Sürgünün 70. yıldönümü

Hani hep deriz ya  “Turan”  diye. İşte o Turan’ın bir parçası da Kırım yarımadasıdır. Kırım’ın önemli bir konuma sahip olmasından dolayı, Rusların gözü hep buranın üzerinde olmuştur. Ancak burası ezelden ebede kadar Türk yurdu olmasına rağmen, Osmanlı devletinin çöküşünden sonra Türk’ün zulüm gördüğü, çile çektiği ve mezarlarının bile söküldüğü bir yer haline gelmiştir.
İlk defa 14. Yüzyılda Altın Ordu devletinin içinde Tatarlar olarak adlandırılan Türklerin, buraya yerleştikleri Kırım Yarımadasında, 15. Yüzyılda Kırım Hanlığını kurarlar. 1475 yılına kadar devam eden Kırım Hanlığı, bu tarihte Osmanlı Devletiyle birleşerek geniş bir Türk birlikteliğini oluştururlar.
300 yıl süren bu birliktelik, 1769-1974 Osmanlı Rus Savaşı sonrası imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşmasıyla dağılır. Ayrılmak zorunda bırakılan kardeşlerimizden Kırım Türkleri, 1783 yılına kadar kısa bir süreliğine bağımsızlığını sürdürse de, bu tarihte Rusların işgaliyle esaret yılları da başlamış olur.
Kırımda bir tane bile Rus nüfus bulunmamasına rağmen, işgalden sonra büyük bir asimilasyon ve Slavlaştırma harekâtı başlar. 1917 yılındaki Bolşevik ihtilalinde Türkler tekraren özerk Cumhuriyetlerini kurmaya kalksa da, Bolşevikler tarafından buna izin verilmez. Ayrıca uygulanan asimilasyon sonucu Türk nüfus 1/4 oranında azaltılır. 
Kırımlı Türklerin büyük mücadeleleriyle geçen süreç sonunda 2. Dünya Savaşı sonuna gelinir. Bu savaşta Stalin, Türklerin Almanlarla işbirliği yaptığını ileri sürerek 18 Mayıs 1944 yılında Türkleri sürgüne tabi tutar. Sürgünde 2 yüz bin Kırım Türkü yerlerinden edilerek, başta Özbekistan olmak üzere Sibirya’ya gönderilirler. Sürgün sırasında ise on binlerce insan yollarda çeşitli nedenlerle ölür.
Sürgünü yaşayanların anlattıklarına göre, erkeklerin cephede olduğu 18 Mayıs günü kadın, çocuk ve yaşlılar yerleşim merkezlerinde toplanılarak bir saat içinde sürgüne gönderilirler. Halk hayvan taşıyan vagonlara bindirilerek aç ve susuz bir şekilde günlerce yolculuğa çıkarılır. Bu yolculukta ölen binlerce kişi trenlerden yol kenarına atılarak kurda kuş yem edilirler. 
Yapılan bu sürgün zulmü sadece Kırım Türkleriyle kalmayıp, sınır boylarında yaşayan Kalmık ve Karaçay Türklerinin 1943 yılında, Kırım ve Ahıska Türklerinin 1944 yılında yurtlarından olmalarına neden olur. Sürgüne gönderilen Türklerden boşalan yerlere ise Slav ve Ermeniler yerleştirilir. Ruslar öylesine Türk düşmanlığı ile dolular ki, Kırım’ın Arabat köyünde sürgüne gönderilmeleri unutulmuş olan Türkleri eski bir gemiye doldurarak Karadeniz’in soğuk ve derin sularında gemiyi batırmak suretiyle şehit ederler. Yaptıkları bu vahşeti örtme adına Türklere karşı bir kısım suçlamalarda bulunsalar da, Stalin’in esas amacı Türkiye üzerindeki Sovyet etkisini artırmak ve Boğazları kontrol altında tutmaktır. Bunun için de sınırlardaki tüm Türk unsurların kaldırılması gerektiğine inanmasıdır. 
1954 yılına gelindiğinde ise Ukrayna ile Rusya’nın birleşmesinin 300. yıldönümü münasebetiyle Kırım, Ruslar tarafından Ukrayna’ya hediye edilir. Böylece Kırım Türklerinin Ukrayna’yla olan ilişkileri de başlamış olur. 1956 yılında tüm halklara anavatanlarına dönme hakkı tanınmasına rağmen Kırım Türklerine bu haklar verilmez. Kırım Türklerinin ise anavatana dönme ve bağımsız yaşama mücadelesi hiçbir zaman durmamıştır. Bundan sonra da duracağını düşünemiyorum. 
Rusya’nın dağılması ve Ukrayna’nın bağımsızlığına kavuşması sırasında Kırım Türkleri de anavatanlarına dönme hakkını elde eder. Bu yılın Mart ayına kadar Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde yaşam mücadelesi veren Türkler, Rusların Kırım’ı tekrar işgalleriyle birlikte yeni bir çileli hayatı yaşamaya başlamışlardır.
Kırım’ın jeopolitik yapısı, petrol ve gaz koridorunda olması münasebetiyle Ruslar tekraren Stalin politikalarını uygulamaya koymuş, ilk olarak da Kırım Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil  Kırımoğlu’nu Kırım’a sokmamakla işe başlamışlardır.
Araplar için gözyaşlarına boğulanlar, Türklüğü ayaklar altına alıp bölücülerle pazarlık yapanlar. Eleştirildiğinde yakıp yıkarak, işçi tokatlayanlar. Sıra Türklerin esaret altına alınması, kendi vatanlarında köle muamelesine tutulmasına karşı susmayı dış politikanın gereği saymışlardır.
Bugün Kırım Türklerinin sürgüne tabi tutulmalarının 70. yıl dönümü. Belki de yakında 2. bir sürgünü yaşayacaklardır. Ermeni sürgününü soykırım olarak tanımlayan dünya, suskunluğunu bozamayan Türk dünyası olanlardan mutlu musunuz? Sesiniz çıkmadığına göre mutlusunuzdur.

Yazarın Diğer Yazıları