Sultanlık

Gerçek demokrasilerde milletin seçtikleri, millet adına irade kullanırlar. Bu sisteme parlamenter sistem adı verilmektedir. Bu ülkelerde yürütme, yasama ve yargı erkleri bir birlerinin tamamlayanlarıdır.
Alınan kararları yürütme uygulamaya koymadan önce, ilgili bakanlık uzmanlarca hazırlattığı yasa taslağı hakkında kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının da görüşünü alarak kamuoyunda tartışmaya açar. Olgunlaştırılmış taslak Bakanlar Kuruluna getirilerek orada alınan karar doğrultusunda Meclis’e sunulur. Meclis’in kabulü ve Cumhurbaşkanının onayıyla uygulanır.
Eğer yargı, çıkarılan yasada Anayasaya aykırılık görür ise yasayı iptal ederek yürürlükten kaldırtır. Yargı kararları sadece yasayla da sınırlı kalmayıp tüzük, genelgeler içinde geçerlidir.
Bir de komünizm ve sultanlıkla yönetilen ülkeler vardır ki, orada da her ne kadar parlamento, yürütme ve yargının da var olduğu söylense de tüm yetki tek kişidedir.
Benim ülkemde ise bırakın demokrasiyi, tüm tabular yıkılarak ileri demokrasi getirildiğinden bahsedilmesine rağmen hiç te demokratik işlemlerin yapıldığı olmaz. Birçok konuda söz hakkı başbakanındır.
Demokratik olmayan tek adam anlayışına göre tasarlanmış parti tüzükleriyle iktidar olan ve muhalefette kalan partilerde tek söz parti başkanına aittir. Yargının da dâhil olduğu atamayla yönetilen tüm kurumlarda ise yandaşlara yer verilmesi sonucu yine tek yetkili iktidar partisinin lideridir.
Bunun en bariz örnekleri ise, başbakanın bir yerde yaptığı bir açıklama sonucu konuyla ilgili bakan hemen bir yasa taslağı hazırlayarak bakanlar kuruluna sunar, oradan ise Meclis’e sevkine karar verilir, meclisteki iktidar çoğunluğunun kararıyla yasalaştırılır. Sonuç yargıya taşınırsa da sonuç alınamadığı için uygulamaya anında başlanır.
Bu uygulamalara karşı çıkılırsa ne olur diye sorulması bile abesle iştigaldir. Çok şey olur, öncelikle herhangi bir olumlu sonuç alınamaz. İktidar partisi parlamenteriyseniz bir daha vekil olamazsınız ve derhal parti disiplinine uymadığınız için ihraç edilirsiniz. Kurumlarda idareciyseniz, yöneticiliğiniz son bulduğu gibi sürgüne tabi olursunuz.
Yok, biz bağımsız gazeteci veya sivil toplum kuruluşuyuz diyorsanız, görevlerinize damda devam edersiniz veya ekmeğinizden olursunuz.
 Yapılanları fazla detaylandırmadan eğitim konusunda yapılan birkaç konuya şöyle bir bakmamızın yeteceğini düşünüyorum. Başbakanımız eğitim sistemi için 4+4+4 dedi. Milli Eğitim Bakanı “konudan benim haberim yok” demesine rağmen, istenilen yasayı hazırlayarak sonuçta savunmak zorunda kaldı. 4+4+4 yasalaştı ve uygulamaya konuldu. Uygulamada eksiklik var mı yok mu diye araştırılmasına dahi izin verilmedi.
Okullarda kıyafet serbest olacak diye söyledi. Hemen genelgesi yayınlanarak yürürlüğe konuldu. Dershanelerin kaldırılacağını ifade etti. Şimdi dershaneler kaldırılıyor. Son olarak ise okul müdürlerini seçilen üç kişi arasından vali atayacak dediler. Şimdi Milli Eğitim Bakanı kılıfını hazırlamaya uğraşıyor.
Tüm bunları bakanlar acaba başbakanın yaptığı gezilerdeki söylemlerinden duyarak mı yapmalılardı? Yoksa ilgili bakanlık alanıyla ilgili konularda yapılması gerekenleri kendi birimindeki uzmanlar vasıtasıyla hazırlatarak, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini de alarak, kamuoyunda tartıştırdıktan sonra Bakanlar Kuruluna mı götürmeliydi? Bizde ise tam tersi, her türlü aksaklık ve eksikliklere rağmen başbakanımız böyle buyurdular diye uygulamalara devam ediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları