Sultan ile Çar'ın valsi

Vals ve Tango, batı dünyasının modernleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Dansın tarihi Milat'tan öncesine kadar dayansa da, Vals ve Tango dansları çok daha sonraları uydurulmuştur. 18.YY'dan itibaren, Viyana da soyluların en önemli eğlence ve gösteri sanatıydı. Doğu toplumlarında bir başkasının kadını ve kızıyla dans etmek hep riskli olmuştur, batı dünyasın da da ilk zamanlar ciddi sorunlar yaratmış ve bir kadını dansa davet etmek için dans izni istenirdi, bu izinler, önceleri, kadının kocasından veya kızın babasından veya kardeşinden izin alınırmış. Bu nedenle kimin kızı veya karısıyla dans edeceğini iyi seçmek gerekiyor, zira erkekler arasın da düelloya neden olan, hayata mal olan danslar da olurmuş. Bu nedenle batılı ülkeler de kiminle dans edileceği çok önemli olduğundan dans üzerine çok sayıda atasözü ve veciz sözler vardır. Dnlardan biriside "kiminle dans edeceğini bileceksin" sözüdür. Türkiye de Sultanlığa soyunan Erdoğan ile, Rusya da Çarlık hayali kuran Putin, hiç dans etmemesi gereken iki tehlikeli partnerdir. Yönettikleri milletlerin çıkarlarını kendi hırs ve hayallerine yem etmektedirler. Her ikisinin de aldığı karar kendilerini değil Türk ve Rus halklarını sıkıntıya sokmaktadır.

24 Kasım 2015 tarihinde TSK'ya ait F-16 savaş uçağı, birçok uyarıya rağmen Türk hava sahasını ihlal eden SU-24 tipi Rus savaş uçağını, daha önce ilan ettiği, angajman kuralları gereği düşürmüştür. Pilotlardan birisi hayatını kaybetmiş, diğeri ise Suriye'deki karargahına dönmüştür. Bu olay Putin'i zıvanadan çıkartmıştır. Putin, her gün yeni bir ambargo ilanı ve suçlamayla iki ülke ilişkilerini germektedir. Oysaki, 22 Haziran 2012 tarihinde, RF-4E Phantom tipi Türk keşif uçağı,  ihtar edilmeden, Suriye tarafından düşürülmüştür. Suriye'nin Türk uçağını Rusya ve İran'a danışmadan düşürmesi mümkün değildir. O tarihte bu şekilde yazdık. Halen de bunun doğruluğuna inanmaktayız. Rusya 30 Eylül'den bu tarafa Suriye de Türk halkının çıkarını dikkate almadan pervasız, acımasız ve ağır bir şekilde Türkmen bölgesini bombalamaktadır ve hiçbir sonuç ta alamamıştır. Eğer gerçekten o bölgede IŞİD militanları varsa bunu Türk ve dünya kamuoyuna göster ve o zaman Türkmenleri, Türkiye'yi ve Türk halkını değil Erdoğan'ı hedef al ve onu cezalandır. Zira IŞİD ile Türk devleti ve milletinin bir işi olamaz. Şimdiye kadar aldığın bütün kararlar Türk ve Rus halklarını cezalandırmaktadır. Krizin tırmandırılması iki komşu ülkenin aleyhinedir ve aklı başında sorumlu yöneticilerin itidalli ve krizi bitirici tavrı olması gerekir. Her gün on defa konuşarak kriz çözülmez. Her iki liderinde dansı bırakıp, sorumlu devlet adamı gibi,   konuşarak, uzatmadan sorunu çözmeleri gerekir.

 

AB'nin yüzsüzlüğü 

29 Kasım 2015 tarihinde, 28 Avrupa Birliği üyesi ülke ile Türkiye, Brüksel de bir zirvede buluştular. Zirvenin tek konusu vardı, başta Suriye olmak üzere orta doğudan Avrupa'ya gelen mültecilerin önünün kesilmesi, Avrupa'ya girenlerin Türkiye'ye geri gönderilmesi (Haziran ayında Geri Kabul Anlaşması yapılacak ve yürürlüğe girecek) ve bunların Türkiye de barındırılıp beslenmesidir. Bu hizmetinin karşılığı olarak ta, Türkiye'ye 3 milyar avro yardım, 2016'nın Ekim ayına kadar Türk vatandaşlarına, Schengen bölgesine giriş vizesi (AB üyesi, İngiltere ve İrlanda hariç, AB üyesi olmamasına rağmen Norveç, İsviçre, İzlanda, Vatikan, Monaco, Saint-Marin ve Lihtenştayn dahil) sağlama kolaylığı vaadi, 2005 yılından beri AB'ne giriş müzakeresi yapan Türkiye'nin, on yılda, 35 başlıktan sadece bir tanesini açıp kapatma imkanı bulmuş ve 14 Aralık'ta, yeni bir başlığın (17. Ekonomi ve Parasal Politika Faslı) açılması kararlaştırılmış, 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye-AB gümrük anlaşmasının aksayan yönlerinin düzeltilmesi için, 2016 yılının sonun da kararlaştırılacak bir tarihte, müzakereler başlayacak ve son olarak ta, yılda iki kez Türkiye-AB zirvesi yapılacaktır. Türkiye, AB'ne 31 Temmuz 1959 da üyelik başvurusu yapmış ve o tarihten günümüze kadar Türkiye'ye söz verdiği yüz sözden doksanını yerine getirmemiştir. Özellikle sıkışık dönemde kendi çıkarına olmayan verdiği sözlerin hiç birini yerine tam olarak getirmemiştir. Bunların bir kısmını hiç yapmamış bir kısmını da sulandırmıştır. Örneğin 1963 Ankara Antlaşmasından doğan üyelik, serbest dolaşım hakkı ve mali yardım gibi vaatlerini yerine getirmemiştir. Daha sonra da, yapmadığı, sayılamayacak kadar çok örnek mevcuttur. Şimdiden olumsuz bir şey söylemek istemiyoruz ancak AB'nin sözüne çok güvenilmemesi gerektiğini ve verilen vaatlerin yerine getirilmeden onların isteklerinin karşılanmaması gerektiğinin altını çizmek isteriz. Yani ne kadar köfte, o kadar ekmek. 

Yazarın Diğer Yazıları