanik bir güç değildir, Güneşten koptuğunda aldığı döndürücü güçtür, hâlâ onunla dönmektedir. Bilim öyle der ya, ben öyle demem, söz ile döner dünya bana göre. Söz de bu mucizevi gücünü şiirden alır.

Evet anladınız, sözü yine şiire getireceğim. Salı günkü hüzün yazımdan dolayı, günümüzün şiir pirlerinden Yahya Akengin aradı. "Cazim Bey hemşerim biliyor musunuz ben bir şiirimde hüznün neşemdir, diyorum" dedi. "Eylül Kapıda" adlı yeni bir şiirini yollayacağını da ekledi sözlerine. Şiir aşağıda, söz hakkında dediklerimi kanıtladığını okuduğunuzda göreceksiniz:

"Kaç bayır kaç dağ kaç dere aşıp gelmiş/Soluk renkler bohçasıyla eylül kapıda/Hem yorgun hem dingin çehresiyle süzgün/Yedinci bestesiyle yedinci bir gül kapıda/Huysuz ve tedirgin yılkı atlarını andıran/Rüzgâra kapılan telaşlı kuru yapraklar/Adı üstünde belli ki bu bir sonbahar/Sığınak arıyor kendine kırlaşan saçlarda/Titreşir pancurlar dışarda kişnerken eylül/Yoldaşız artık kışlara açılan yollarda/Buruk selamlar geliyor giden bahardan/Bütün selamlar sararıyor dallarda/Şükür boş gelmemiş eylül kapıya/Geçmiş zamanlarla cilveler içinde/Güleç hatıralarla kapıda ve eşikte/Sarılıyor hüzün ve neşe doya doya/Aşılmaz eşikler öyle bir çırpıda/Demlensin hele biraz eylül kapıda."

O gün, o Salı günü yalnızca Akengin Bey'den bu şiir gelmedi, İzmir'den de bir dolu kitap geldi, akademisyen şair-yazar Feyyaz Sağlam'dan. Feyyaz Sağlam'ı Kardaş Edebiyatlar Dergisi'nden ismen tanırdım, şimdi kitaplarıyla da tanış olmaktayım. Gönderdiği kitaplardan zaman zaman yeri geldikçe söz edeceğim Yeniçağ'da ve başka yayın organlarında. Bugün, aynı zamanda bir rubai ustası olan Sağlam'ın "Nâzım'ın İzlerinde Rubailer" adlı kitabını tanıtacağım, rubailerinden örnekler sunacağım.

Feyyaz Sağlam'la biz "Nâzımdaş"ız, bunu gördüm. Nâzım Hikmet'in proleter bir şair değil, şiirin işçiliğini en iyi yapanlardan biri olduğunu söylüyor, aynı kanıdayım. Ona yapılan hücumların çoğunu haksız ve yersiz buluyor, bu da doğru. Ve Nâzım'ın karlı kayın ormanındaki hüznünü, Varna önündeki hasretini, Azerbaycan'daki Türkçe kaygısını aynı frekanstan algılamışız, duyumsamışız.

Ancak Feyyaz Bey, bizim gibi Kadıköy İskelesi, Gülhane Parkı, Azerbaycan'la yetinmemiş, doymamış, Nâzım'ın izine büyük bir ceht ve coşkuyla koşmuş, çok seyahat eden bu büyük Şair, nereye gitmişse, o da oralara gitmiş, yazdıklarına rubailerle karşılık vermiş.

Kibatek Yayınları arasından çıkan bu kitaptan iki rubai okuyalım şimdi de, görelim Feyyaz Bey'in yüreğini:

Bunu Selanik'te yazmış:

"Bu şehirden tarihe bir değil, iki ulu emanet/Bu ne büyük şans Selânik, sen iki oğluna da şükret/Onlar ki yeni bir devrin batmayan güneşiydiler/Ey Şehir! Tarihte Atatürk'sün, şiirde Nâzım Hikmet"

Bunu da Azerbaycan'da:

"Devr-i Sovyet'te Türk İllerinde Türkçe sararıp solmuş/Şair Bakü'de Rusça duyanda mavi gözleri dolmuş/Kim ne derse desin, Azerbaycan'a her gelip gidende/Nâzım Hikmet, Türkçe'nin inmeyen bayrağı olmuş."

Yazarın Diğer Yazıları