Suçu kendinde ara!

Türkiye’yi değil de nükleer sızıntının sürdüğü Japonya’yı niye seçtiler?
Demek ki, Türkiye’de, Japonya’daki nükleer sızıntının maliyetini burun farkıyla da olsa geçen tehlike(ler) söz konusu?
Bunlar neler olabilir?
Bu soruya  “empati kurarak”  cevap aramak galiba en doğru metot olsa gerek.
ABD’nin vatandaşlarına, “Adana’yı terk edin”  ve  “Güneydoğu’ya gitmeyin!”  uyarıları yaptığı... 900Km’lik Suriye sınırına füzelerin düştüğü... 3 bin-beş bin kaçakçının Türk askeri ile çatıştığı...  500 binden fazla, aç-açık, ne iş olsa yapacak ve mecbur kaldığında suç bile işleyebilecek Suriyelinin İstanbul dâhil ülkenin her yanına dağıldığı bir Türkiye’de...
PKK’lı teröristlerin tahrip gücü yüksek bombalarla çok katlı binaları çökerttiği.. KCK militanlarının halk otobüslerinde mâsum insanları cayır cayır yaktığı.. DHKP-C militanlarının canlı bomba olup serseri mayın gibi İstanbul ve Ankara başta olmak sokaklarında dolaştığı bir ülkede..
Sen olsan, olimpiyat organize edilmesine müsaade eder misin?
Yani senin çocuğun sporcu olsa haftalar boyunca böyle bir ülkede kalması yüreğini ağzına getirmez mi?
Siz bu tabloya...
En büyük illerinden birinde  “Sarin gazı” ile yakalanan Suriyeli militanların bulunduğu ve Suriye İç Savaşındaki isyancıların karargâhının İstanbul olduğu gerçeğini de ilave edin ve tekrar,  “Benim sporcum böyle bir ortamda güvenlikte midir, değil midir?”  sorusunun gündeme gelip gelmeyeceğini düşünün...
Bitti mi?
Hayır...
Sen ki, futbolda şike ile alnı lekelenmiş bir ülkesin. Yine sen ki, tam 120 sporcusu doping yapmış, pek çoğu da bu dopingle madalya almış ve aldığı madalyaları iptal edilip, millî değerleri yıllarca olimpiyatlardan men edilmiş bir sicil almış bir Türkiye haline gelmişsin ve şimdi de tutmuş,  “Olimpiyatları ben yapacağım” diyorsun...
Ama elin oğlu öyle demiyor, seni değil, nükleer sızıntının sürdüğü Japonya’yı tercih ediyor; tarih ve kültür bakımından olimpiyatlara en lâyık olan Türkiye’ye de işte bu yüzden yazık oldu, yazık oluyor..
Tablo bu iken ve aklıselim bu gerçekleri dile getirirken, Bakanından partilisine, yandaşından, ihale peşinde koşanına kadar herkes  “Biz nerede hata yaptık” sorusuna cevap arayacakları yerde, tutmuş, hakikati konuşan dillere hakaret ediyor, iktidar gücünün makası ile o dilleri kesmeye yelteniyorlar.
Anlaşılan o ki...
Biz hiçbir zaman bu iktidarın küçücük de olsa bir hatasını kabul ettiğini görmeden ölüp gidecek yahut onların çekip gittiklerine şahit olacağız.
Peygamberlerin bile zellesi var amma bunların zerre hatası yok; insanüstü bir şeyler amma  “ne”ler, çözemedik gitti...

 

“Türk Dünyası Günleri”

Hükümet Suriye’nin içişlerine karışıyor. Mısır’ın içişlerine karışıyor. Irak’ın içişlerine karışıyor..
Dışişleri ve Başbakan’ın ilgilenmediği tek dünya, Türk Dünyası...
“Türk’ün” unutulduğu,  “Milliyetçiliğin ayaklar altına alınmakla” övünüldüğü, velhasıl, Türk’ün boynu bükük, bükük ne kelime, boynu kırık olduğu bir zeminde Kastamonu Belediyesi yıllar önce başlattığı  “Türk Dünyası” günlerinin 17.sini 23-24-25 Ağustos günlerinde tekrarlayarak birlik hasretini nusrete dönüştürme gayretini sürdürdü.
Geleneği başarı ile sürdüren Belediye Başkan Vekili Bahri Yavuz Bey ve ekibine teşekkür ediyor, sağlık raporu süren Başkan Turhan Topçuoğlu’na da afiyet dileklerimizle dualarımızı iletiyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları