Suriyelileri özgür bırakalım!

15 Temmuz gecesin darbe girişiminin yaşandığı saatlerde Batı medyasının tutumu, olayları manipüle eden tarzda haber bültenlerine taşıması birçok mesajı içinde barındırıyor. Belli ki bu kuruluşların; haber merkezleri, yorumcuları, haber editörleri Türkiye'deki olası bir kalkışma karşısında nerede duracaklarını iyi biliyorlardı. Türkiye için kafalarında oluşturdukları imaj "Suriye"den farksızdı ve sonunun da öyle olmasını umuyorlardı.

Eğer FETÖ'cüler başarılı olsalardı, Türkiye'deki yeni yapıya AB ve ABD'den tam destek verilecekti. Bir diğer tez de, Türkiye'de iç savaş ortamı yaşatılarak, Batı müdahalesinin önü açılacaktı.

***

Suriye, Mısır, Irak gibi ülkelerdeki gelişmeler bize çok uzak geliyordu. Oralarda "demokrasi yoktu, insanları az gelişmişti, günlük yaşam kötüydü..." Kabul edelim hepimizin zihninde benzer çağrışımlar vardı.

O yüzden hemen yanı başımızdaki devletlerin paramparça edilmesini "ihtimal dahilinde, belki olabilir" şeklinde değerlendirdik. Kamuoyunun aklına büyük planın kapsamını görmek, Türkiye'de de bunların yaşanabileceğini düşünmek gelmedi. Fakat bunun aksini gören birçok yazar ve düşünür, küresel güçlerin bölge üzerinde istedikleri gibi at koşturmasına dikkat çekti. Ne yazık ki ana akım medya çerçevesinde şekillenen kamuoyunun kanaati de bu yöndeydi. O sesler bastırıldı.

Hatta bir dönem Batı tarafından lime lime edilen Suriye'ye Türkiye'nin müdahalesi bile konuşuldu. Halbuki kurulan tezgah anlaşılsaydı, bu sözlerin bahsi açılmaz, Türkiye'nin içini saran ihanet şebekesine gereken müdahale çok daha erken yapılabilirdi.

***

FETÖ'cü ihanet sonrasında yaşananlar birçok mesaj veriyor aslında. Darbe girişimine doğru düzgün tepki veren tek bir ülke olmadı. Olmadığı gibi bu sürecin yürütülmesine de engel oluyorlar. Tıpkı 1980'den sonra AB ülkelerinin PKK'yı kollaması gibi...

Görülüyor ki, Türkiye'nin karşısında dış destekli 3 terör örgütü var; PKK, FETÖ, IŞİD...

Ve yine görülüyor ki, bir asır önce dış güçler tarafından işgal edilen Türkiye'ye yine aynı oyun oynanmak isteniyor. Bunun adını koyalım.

Darbe girişiminin ilk saatlerinde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin "Türkiye'de barış, istikrar ve devamlılık olmasını umuyorum" sözleri her şeyi özetliyor aslında... Ne bir kınama, ne bir "darbeye karşıyız" açıklaması.

***

Yazıyı yazdığım saatlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız Le Monde Gazetesi'ne çok önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Vize muafiyeti olmazsa, geri kabul anlaşmasını uygulamayız" diyerek Suriyelilerin artık Türkiye'de zorla tutulamayacağının mesajını verdi.

Bilindiği üzere darbe girişimi öncesinde Suriyelilere vatandaşlık verilmesi planlanıyordu. Türkiye'nin etnik kimliğinin korunması ve millî devlet yapısına ne denli ihtiyaç duyulduğu, darbe girişimi sonrası çok daha net anlaşıldı.

Bilindiği üzere AB'nin baskıları, uluslararası güçlerin talepleri ile Suriye'den kaçan mülteciler sınır kamplarına, sonrasında da büyükşehirlerimize geldiler. Birçoğu Türkiye'de kalmak istemiyor. Çeşitli yollardan AB'ye gitmek istiyorlar. Geri kabul anlaşması sonrasında Sahil Güvenlik güçleri deniz yoluyla kaçmak isteyenleri yakalayıp, kamplarına götürüyordu, geçişler tamamen durmuştu.

Artık bu insanları özgür bırakmanın zamanıdır. Batı, kendi kurduğu kanlı oyunun bedelini bu insanları kabul ederek ödemek durumundadır.

İşte o yüzden artık geri kabul anlaşması rafa kaldırılmalı, Türkiye'den ayrılmak isteyen Suriyeliler için tüm imkanlar sunulmalıdır.

Türkiye'nin kaybedecek bir dakikası bile olmadığı için tek çıkış yolumuz, içte ve dışta millî bir politika izlemektir.

Geleceğimizin teminatı millî kimliğimizin korunmasından geçmektedir!

Yazarın Diğer Yazıları