Şubat kâbusu

28 Şubat'la post-modern darbesi sonrasında yaşananlarla ilgili bir yazı kaleme almıştım. Fakat bugünlerde yaşananlar hepsini önemsiz kıldı. Bugünkü hadiselerin değil onda 1'i, yüzde 1'i bile birkaç yıl öncesinde olsa kıyametler kopardı. Memleket hem içeriden hem dışarıdan lime lime dağılıyor ama devlet adamlarımız üzerlerindeki ölü toprağını silkemiyor.

İktidarın sorgulanmak istememesi yanlış olsa da siyasi olarak anlaşılabilir ancak yerli muhalefetin hükümetin icraatlarını sorgulatmaması akla zarar bir aymazlık. Evet, olağanüstü dönemler olağanın üstünde dikkat gerektirir. Lakin bu titizlik sadece devlet kurumlarını korurken değil, milletimizi oluşturan temel bileşenleri pervasızca dağıtanlara karşı da gösterilmelidir.

Ülkedeki tüm toplum kesimleriyle kavgaya giren hükümet eş zamanlı olarak hem Arap alemini hem de Türk dünyasını karşısına almayı başardı. Türkiye içeriden ve dışarıdan hiç bu kadar kuşatılmamıştı. Defalarca uyarıldığı halde belaları tek tek üstüne çekmeyi becerdi. Şimdi dönüp "bakın memleket yanıyor, yanımda olun çağrısı" yapıyor. Hadi yalnız bırakmayalım diye içimiz yanarak destek veriyoruz fakat adam pişkin, bir de "altıma bir minder daha atın, yoluma da turkuaz halı döşeyin" diyor. Sussam vicdanım kuruyor, konuşsam dostlar gönül koyuyor, gamsızlar öfkeden kuduruyor!

Arap Birliği, Türkiye'nin Musul'daki askeri varlığını, "Arap ulusal güvenliğine tehdit" görerek kınadı. Yetmedi Kırgızistan ve Kazakistan Rusya tarafına geçmek zorunda bırakıldı. Biz yazmasak bu gerçeklerin üstü örtülebilecek mi? Ne Musul'u ne de Bayır-Bucak'ı koruyabildik! Peki bu savrulmalar kime yaradı?

Amerikalılar, İngilizler, Ruslar bize ezelden beri düşmanmış da, ondan işler tersine gidiyormuş. Kardeşim bunu yeni mi öğrendin. Uluslararası kurumları niye ısrarla göreve çağırdın? Arap Baharı'nı biz yönetiyoruz diye hava atanlar şimdi Başbakan Davutoğlu'nun "Arap ülkelerinin bizi destekleyeceğinin garantisini kim verecek?" diye sormasını nasıl yorumluyor acaba?

Akşam Tayyip Erdoğan'ın "El Nusra, DAİŞ'e karşı savaşıyor ama ona da kötü diyorlar. Ona neden kötü diyorsunuz? Çünkü olay farklı, Nusra'nın konumu farklı olduğu için kötü terörist oluyor" sözlerini işitince "eyvah şimdi başımıza yeni belalar yağacak" diye kaygılanırken sabah devlet ajansının cumhurbaşkanının sözlerini sansürlediğini öğrendim ama derin bir nefes alamadım. Çünkü yerli olmayan ajanslar ne yazık ki haberi servis etmişti! El Kaide'ye bağlı bir örgüt hakkında devletin zirvesi dünyaya meydan okuyor!

CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Saray koridorlarında 'Yalnızım dostlarım' şarkısının yankılandığını yazmış. Sorun sadece saraydaki yalnızlık olsa eyvallah der geçerim! Fakat yalnızlığa mahkûm edilen Türkiye'dir. İçeride ve dışarıda her geçen gün kaybediyoruz. Tehlikenin farkında mısınız, bilmem! Kahve köşelerinde bile kimi derin Türklerin eline geçen atom bombası muhabbetleri konuşuluyor. Gülüp geçeyim derken bakıyorum Putin, Türkiye'yi nükleer bombalarla tehdit ediyor...

Ben de devletin zirvesine kırmızı kart göstersem kim ciddiye alır? Olmuyor, yapamıyorum, bölgede 3. Dünya Savaşı'nın harareti yükselirken adam sen de diyemiyorum. Çoğu yandaş, Büyük Türkiye rüyasından hâlâ uyanamadı. Biz kâbuslar görüyoruz onlar saltanat hayallerine öyle kendilerine kaptırdılar ki aralarından uyanan olursa hep birlikte kafasına vuruyorlar. Cadı avı safarileriyle gönül eğlendiriyorlar. Korkarım yakında Şubat fırtınası ortada ne saltanat bırakacak maalesef ne de devlet!

28 Şubat sürecinde dahi devlet politikalarında ufak tefek balans ayarları sorun oluyordu. Şimdilerde devlet çoktan şanzıman dağıttı, ne fren tutuyor ne vites küçültülebiliyor. Direksiyonda oturan "beraber ıslandık" şarkısını çoktan bitirdi artık "geç bunları" sözlerini mırıldanıyor. Devletten de milletten de vazgeçemeyenler için en çetin günler ise daha yeni başlıyor...

 

Yazarın Diğer Yazıları