Suriye'de fırtına kopacak, Türkiye'yi hafife almayın!

Suriye'de fırtına kopacak, Türkiye'yi hafife almayın!
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu Masası Başkanı Serhat Erkmen, bugünlerde durgunlaşan Suriye’deki savaşın önümüzdeki günlerde Türkiye’nin Hatay sınırındaki İdlib’de yoğunlaşacağını öne sürdü.

Salim Yavaşoğlu / Yeniçağ

İşte Erkmen’in bölge ile çarpıcı değerlendirmelerin satırbaşları:


Hiçbir aktörün şu andaki pozisyonundan memnun olduğunu düşünmüyorum. Planlarını hayata geçirmeye çalışıyorlar ama birinin hamlesi diğerini engelliyor. Büyük güçler doğuya yoğunlaştığı için daha az dikkat çeken İdlib bölgesi var. Ama bence İdlib’de olan bitenler sahada ne olabileceğine dair önemli bir gösterge. Eski Nusra’ya bağlı gruplarla diğer muhalif gruplar İdlib’de kendi aralarında bir hesaplaşma yaşıyorlar. Ya yan yana yaşamayı öğrenecekler ya da bir taraf galip çıkacak buradan. Şu anda çatışmalar devam ettiği için hangisinin olabileceğini söyleyemiyoruz. İdlib önemli çünkü nihayetinde Rusya Doğu Akdeniz’deki varlığını güvence altına almak istiyorsa, Suriye rejimi üzerindeki tehdidi ilelebet ortadan kaldırmak istiyorsa, Batılılar da El Kaide’nin Avrupa’ya en yakın parçasını kontrol altında tutmak istiyorlarsa İdlib’de ne olup biteceğiyle ilgilenmek zorundalar.

ABD ve Rusya’nın korumasında bir PKK-PYD var. Bu stratejik bir sorun ve kısa vadede çözülebilecek gibi de görünmüyor.

Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu sırasında bazı kazanımlar elde etti. IŞİD tehdidini uzaklaştırdı. PYD’nin iki bölgesi arasında bir bağ kurulmasını engelledi. Ancak Fırat’ın batısında PKK- PYD varlığına izin vermeyeceğini söylemişti ama bugün yalnızca PKKPYD yok, ABD ve Rusya’nın korumasında bir PKK-PYD var. Bu stratejik bir sorun ve kısa vadede çözülebilecek gibi de görünmüyor.

Şam’ı ve Halep merkezi kontrol altına aldıktan sonra, ortadan kaldırılma tehlikesiyle artık karşı karşıya olmayan bir rejim var. Korumak zorunda olduğu daha stratejik alanlar varken, örneğin Şam’ın doğusu, Suriye ordusu çok büyük bir çaba sarf etmeden Fırat Nehri’ne tekrar ulaştı. Bu bir kazanım gibi duruyor ama uzun vadede bu bölgeleri ne kadar elinde tutabileceği soru işareti. Çünkü böylesine geniş bir alanı kontrol edebilecek çapta bir gücü yok. İnsan kaynağı açısından dışarıdan gelen desteğe bağlı. İran’ın sağladığı insan gücünün uzun bir süre devam etmesi
gerekiyor.

Ruslar da yardım ediyor ama Rusların insan kaynağı dar. Ruslar stratejik bölgelerin ele geçirilmesinde temel bir rol oynuyor ve uluslararası meşruluk sağlıyor. Bundan iki yıl önce, “Rejim, askeri zafer kazansa da iktidarda kalamaz” deniyordu. Şimdi artık bunu duymuyoruz.

Ama burada önemli olan şey şu: Gün geçtikçe daha geniş alanlara, güneye iniyor. Bunun avantajı ve dezavantajı var.

PKK-PYD’nin en önemli kazanımı ABD’nin desteğini net bir biçimde arkasına alması. Üstelik bunu yaparken Rusya’nın desteği de devam ediyor. İkincisi Türkiye’nin doğrudan müdahalesine karşı bir kalkan sağladı. Afrin ve Kobani’yi birleştirmeye çalışıyordu bu olmadı, denilebilir. Ya da tersi; rejim bölgesinden Afrin ve Kobani’yi birleştirdi de denilebilir. Her ikisinin de bir miktar doğruluk payı var çünkü Afrin ve Kobani arasındaki fiziki bağ koparıldı fakat rejim üzerinden bir geçiş hattı da var. Ama burada önemli olan şey şu: Gün geçtikçe daha geniş alanlara, güneye iniyor.

Bunun avantajı ve dezavantajı var. Olası avantajı şu: Bu bölge önemli ve zengin tarım arazilerine sahip. Uzun vadede burayı kontrol altında tutulabilirse, eğer kurabilirse, kurmayı planladığı yapıyı besleyebilecek bir alt yapı sağlayabilecek. Diğer taraftan kontrol edebileceğinin çok ötesinde bir coğrafyada genişliyor. Kontrol sağlayabilmek için sürekli bölge halkından insan silah altına alıyor. Saflarına kattığı ve eğitim verdiğini ileri sürdüğü insanların yaş ortalaması epey düşmüş durumda. Bu yerel huzursuzluk yaratıyor.

Ayrıca genişledikçe, büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşan kantonal yapıdan, Kürtlerin ancak sayısal olarak denge sağlayabileceği farklı bir birime dönüşmesi ihtimali var.

Herkesin askeri oldu bitti ile sonuç yaratmak istediği bir atmosferde Türkiye de kendi gücüyle bir oldu bitti yaratabileceğini gösterdi.

Kürt -Arap dengesinin gözetildiği bir yapının YPG tarafından istendiğini sanmıyorum. Eğer böyle bir planları olsaydı, ilk genişleme döneminde insanları yerlerinden sürmezlerdi. YPG ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha yumuşak bir hale gelmesini söyleyenler var ama bu bana çok gerçekçi gelmiyor. Türkiye ile PYD arasındaki meselelerin kaynağı Suriye’de olup bitenler değil. IŞİD’i yok etmenin asıl amaç olduğu bugün için söylenebilir. ABD bugün Suriye’nin toprak bütünlüğü, diyor olabilir ama Rakka operasyonundan sonra, “Burada gri bir alan oluşacak,
radikal selefiler buralarda güçlenecek.

Bunun önüne geçmek için Arapları da entegre etmek lazım. Arap aşiretlerini entegre etmenin yolu onlarla işbirliği yapabilecek demokratik olduğu söylenen diğer birimlerle ilişkiye sokmak” gibi bir şey ile karşı karşıya kalacağız. Daha önceki Ortadoğu tecrübeleri de bunu söylüyor. Bir kere Fırat Kalkanı’nı tamamen boş bir çaba, bir bataklık olarak nitelendirmek, olup biteni anlamamak. Fırat Kalkanı başladıktan sonra sahada ciddi bir değişim yaşandı. Her şeyi bir tarafa koyacak olursanız, PYD’nin kontrol ettiği iki alanın doğrudan birleşmesini engellemek bile bir vâkıa. İkincisi herkesin askeri oldu bitti ile sonuç yaratmak istediği bir atmosferde Türkiye de kendi gücüyle bir oldu bitti yaratabileceğini gösterdi. “Bizim burada pasif kalacağımızı düşünmeyin, belli şartları oluşturunca biz burada bildiğimizi yapmaya devam ederiz” imajı oluşturuldu. Bunu da bedel ödeyerek yaptı ama bu sonsuz bir manevra alanı elbette değil.

Ama şurası bir gerçek, bölgede faaliyet gösteren aktörler arasında uluslararası desteği en zor alan aktör biziz.

Türkiye benim gördüğüm iki şey yapıyor şimdi. Birincisi diplomatik pazarlıklardan vazgeçmiş değil. Israrla ABD’yi başka bir yolun daha olduğuna inandırabilmek için elinden, kolundan masaya çekmeye çalışıyor. Bunun dışında da bence hazırlık yapıyor. Bugünlerde Fırat Kalkanı’nın durmuş olması, Rakka operasyonunun belli açılardan ilerliyor olması, sahadaki dengenin daha sonra başka bir açıdan şekil almayacağı anlamına gelmiyor.

Türkiye gerektiği zaman sahada daha fazla kullanabilmek için yerel personel eğitimi anlamında hazırlık yapıyor. YPG’ye hem diplomatik, hem askeri anlamda mesaj gönderiyor. Kuzey Irak’ta Sincar’da KDP ve PKK arasında yaşanan çatışma bu dengenin dışında değil. Şu an çok zayıf gözükse, hatta bazı çevreler tarafından alay konusu edilse bile, geçmişte benzerleri yapılmış olsa bile, bazı Arap aşiretleri bir araya getiriliyor. Türkiye’nin bir şey yapmadığı bir dönem değil yani bu, yaptıklarının çok öne çıkmadığı bir dönem. İleride ne yapabilir Türkiye? Şu ortaya çıktı ki, sahada iki şeyin önemi var.

Uygun zamanda oldu bitti yaratabilmek ve bu şekilde ulaştığınız neticeyi uluslararası destekle sürdürmek. Bundan sonraki şey bence Türkiye’nin bu iki aracı nasıl kullanabileceğine bağlı ama şurası bir gerçek, bölgede faaliyet gösteren aktörler arasında uluslararası desteği en zor alan aktör biziz.

Bir olasılık da ABD ve Rusya kendi aralarında Suriye’yi etki alanlarına bölme konusunda daha net bir uzlaşmaya gidecekler

Kilitlenme var. Eğer güçler birbirine bu şekilde çok daha yakın ufak tefek sürtüşmelere devam ederlerse burada iki olasılık var: Ya bir kıvılcım çıkacak ve hiçbirimizin beklemediği inanılmaz bir çatışma dinamiğine gireceğiz. Bu Türkiye ile YPG arasında ya da Türkiye ile rejim arasında olabilir.

ABD ve Rusya kendi aralarında alışamazlarsa ki bu bence düşük bir olasılık, rejim ile YPG arasında bir çatışma çıkabilir. Bir olasılık da ABD ve Rusya kendi aralarında Suriye’yi etki alanlarına bölme konusunda daha net bir uzlaşmaya gidecekler ve bu uzlaşmada Rusya İdlib’i, ABD Rakka’yı alacak. Herkes kendi önceliğini kendi aracıyla ve aracısıyla çözme yoluna gidecek. Biz eş zamanlı olarak ikisinin kendi önceliklerini nasıl çözmeye başladıklarını göreceğiz ve Türkiye olarak öncelik sıralaması yapmak zorunda kalacağız.

Suriye’nin tamamında bir kontrol sağlamak istiyorlarsa bunun tek başına rejimle başarılabileceğini düşünmüyorlar

Rus dış politikası ve stratejik hedefleri konusunda net ve büyük cümleler kurabilecek durumda değilim. Ama sahada Rusların neler yapıp, neler yapmadığına bakarak sonuca gitmeye çalı- şırsam şunları görüyorum. Ruslar eğer uzun vadede Suriye’nin tamamında bir kontrol sağlamak istiyorlarsa bunun tek başına rejimle başarılabileceğini düşünmüyorlar.

Rejime entegre edebilecekleri ya da rejimin varlığına tehdit teşkil etmeyecek bir bölgenin, bir yapının oluşmasına çok uzak değiller gibi duruyor. Bu şey ne kadar Amerikancı olursa Rusya için o kadar sorunlu olacaktır. Geçtiğimiz haftalarda Moskova’da farklı Kürt grupların katılımıyla gerçekleşen toplantı, Rusya’nın olaya sadece Rakka değil, kolektif anlamda Ortadoğu’ya yeni bir Kürt politikası ile bakmaya başladığının daha doğrusu Soğuk Savaş’ın belli bir döneminde yürütmeye çalıştığı politikaya dönmeye çalışmasının işareti olarak okunabilir.

Bence, “Benim isteğimin dışında bir dış güçle ortaklaşa hareket etmeniz size bir şey kazandırabilir ama Suriye’de masanın efendisi benim. Masaya oturmak istiyorsanız benimle de uzlaşmak zorundasınız” mesajı veriyor.

Atacağınız küçük adımlar büyük stratejik planınıza hizmet ediyorsa bedel ödersiniz.

Eğer ABD ve Rusya kendi aralarında Suriye’yi etki alanlarına bölme konusunda anlaştılarsa ABD’nin Rakka operasyonuna başladığı dö- nemde Rusya da İdlib operasyonuna başlar. O durumda muhtemelen Türkiye’ye Rusya’dan gelecek baskı ABD’den gelecek baskıyı aratacaktır. Çünkü Ruslar İdlib’de başarılı olmak için Türkiye’nin çok net desteğini arıyorlar. Orası çok açık. ABD’nin Rakka operasyonunun başarısı da Türkiye’nin yapacakları ile bağlantılı.

Tüm risklerine rağmen stratejik anlamda saçma da gelebilir ama Türkiye eğer ABD ve YPG Rakka’ya yönelirken kendi stratejik hedefleri doğrultusunda önemli gördüğü Membic ve Tel Abyad gibi yerleri YPG’nin elinden almaya kalkarsa o zaman karşımıza bambaşka bir tablo ortaya çıkar. Bu yapılır mı? Çok düşük olasılık. Teknik olarak mümkün mü? Zor ama mümkün. Bunun uluslararası bir götürüsü olur mu, bir miktar olacağı kesin. Öte taraftan baktığınızda bu Türkiye’nin buradaki stratejik planlamasının ne olacağıyla alâkalı. Atacağınız küçük adımlar büyük stratejik planınıza hizmet ediyorsa bedel ödersiniz